// Bu gece çok ağır olmasaydı keşke
Ölümüm erken gelmeseydi keşke//


Bu ağır gecede
Taş bile çıkmaz sabaha
Sonsuz beyazlığın bir köşesinde
Tümsekler çoğalır günden güne
Tiril tiril rüzgârlarla
Bulutlar gelir allı morlu

Efkârlı şarkılarla, hüzünlendim bu gece
İnceden yağan yağmur, seni anlattı bana
iki damla yaş aktı, dedim bu bir bilmece
sonsuzluğun öncesi, nasıl kıydın bu cana

Dağlara düşer mor salkımlı bir yalnızlık
Kurumuş bahçenin ortasında
Kaldım yapayalnız düşlerimle

Sular çekilir ağaçların diplerinden
Apansız bir ölüm başlar çölün ortasında
Sana veda busesini verirken dedim ki
Bak bu yeşildir renklerin en güzeli
Bak bu mavidir renklerin en candanı
Bak bu al dır kanımın rengi
Bunu da alırsan çekilir gider can özüm
Düşer bedenim yere apansız gelir güzüm

Yüreğim kurumasın sensiz çöl olmasın yaz,
Gönlümün pınarında durmadan çalsın o saz,
Ne güzeldi hatıran tenimde bitmesin haz,
Sonsuzluğun öncesi, nasıl kıydın bu cana

Gelmişim bir uçurumun başına
İleri gitsem karanlık
Geri dönsem yalnızlık
Sağım
Solum
Kör karanlık

//Uçmak isterdim buradan karşı tepeye
Şafağın şatafatlı rengi ile son tepeye//


Gecenin içinde adımladığım yollar
Sabah bakınca gördüm ki kirletilmiş
Geride kalmış düşlerim yapayalnız
Anılarım iğfal edilmiş, kirletilmiş

Cenaze alayım geçecek belki de bu sokaklardan
Yağmur hüzünlü damlalarını dökerken
Bir ıslık çalacak ardımdan Hüma kuşu
Garip bir yalnızlık çökecek sokaklara
Ve tabutumu taşıyanların sayısı
Mezarlığa varana kadar adım adım azalacak

Uyandım gece yarısı soğuk terler içinde
Anılarım serpilmişti garipçe yerlere
Sessiz çığlıkta yüreğimin pınarı kanarken
Renkler solmuştu
Şairin dediği gibi “bütün renkler kirleniyordu
Önceliği beyaza vermişlerdi.”

Mintanıma kan damlarken
Aha tam şuramda
Yani sol yanımda
Bir yürek yangını

Gece çökünce şehre, hüznün ıslığı başlar
Solumda ki yumruğun, izi duruyor hâlâ
Hasret ikindisinde, kalbime batar taşlar
Yokluğunun kederi, gönlü yoruyor hâlâ

Pencereden baktım şehrin ışıkları
Öflez öflez yanıyor
İhtiyarlar abdestlerini almış camiye gidiyor
Caminin minaresinde imam ışığı yakmış
Ezan okumaya hazırlanıyor
Dedim demek ki sabah oluyor
Havada tan yeri ağarıyor

Eski bir kavim geleneği gibi gömülmek istemiştim
Ama nasıl
Hadi beni alırda tabutlar
Ya dizelerimi nasıl sığdıracaklar
En acısı o mezarlar almaz ki
İçimde kopan buhranları

Sen ki rahat uykunda
Duymazsın kalbimdeki çığlığı
Kopan fırtınayı hissetmezsin
Bir yalnızlık çöker
Ruhumun derinliklerine
Ve haykırırım ağaran tana
Ruhum hüzündür benim

Bir serçe kuşudur yüreğim
Atmacaların av sahasında
Çaresiz çırpınan bir serçe kuşu

Sırt çantasını hazırlasam
Vurup kendimi köhne ışıkları yanan
Bu şehirden nerelere gitsem
Bırakmaz ki peşimi anılar
Hepsi dolmuşlar sırt çantama birer birer

Haziran sıcağında, derinden üşüyorum
Ruhumda bir çöküntü, uçurumdan düşüyorum
Virane düşlerimle, sonsuza koşuyorum
Gözlerimin pınarı, kuruyor hâlâ
Sonsuzluğun öncesi, nasıl kıydın bu cana

Yıldızlar aya bakar, kavuşamaz bir türlü
Ruhum hüzündür benim avunamaz bir türlü

Coşkun Mutlu / Hüznün Şairi
 
"Firari Gecenin Çaresiz Sürgünü" isimli kitabımdan.

( Ruhum Hüzündür Benim başlıklı yazı coskun-mutlu tarafından 24.07.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.