İnsanlar yaratılıştan bu yana bir takım fikir ve idealarla yaşam devam etmektedir. Düşünce kavramımız içerisinde yaşam gerekleri olan bir takım plan ve çalışmalar yaparak yaşama yol bulmamız gerekir.

İnsanoğlu bir gün ağlayarak dünyaya gelir, zamanla düşünme ve kavrama yoluyla öğrenerek hayatta adımlarla yol alarak ilerler. Gelecekte neler yapabilirim diye planlar içine girer. Bu planlarını gerçekleştirmek için çaba harcasa da bazısı gerçekleşir, bazısı ise gerçekleşmez. Gerçekleşince mutluluğa erişir. Geçekleşmeyince de hüzün ve burukluk oluşur. Ama düşüncelerinden geri dönmeyi ise hiç düşünmez.

Ev olayım der, evlilik yapar, yuva kurar bir takım sorumluluklar yüklenir. Evin idaresi yuvanın idaresi derken, bir zaman önce hazır yiyen ana ve baba parası harcayan insanoğlu kendi ayakları üzerinde durmak için çaba harcar. Tabii ki bu çabalar neticesinde hiç durmadan çalışması gerektiğini iyi bilir ve öyle yapar. Bu uğraş ve çabaları sonucunda evi olur, arabası olur, evlatları olur. Onların ihtiyaçları ve idamesi için çaba harcarlar, emeklerinin karşılık bulur. Bununla beraber kendisini anne ve babası nasıl bir eğitim verdiyse bir fazlasını evlatlarını vermek ister. Bu yaşam kapsamında hayatın her aşamasında büyük çalışmalar yapar. Her şey böyle olacak diye bana ne kavramı bizim adet ve gelenek ve göreneklerimize aykırı olduğu için evlat yine evlattır.

Bir zamanlar bir hikâye anlatılırdı aklıma geldi. Bir mahallede iki aile yaşamaktadır. Birini çocuğu yoktur diğerleri ise yeni evli, çocuğu olmayan aile varlıklı olmasına rağmen evde bir hüzün ve burukluk vardır. Yeni evlilerin çocuğu olur ailede neşeler artar. Çocuğu olmayan aile ise bu neşenin nedenini merak eder ve sorar bu neşeniz birden neden arttı ne oldu da bu kadar değiştiniz der. Çocuğu olan ailenin reisi cevap verir. Yaratan bize bir altıntop verdi onunla oynuyoruz onun için neşelendik der. Bu altıntopu çocuğuna kastederek der.

Çocuklarımız bir altıntop nasıl doğduğu gün sevimli ise ölünceye kadar bizim yanımızda yine çocuktur. Hep öyle görürüz.

Seksen yaşlarında bir anne oğluna sesleniyor oğlu ise altmış yaşlarında; oğlum karşıdan karşıya geçerken trafik ışıklarına dikkat et sağa sola bakarak geç dikkat et der. Bu ilginçtir. Batı mefhumunda 18 yaşına giren evlatlar evden ayrılır kendi haline yaşamaya devam ederler. Bizim yaşam düzenimizde ise doğduğu andan ölünceye kadar evlat evlattır. Hep öyle kalmasını bekleriz.

Evlatlarımız yetiştirip onların iyi, mevkilere kazanması için çaba harcar yemeyip içmeyip giymeyip onları en güzel bir şekilde yetiştirmek için elimizde geleni gösteririz. Karşılık ise sadece onların iyi düzeyde olmaları başka bir şey değil. Derler ya oğlum oku adam ol baban gibi, eşek olma o mefhumu aşarak babalarından daha üstün olmaları için çaba harcarız.

Tabi ki buna biraz ulaşırız. Fikir ve idealarımız onlara veririz. Ve onlara önerilerde bulunuruz. Onların görüş ve düşüncelerini de ön plana çıkararak onlarında yaşamda yerlerinin olduğunu hatırlatarak gelecekleri için umutlarının olması için çabalar harcarız.  A a falancanın çocuğu işte dedirtmektense falancanın çocuğu gibi ol ibarelerinin kullanıldığı toplumumuzda evlatlarımızın daha ileri gitmesi için elimizden geleni yaparız.

Birde şu var çocuklarımızın ihmal edilmesi ve önemsenmemesi durumlarında ise ileride başımıza çeşitli işler açabileceğini, bir berduş, bir ayyaş ve hakaret perver insan olarak karşımıza çıkabileceğini ve aile bireylerine karşı gelen birer zalimler olabileceklerini unutmamız lazımdır. Önem verilmeyen çocukların zamanla kendi aile bireylerini de aynı kapsamda zarar verdikleri vakidir. Asilik ve isyancılık insanlığın asıl beleğinde olup ateşlenmeye bekleyen dinamit gibidir. Bu fitili yok etmek elimizde olduğunu unutmayalım.

Hayat bu çeşitli hengâmeler yaşatır. Bazen alır bazen verir. Kimine kavun yedirir kimisini de kelek, yaşamda kaybedebiliyorsan yanındaysa bellek buna katabiliyorsan birazcık emek, ektiğin tohumların ürünlerini daha sonra alma yoluna gider. Aldığın ürün çantası durumundaki gönül hanesine dolduran sevinç, ahret içinde arkadan dua eden bir birey bırakarak yeni günlerin umutla yaşanması için çabalar karşılık bulur. Hayat böyle devam eder gider.

Evlatlarımız büyürler evlenirler sonrada torunlarla oynayıp eğlendirerek ebedi yolculuğa hazırlanırız. Dünya da kalıcı eser olarak bıraktığın evlatlarına veda ederek iyi günlerde anılmak üzere hayata veda edersin. İyi evlat bıraktıysan dua ile yad edilirsin, bırakmadıysan lanetle anılırsın. Dünyada çektiğin ızdırapların devamını orda çekersin.

Bu dünya etme bulma dünyası, ne ekersen onu biçersin derler. İyi nesil bırak ki dünya ve ahretin güzel olsun. Unutma bu dünyada yolcusun, yol bulabiliyorsan yürüyorsun. Eğer hedefin yoksa o zaman hiç yaşamda yoksun.

Senden sonrakilere ver ki bir şeyler ardından hayırlar, dualar yollansın öbür alemde onlar kurtarıcın olsun

Selam ve saygılarımla..

Zekeriya BAŞGÜN

CANİYİSEVER

( Geleceğimiz Evlatlarımız başlıklı yazı Can İyisever tarafından 24.10.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu