Çetin geçecekti bu kış belli ki,
Ayvalar her zamankinden daha bol
Ve daha sarıydı.
Mevsim çoktan hazana dönmüş,
Gazale bürünmüştü her yer.
Bir kır kahvesinde
Etrafı sarmaşıklarla kaplı bir çadırvan
Çadırvanın altında iki yabancı insan.
Duygular şaha kalmış
Yüreğine söz geçirememiş,
Bir gece vakti yollara düşmüştü genç adam.
Neydi onu bilinmezlere sürükleyen?
Neyin peşindeydi?
Neden gelmişti buralara?
Yoksa bir sevdamıydı sol yanında çırpınan?
Yürekler mahcup,
Diller lal.
Bir kahveye kalmıştı sohbetleri hasbehal.
Her ikisi de sanki ürkek birer ceylan.
;Nereden başlamalı,
Nasıl girmeli söze?
Ya söyleyeceğim sözleri yanlış anlar,
Olur olmaz bir tepki verirse,işte ben ne yaparım o zaman?
Kahve kokusu istila ederken genizlerini.
Bu düşünceler sarmıştı genç adamın beynini.
Nasıl da heyecanlıydı!
Nasıl da titriyordu elleri!
Kahve fincanı yerine,
Önünde duran kültablasına atmıştı elindeki küp şekeri!
Neler oluyor böyle,
Ben neler yapıyorum; diye sorguluyordu kendisini.
Kim bilir belki bir anlık dalgınlık
Belki de aşkın en yalın hali!
Kim bilebilir ki?
Belki de mechule giden iki yolcunun.
Yollarını birleştiren kahve buğusun da kaderin ta kendisiydi!