Ağaçlarla dolu bahçe, bin ışın ısmarlar güneşe

Ağaçlar üzerinde davetkâr yemişler, verir neşe

Hemen girişte, huzuru gölgesinde taşıyan meşe

Sesi okşardı ruhu, dalları rüzgârda sallandıkça

…Bin dört yüz doksan üç senesinde

….Yağmuru müjdeleyen rüzgar misali,

 

Muştu gizliyordu zaman celal zade’ye sinesinde,

Bir emanet daha bekliyordu, dünya hazinesinde

Her evlat bir emanetti, rabbimizden neticesinde

Dualar yükseldi sineden, divan boyu uzandıkça

…Ve dualar kabul oldu,

….Babası Tosyalı Celal Zade orada kadıyken

…..Volçitrin de beklenen bebek geldi dünyaya,

……Okunur kulağına ezan, hemen erken…

…….Celal Er-Rumi oğlu Molla Sâlih künye adı,

……..Celal zade Salih Çelebi oldu, asıl dünya adı

 

Hanefi mezhebi öğretileriyle fıkıhta pişen

Osmanlı devleti zamanı, Anadolu da yetişen

Duyar sesini suyun, akarken dereye hasret düşen

Sesi okşardı ruhu suyun, dere boyu uzandıkça

…Celal Zade Salih Çelebi

….Medrese tahsilini tamamladıktan sonra

…..İbn-i Kemal Paşanın derslerini aldı.

……Hattat Şeyh Hamdullah ile

…….Hat sanatının inceliklerine daldı.

*

Aslında bildiğimiz, yazısı çok güzeldi

Kalem tutan hattat el, ne maharetli eldi

 

Bir yandan ders okuyup, beyne ilim ekerdi

Hocası ibn-i kemal, ona pek çok ders verdi

O bazı eserleri, temize çekiverdi

Aslında bildiğimiz, yazısı çok güzeldi

 

 

Düşmüştü denizlere, sanki balığa hasret

Hasret çek ki bilirsin, belki balığı sabret

Merhem oldu dillere, bulmuştu ilmi nusret

Kalem tutan hattat el, ne maharetli eldi

*

…Bin beş yüz yirmi senesinde

Tahta çıkışı sonrasında, Kanuni Sultan Süleyman Han,

Celal zade Salih Çelebi, İbn-i Kemal’den ayrılarak

Özlemlerin kucağındaki, gerçeklerde yaşanılarak

Padişah hocası Hayrettin, hocası oldu onun heman.

…Talebe olup Hayrettin Efendiye,

….İcazet aldı ondan, ve de resmi diploma

…..Edirne’deki Siraciyye

……Medresesine tayin edildi, müderris diye…

 

Güneş yaksa kavursa da, ilham yağar yüreğine

Yıldırımlar düşer ta ki, sırtındaki küreğine 

Edirne’de Siraciyye, müderrisliği yaparken

Kalem kağıt arkadaşı, yazmak düştü süreğine

…Kanuni Süleyman Han’ın

….Belgrat, Rodos ve Budin seferlerini yazarak,

…..Takdim etti sultana, hürmetle bakarak.

 

Bin beş yüz yirmi dört senesinde,

İstanbul Murat Paşa Medresesine müderris oldu

Uzun süren bir zaman, buradaki görevinde doldu

Gündüz ve gecelerde umudu, kendine yoldaş buldu

Umutla hasret sarmalanınca, endişeler kayboldu

…Sonra özlemlerin yolu düştü

….Divanyolu’ndaki Haldun Ali Paşa Medresesine,

 

Bin beş yüz otuz altı yılından gün aldığında zaman

Görev yeri oldu, ünlü medreselerden Sahn-ı Seman

Burada görevdeyken, emir verdi Kanuni Süleyman

Firuz Şah hikâyesini çevirdi Farsçadan Türkçeye

…Sekiz cilt halindeydi, bahse konu eser,

….Lakin çok kısaydı, oysa çeviriye zaman

…..Müderrislikte müderris oldu

……Daha bir kaç medreseye…

*

Bin

Beş yüz

Kırk dörtte

Gülen bir yüz,

Halep’te başlar

Elli beş günlük bir

Zaman kalacaktır ya

Kadılık ona görevdir…

Bakar şöyle bir göğe,

Düşler sola sağa,

İnce bir çizgi

Ve çok kısa

Bak zaman…

 

Bu

Kısa

Görevden

Hemen sonra,

Mısır beylerbeyi

Haldun Davut Paşa’nın

Beylikteki durumunu

Teftiş ve tahkik etsin diye,

Havayı koklasın diye

Mısır’a gönderildi…

Görev bitiminde

Tekrar Halep’e

Kadı olsun

İstendi…

*

Anlatır kim kendini, söz bitmez öğe öğe

Ömrün ortası benlik, görür ayna da devi

Alıp gider bak sular, haykırışları göğe

Ancak kabul etmedi, yeniden bu görevi

…Sonra istirahat mekânı olacakken evi,

….İstanbul’daki Sultan Beyazıt Medresesine

…..Tayin olup başlayacakken tam göreve,

……Şam kadısı olup geçti görev başına;

…….Bir yıl sonrasına, kara verildi

……..Mısır kadısı olmasına….

 

Cennete gidecek yol, arandı ve kayrıldı

Rüşvet ve de zulümden, uzak durup sıyrıldı

Yıl bin beş yüz elli de, emekliye ayrıldı

Şöyle anlatır dili, ayrılma sebebini;

*

"İslam dininden

Başka olmadı yolum,

Kadılık yaptığım müddetçe,

Kıl kadar ayrılmadım ben hiç,

Kurandır sağım ve kurandır solum

Şahadete aykırı kıpırdamaz kolum

 

Lakin o günler

İstenirdi ödünler

Görev yaptığım o diyarlar

Mısır, Şam ve Halep’te zulüm vardı;

Haksızlık alıp başın, göklere çıkmıştı

Nefisler özü yakmaya, birer kibrit çakmıştı

 

Aramızda çok

Çetin mücadeleler

Geçti fikri mübadeleler.

Sanki bir zemheri kanatlar ıslak

Ben ki adalete ve hakikate tutsak

Oysa geleceğe dair ne umutlar beslerken

 

Ne onlar beni

Zulme uydurabildi,

Ne ben onları adalete

Ve hakikate, az götürebildim.

Sonuçta onlar zulümlerde galip geldi,

Bense adaletli yolda, mağlubiyeti bildim.

*

Şaşkınlık ve hayretle, çok uzunca bir müddet

Tefekkürle düşünüş, yolculuğuna daldım

Ufka derince bakıp, öylece baka kaldım

Ne edeyim Allah’ım, çaresiz ben’e medet  

 

Sonunda tüm dünyalık, hevâ ve hevesleri,

Özlem ve arzuları, bertaraf edecektim,

Bunu yapacak kadar, kuldum ve gözü pektim

Dünyadan geniş hayat, fanidir kümesleri

 

Tiren kalkar duraktan, vakitlice gidene

Bırakmaz ki kimseyi, biz de gideriz sal’la

İstersen sen kal şimdi, gidene mendil salla

 

Aldanmayın dostlarım, hukuku yok edene

Ecel kapıda bekler, daha çıkmadan yola

Sorumluluk yaşında, gelse halimiz nola"

*

Diye söyler bencileyin, Feyzullah’ın dilinden

Emekliye ayrılan, kadı Salih Çelebi

Bir güzelce ev alır, Eyüp Sultan ilinden

Yan yana duran birer, göreceli gül gibi 

…Özlemlerin kucağında,

….Köz ateş yangınlarda arar desteği ve ilacı…

…..Komşu oldu, biraderi koca nişancı

……Celal Zade Mustafa Çelebi’ye.

 

Başladı orada yaşamaya kendisine gelerek

Şu doğanın ahengini, düzen verenini bilerek

Sohbetine gelen talebeleriyle sohbet ederek

Ve ilmi çalışmaları enine boyuna yaparak

…Tatlı bir ömür sürdü.

….Hem gündüzlerde, hem de birçok gecelerinde,

…..Eser telif etmenin defterini dürdü.

.…..Kanuni Sultanın Şehzadesi Beyazıt’ın emriyle,

..…..Yazar Cemalettin Mehmet Avfi efendinin,

……..Selçuklu veziri Nizamülmülk adına,

………Farsça olarak yazdığı;

……….Cevamiul Hikayat ve Levami ur Rivayat adındaki

………..Kısa ama çok şey ifade eden hikayeler

…………Ve parıldayan rivayetler anlamına gelen

………….Tarih ve ahlaka dair eserini Türkçeye çevirdi.

 

Şehzade Bâyezîd çeviriyi okur ve çok beğenir

‘Muradı neyse arz etsin!’ Demiştir, haberi söylenir

Böyle bir malumat sorulsa, daha neler neler denir

…Oysa sadece talebeleriyle birlikte olmak,

….Eser teliflerinin devamına mekan bulmak,

…..İstek ve arzusuyla, Eyüp Sultan medresesinde

……Tekrar müderris olma şerefi, kendisince istenir

 

Bu görevde üç yıl daha, gönlüne ilimler sardı

Kim bilir ki; bilinmesi gereken daha neler vardı

Oysa bu yaşam denen zaman ne kadar kısa ve dardı

Ömürse; sadece yaşadığın güzel şeyler kadardı

…Bunu biliyordu

….Ancak gözlerine perde indiğinde

…..Zaman, bin beş yüz altmış bir, senesine bindiğinde

……Rahatsızlığı, Safer ayında affını isteyip,

…….Emekliye ayrılacak kadardı.

 

Yüksek din ilimlerine vakıf, değerli bir zat olan

Bilhassa fıkıh ilminde, derin bir ihtisasla dolan

Nesir ve nazım vadisinde, kudretli bir kalem bulan

Ahlaklı, faziletli ve dürüstlük dolu bir vakardı.

 

Hakşinaslığıyla kendini tanıtıp, adalet doldu

Devrin âlimleri arasında önemli mevki buldu

Telif ve tercüme de, çok kıymetli eserleri oldu

Ahlaklı, faziletli ve dürüstlük dolu bir vakardı

 

Mısır kadılığı esnasında, evlenmesi söylendi

Annesi tarafından verilen cariyeyle evlendi

Bu cariyeden İshak adında oğlu doğup dillendi.

On yaşına gelip ölünce, vefatına hüzünlendi

…Bundan müteessir olup üzülmesi sebebiyle,

….Manzum olarak kısa bir zamanda

…..‘Leyla ve Mecnun’ hikayesini kaleme aldı.

……O günden bu güne

…….Bu hikayeyle Leyla ve Mecnun

……..Dillere pelesenk oldu,

 

Hayaldir bazen dumanlı dağlar, bazen ufukta vaha

Bazen kuş cıvıltında, huzur bulur şair ve fukaha

Bazen de sessizlikte kalkar, ilham duyguları şaha

Elli yaşını geçtiği halde, evlenmedi bir daha

Dini çalışma ve hizmetlerine mani olur diye

Kendini adadı, ilim ve irfana yol göstermeye

…Yaşadı bu minvalde…

….Hizmetçilerinden birini, büyüttü evladı gibi

 

Gencecik yaşta çocuğa, sevgi ve şefkatini verdi

Tutardı ilgiyle elini, çocuk ona baba derdi

Herkes bu çocuğu, onu gerçek oğlu zannederdi.

Dertlilerin derdini, kendi derdi gibi dert ederdi

…Yumuşak huylu, temiz kalpli ve vefakâr,

….En az biraderi,

…..Nişancı Mustafa kadar cömert ve cefakar,

……Hayatının her devresinde

…….Fakirlere ve  akrabalarına,

……..Yedirirdi kim varsa muhtaç çevresinde.

 

Yardım ederdi elbise ve para vermek suretiyle

Ne biti, ne de eksildi, bereket buldu servetiyle

Sanki fakir babasıydı, görüp gözeten cihetiyle

Dertlilerin derdini, kendi derdi gibi dert ederdi

…Her gece sofrasında izzet ikram olurdu,

….Dostlarından ve talebelerinden misafiri bulunurdu…

*

Tezkire sahibi Âşık Çelebi görüşmüş onunla,

Rahmanın aşkına söken şafaktaki, sohbeti sonla

Anladı fazilet yüksek ahlak onunla da beraber,

Anladı kazası yok, dünyada işi olmaz oyunla

 

Belli ki birlikte; sohbet dolu bir hava solunmuştu,

Öyle ki; bir şiirinde şöyle övgüde bulunmuştu:

 

‘Ülemâ vü fuzelâ vü fukahâdandır ol
Şuarâ vü bülegâ vü fusahâdandır ol.’

 

O âlim ve fakihlerdendir hem de fazilet sahibi

Şairdir, açık ve güzel sözlü muaşeret sahibi

*

Salih Çelebinin, Salih ve Saliha mahlası ile

Şiirleri vardır; divanında yazmış, dolanır dile

Nesir vadisindeki kalemi, şiirden üstün bile

Yazmıştır daha sade ama ahenkli bir kalem ile

…Hüsnü hat öğrenmiş gençliğinde,

….Amasyalı Şeyh Hamdullah’la

…..Güzel yazı çalıştı iştahla…

……Bin beş yüz altmış üç yılında

…….Vefat eden Salih Çelebi,

……..Mustafa Çelebi Camii bahçesinin

………Yol kenarındaki kabrine, defnedildi cesedi.

*

Kabrinin ayakucundaki taşında şu şiir vardır:

‘Dâr-ı dünyâ menzil-i fâni imiş,
Hep geçer mîr-ü-vezîr-ü-pâdişâh.

İrse ger takdîr-i Hayy-u Lâyemût,
Saçılur toprağa tohm-ı izz-ü-câh.

Avn-i Hak ile birâder-i ferîd,
Fazl-ü irfân-ü ulûm ana sipâh.

Azm-i tarf-ı âhiret kıldı bu dem,
Rahmet-i Hakdan teâlâ lutf-hâh

Rıhleti sâlini ma'lûm etmeğe,
İstedi Hakdan Nişânî-i pür günâh.

Dedi hâtif bu duâ târihdir,
Kabr-i Sâlih Cennet ola yâ İlâh’.

 

Dünya denen şu mekânın, durağı geçici imiş,

Emir, vezir ve padişah, hepsi de buradan geçer.

 

Ölümsüz, bir ve hay olan, sadece Allah Teâlâ;

İzzet ve ikram sahibi, makamın olsa da biter.

 

Tohumun kara toprağa, düşmesi gibi; bak hala

Görürsün ömrü bitince, canlılar toprağa düşer.

 

Bu eşsiz kardeşi bulmuş, bil ki dolmuştur fazilet

Allah’ın yardımı dolmuş, irfan olmuş ona asker.

 

Ömrü zamanda her daim, öbür âleme yöneldi

Ona hakkın rahmetini, ihsan ve lütuf dile der.

 

Vefat yolunu belirtmek, bu gerçeği sen gör için,

Günahkâr hali arz edip, hakka yalvarıp af diler.

 

Gaiptendir; Ey Allah’ım, Salih kabrini cennet et,

Diyen bir ses, dua edip; tarih söyledi deyiver.

*

…Sâlih Çelebi; yazdığı bir şiir kıtasında ise,

….Resûlullah efendimize şöyle yakarmaktadır:

‘Acep hayrette kaldım ben, hidâyet yâ Resûlallah!
Ne tahsîl-i metâlib var ne tâat, yâ Resûlallah!
Halâyık cümle yer yer hep huzûr-ı Hakk'a vardukda,
Kerem kıl Sâlih'i etme melâmet, yâ Resûlallah!’

 

Hayret içinde kaldım, olsun bize de hidayet,

…………………………….Ey Allahın elçisi!

Ne okumak isteyen var, ne de kalmış dine itaat,

…………………………….Ey Allahın elçisi!

Dinin tüm cariyeleri, hak huzuruna durdukça

…………………………….Ey Allahın elçisi!

Yardım sever kıl Salih’i, kınamadan kıl şefaat;

…………………………….Ey Allahın elçisi!

 

Kalem ve kağıt arkadaştı, yazdı bir uçtan bir uca

Eserlerinden de bahsedecek olur isek kısaca;

…‘Belgrat Fetihnamesi’ biri

….‘Rodos Fetihnamesi’ bir diğeri

…..‘Tarih-i Budin’ ile ‘Tarih-i Sultan Süleyman’la,

……‘Firuz Şah Menakıbı’yla ‘Tarih-i Mısır’ da onun eseri,

 

‘Kitâb-ül-Muhtasar fî Ahvâl-il-Beşer’

Beşeri hallerden kısa ve öz bahseder.

…‘Cevâmi-ul-Hikâyât ve Levâmi-ur- Rivâyât’

….Kısa ama çok şey ifade eden hikayelerle

…..Parıldayan, ışık saçan rivayetleri nakleder.

……‘Leyla ve Mecnun’ manzumesi

…….‘Dürer-i Nesayıh’ eseri tanzimesi

……..‘Miftah’, ‘Mevakıp’, ‘Vikaye’ ve ‘Islah-ul İzah’ adlı

………Dört adet Haşiyesi;

………..‘Tağyir-üt Tenkih’ adlı esere talakatı ile

…………‘Münşeat’ ve şiirlerinden oluşan ‘Divan’-ı

………….Bilinen en temel eserleridir.

 

…Yaşanan böyle bir hayattır,

….Yolculuğun farkındalık ise kat kattır,

…..Bizimse hatalar ve eksiklerle dolu yaşamımız,

……Anladım; hayat değil, memattır.

Gecelerden gündüzlere, zaman akıp ta giderken

Bahtıma düşen ömrümse, yaprak misali düşerken

Hep eksilen hayatımda, taş kesik anılar varken,

Bırak beni de kalayım, ne güzel hayat akarken

 

Ey Azrail! Müsaade, bence daha vakit erken
Alma hemen canımı be, dünyalık çok işim varken,

Nedamete gözyaşlarım, gelir belki beklerken

Bırak beni de kalayım, ne güzel hayat akarken

 

Düğünlerde oynayıp ta, neşeyle halay çekerken

Faydasız muhabbetlerde, malayani söz söylerken

Belki gelirim kendime, sona takılıp düşerken

Bırak beni de kalayım, ne güzel hayat akarken

 


Feyzullah Kırca

Akbaşlar Köyü / Dursunbey

( Celâlzâde Sâlih Çelebi (Gülce-bahçe) başlıklı yazı FeyzullahKırca tarafından 22.10.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu