"İlahi Kankan dansı eşliğinde Sarı yavşan otu zehrini sunan  Nietzsche ayinleri -I-"

 

 
"Yelkovan kımıldadı, hayat saatim soluk aldı. Ömrümde duymadığım bir sessizlik ve yüreğim yılgıya kapıldı."

 

Yüreğiniz yılgıya mı kapıldı yanılgıya mı Bay Nietzsche?

 

Çatık kaşlarıyla bir anda başını çeviren filozof, dimdik bakışlarını suratımda gezdirirken, elindeki feneri gözlerimin içine tutan gece bekçisine benziyordu.

Ürperdim.

Hoyratça bir tavır beğenerek yüzlerce mimik arasından...

 

Görüyorum ki bir yanılgı içerisindesiniz. Zerdüşt mü sizi yanılttı, yoksa siz mi Zerdüştü?

 

"Cüret ve yüreklilik" diye başladı Nietzsche.

"Yüreklilik en iyi öldürendir. Yüreklilik acıyı dahi öldürür. Oysa acıma en derin uçurumdur. Kişi, hayatı nice derinliğine görürse, onca derinliğine görür acı çekmeyi de."

 

Acı çekmek demişken Bay Nietzsche "öldürmeyen acı" neden olgunlaştırmaz da "güçlendirir." Oysa acı mazbuta, güç Mabuta yakışır. Güç istenci diyorsun, Schopenhauer ve eski Yunanlıların düşünce hayatlarından beslendiğin kaynakları geliştirerek.

Peki Schopen dünyanın çok güçlü, tek istem tarafından yönetildiği fikri içerisindeki potansiyeli doğu inancından almadı mı? Yoksa Bay Nietzsche Tanrıyı da mı bu nedenle öldürdünüz?

 

Niezsche kaşlarını çattığında Tanrısından sonra sıranın bana geldiğini düşünmüştüm. Nietzsche’nin karşısında, böylesine güçlü olmamın nedeni neydi ki acaba?

Sanırım ondan alacağım güç istencini istemeyişimdi. Tıpkı Nietzsche’nin de Tanrıdan alacağı gücü istemeyip reddederek onu öldürmesi gibi. Acılar değil, zaaflardan sıyrılmaktır insanı güçlendiren. Ve güç istemek ise bir zaaflık...

İşte şimdi filozof, düşünceli bir tavır ve küçümseyen bakışıyla kafasını çevirerek;

“Sarı Yavşan otu zehrini denemek ister misin? Diye sordu.

Beklediğim cevap bu değildi.

“Evet, beklediğin cevap bu değildi. Sorarken cevap vermek senin ukalalığın... Seni kovmayacağım çünkü iyi ve kötü, dünyayı haksız yere şekillendiren bir insan yaratısıdır. Sana şöyle cevap veriyorum, sarı yavşan otu zehri içmek ister misin?

Bilmediğim şeyleri istemem.

İşte benim beklediğim cevap dedi Nietzsche oturduğu iskemlesinden doğrulurken…

“Bilmiyorsan isteyeceksin. Sizler bilmiyorsunuz ve istemiyorsunuz. Oysa hiç kimse bir şeyden bildiğinden fazlasını çıkarıp alamaz. Benden de öyle…”

“İç bunu.”

“Kararsızlık ve çaresizlik içerisinde bunalan zihinlerin panzehirini sunuyorum sana. Bedeni ısıran bir yılanın zehrini yok eden tiryak, ruhunu zehirleyen inançlardan da arındıracak. O zaman anlatacağım sana bir bir mağarada yaşamın, ormandaki gibi olmayışından. O zaman anlatacağım sana Zerdüşt’ün yanılgılarından ama önce panzehiri içmelisin. Kurtulmalısın zihninin yüzeyindeki tüm tortulardan.

Ve İlahi Kankan dansı yapar gibi felsefe ayinleri yaparız o zaman sabahlara kadar.”

 

Öyle ise önce siz buyurun Bay Nietzsche demeye kalmadan gümüş kâselere doldurulmuş zencefil kokulu sudan yudumlamaya başlamıştık. Acımtırak bir tat bırakıyor fakat vücudu uyuşturarak sakinleştiriyordu tiryak. 

 

Nietzsche kaşlarını çattığında ne yapacağını ya da ne söyleyeceğini kestirmek zordu. Yunan kültürünü araştırırken yıllar önce Yunan Tanrılarını harekete geçirenin fayda veren değil güç ve iktidar veren çabalar olduğunu gördüm. “Tüm insanlık güç istemi tarafından yönlendiriliyordu.” Güçlenmek, güçlü olanla savaşmak hasta ve yozlaşmış tüm eylemleri yok etmek gerekti. Diye konuşmaya başladı filozof.

 

Peki, Azizler veya Erenler ya da Buda’nın Rahipleri güç istemlerini başkaları üzerinde değil de neden kendilerinde uygular öyleyse?

Çünkü güç ve iktidar hırsı değişikliğe uğradı. Ama o aynı yanardağ hâlâ yanıp duruyor. Sabırsızlık ve sınırsız sevgi kurban istiyor delikanlı. Kurban… İşte görmüyor musun önceleri “Tanrı Aşkına” yapılan şeyler, şimdi para uğruna yapılıyor. Bu da en yüksek güç ve iktidar duygusunu sağlıyor insan ruhunda.

 

Evreni anlama çabanız bu mu büyük filozof?

 

Evren dediğin yer bir mağaradır genç adam. Ve insan ayakları zincirlerle prangalı… Platonun ve Kierkegaardın mağarasındaki gibi. Fakat ne Platonun mağarasındaki gibi zincirlerden kurtulan insan mağaranın dışına idealar dünyasına yükselebilir ne de Kierkegaardın sandığı gibi imanın sıçrayışıyla, insanın kendini Tanrıya teslim etmesiyle dışarı çıkabilir. Zira mağaranın dışında başka bir dünya yoktur. Mağaradan çıkışta yoktur. İşte bu nihilist yaşama rağmen zincirlerini kıran üstün insandır.

 

Zerdüşt’ü bile siz yanıltmışsınız Bay Nietzsche. Mağaradan çıkış yoksa zincirini kırmaya çalışan insan da yoktur.  

 

Ve kendisini düşündürmeyen tek şey vardır. O da var olmuş olandır. Ancak sezerek ve inanarak yakınlaşabildiğimiz.    

( Böyle Yanıldı Zerdüşt başlıklı yazı SönmezKORKMAZ tarafından 9/1/2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.