Kayseri’den güç, Erciyes’ten ilham alarak, kültür ve sanat adına birliğe ve dirliğe çağıran muştulu bir ses:
ANADOLU EĞİTİM KÜLTÜR VE SANAT PLATFORMU
Hareketin Amacı: Erdem Beyazıt, Nuri Pakdil, Alaaddin Özdenören, Rasim Özdenören, Cahit Zarifoğlu, Abdurrahim Karakoç, Mehmet Akif İnan gibi bu toprağın sesi ve ruhu olmuş, tüm Türkiye’ye mal olmuş, kitlelere hitap eden yürekler yetiştiren, yazılı olmasa da mevcudiyeti aşikâr olan Maraş ekolünü şehrimizde hayata geçirmek. Yıllar öncesi yapılması gereken bu etkinliği yıllar sonra dik bir Kayseri duruşuyla, vatanperver, diğerkâm, ticarette ne kadar varsa şiir, hikâye ve roman gibi kültürel etkinliklerde de o kadar varım diyen bir genç birikimin, fedakâr yeni bir oluşumun belkemiği olmak ve temelini atmaktır.
His dünyamızın, ten hazzı ve materyalizmin işgali altında olduğunu yüksek sesle dile getirmek ve bu söylemi yazıya, yazıdan yaşantıya taşıyan bir şablon halinde gençliğimize sunarak yeni bir bakış açısı oluşturabilmek. Olayları kayıtsız şartsız kabul ya da reddeden bir gençlik değil, birikimleriyle olayları değerlendirebilen entelektüel bakış açısı ve kültürel bilinci uyanık bir gençlik oluşturarak, onları geleceğe hazırlayabilmek, 2100’lerin gençliğinin temellerini şimdiden atmak.
Kültür emperyalizminin dikte ettiği Türk-İslam kültürüne muhalif fikir akımlarını düşünen, okuyan, bir diğeri için kaygılanan, derdi olan ve bu dert karşısında söyleyebileceği sözü olan, kıyas kabiliyeti gelişmiş bir gençlikle aşılabileceğini her an gündemde tutmak.
Nasıl bir gençlik istiyoruz sorusu her zaman gündemimizde olacak. Gençlik özel ve güzel özelliklerle dolu olacak. Gönlü Allah sevgisiyle çarpan, inancının âşığı, davasının sevdalısı, bu heyecanını her yerde her zaman yüreğinde ve beyninde duyan bir gençler ordusu yetiştirmek. İnsanları sevmede, saymada kusur etmeyen, kardeşlik ilişkilerini bozmayan, sevinçte ve tasada bir ve beraber olmaya çalışan, ulvi yolun yolcusu olmayı ve ona göre bir hayat çizgisi çizen bir gençliği hedeflemek.
Hiçbir şekilde kalp kırmayan, kimseyi incitmeyip kendisi de incinmeyen, arkadaş seçimine özen gösteren, üzerine almış olduğu görevi en iyi bir şekilde yerine getiren, hizmet aşkını hayatın her safhasına, her sayfasına yaymaya çalışan, kötülüklerden sakınıp iyi ve güzel işler yapan gençler yetiştirmek.
Çevresini süsleyen İslam dışı görüntülere aldanmayan, şeytanın ve nefsinin kötü isteklerine karşı koyabilen, kalp ve beden sağlığına dikkat eden, zamanını boş geçirmeyen bir gençliğe sahip olmak.
Ömrünü gençliğin maddi ve manevi gelişmesi yolunda harcayan önder şahsiyetlerin altın değerindeki sözleri yolumuzu aydınlatacaktır. Nasıl bir gençlik istiyoruz sorusuna verilen baş tacı sözlere kulak verelim mi?
“Genç adam! Göklerin rahminde kan renkli şafaklara bürülü bir yeni günün doğmak üzere bulunduğuna inan!.. Böyle bir günün ilk şafak pırıltısını veren şu anda, kirlenen vücudu temizlemenin zamanı gelmedi mi? Genç adam! Ortada başıboş gezen kirliliğe rağmen Allah’ın tertemiz yarattığı senden başka güvenimiz yoktur.
Dünyanın yükünü omuzlayan kararlı ve azimli, yılgınlık ve vefasızlık nedir bilmeyen, onurdan, gururdan vazgeçen, davasına kara sevda ile bağlı kahramanlar ordusu bir gençlik. Ağzının diriltici iksiriyle milletine hayat üfleyecek serdarlar ordusu bir gençlik. Gül devrini yeniden getirecek, gönüllerde peygamber aşkını yeniden diriltecek olan bir gençlik.
Milletin derdiyle dertlenen, inleyen, ağlayan, gözü yaşlı, bağrı yanık bir gençlik. Milletin kendisine yüklediği görevi yapmak için çalışıp çabalayan, asla vazgeçmeyen, geri dönmeyen bir gençlik. Gecelerini Rabbi ile geçiren, gündüzünde hayırlı hizmet için çırpınan bir gençlik.
En güzel ahlâkla süslenmiş, geçmişine saygılı, hizmetkâr, hürriyete âşık, hizmeti önde, ücreti arkada gören bir gençlik. Peygamber aşkı ile yanan, dünyasını değil âhiretini düşünen, dünyaya ve nefsine aldanmayan, hesap gününe göre hayatını şekillendiren bir gençlik.
Ey genç! Gül gibi olmalısın… Tertemiz, dokunması hoş, kokusu hoş, bakışı hoş, tabiatı yumuşak… Böyle olunca daha kıymetli olacaksın, gönüllerde taşınacaksın; yüzlere, gözlere sürüleceksin, sevileceksin, korunacaksın. Gül gibi olmayıp ta diken gibi olursan; kesilecek yakılacak ve ezileceksin.
Gülzâr olmak istersen toprak olmalısın. Çünkü gülün bittiği yer topraktır. Hayat kaynağı olmak istersen su gibi olmalısın. Su hep alçak yerlerden akar amma değdiği yerden hayat fışkırır, gül biter sümbül biter. Korunmayı ve bal vermeyi dilersen bal arısı gibi olmalısın. Çalışkan, işinde maharetli, eziyet vermekten uzak olmalısın. Eşek arısı gibi her konduğunu sokar, kirletirsen rızkın azalır, düşmanların çoğalır.”
Gönlü imanlı, ahlâklı, çalışkan ve hayırlı hizmetlere koşar adımlarla giden bir gençlik istiyor ve de bekliyoruz. Asla ümitsiz değiliz, çünkü yarınlar bizimdir. Merhum Necip Fazıl’ın dediği gibi: “Mehmedim sevinin başlar yüksekte / Ölsek de sevinin eve dönsekte / Sanma bu tekerlek kalır tümsekte / Yarın elbet bizim elbet bizimdir / Gün doğmuş gün batmış ebed bizimdir.”
Nasıl bir toplum olduğumuz öğrenmek istiyorsak yaşadığımız toplumun gençliğine bakmak kâfi. Bir Alman filozofu; “Bana gençliğinizi gösterin size geleceğinizi söyleyeyim” demiştir. Zira gençlik toplumun aynasıdır. Şöyle bir hayat öykümüze baktığımızda; çocukluk dönemimiz tohum, gençliğimiz ise çiçek halimizdir. Bir tohumda nasıl ki koca bir ağaç gizli ise, çocukluk ve gençlik tohumunda da bir millet, hatta tüm bir insanlık gizlidir. O halde yapılacak ilk iş toprağa atılacak tohumun uygun ortam ve şartlarda filizlenmesini sağlayıp, çiçek açtıktan sonra da iyi bir meyve vermesini beklemektir.
Bugün gençliğin istediğimiz gibi olmamasının sebebi, gerekli uygun zemin ve şartları hazırlayamadığımızdan kaynaklanmaktadır. Çocuklarımız hayatın acımasız tuzaklarına yenik düşüp her biri birer birer kaybolurken bu gidişe dur diyecek kimsemiz kalmamış maalesef. Her yanımız harap her yer zindan. Dağ, taş ve hatta bütün kâinat bu gidişattan incinmiş kıyam halinde sanki. Gençlerin meselelerine eğilmemek onların dünyalarına tercüman olamamak gibi bir tablo var önümüzde. Bütün bu gerçekler ortada iken hala bizde iyi adam yetişmiyor serzenişinde bulunma hakkını pişkin vaziyette görüyoruz kendimizde. Hem gerekli alt yapıyı kurmuyoruz hem de durumdan vazife çıkarıp sürekli bir şeylerden şikâyetçi olmayı yeğliyoruz.
Hayat denen serüvende, gençliğini hiçe sayan uygulamalar yarınlarımızı karartıyor hep. Peyami Safa; “Gençliği ayakta olmayan cemiyet yataktadır” derken kanayan yaramıza neşter vurup çok doğru bir teşhiste bulunuyor Gerçektende şuanda yaşadığımız manzara hasta yatağa düşmüş halidir. Birbirimizden habersiz yığını andırıyoruz her birimiz. Bunlar ellerimiz, bunlarda ellerimizin büyük boşluğu, beş parmağın beşi de birbirinden habersiz işlev görüyor sanki. Dayanışma yok, birlik şuuru yok, maddi manevi bir hamle yok. Yok, yok, yani yoklarımız bir değil birçok. Hâsılı yoklarımız varlarımızın çok çok ötesinde.
Gençliğimiz anlık yaşıyor, yaşadığı hayattan tat alamıyorlar, adeta nefes nefese hayat yaşıyorlar. Zavallı gençliğin elinden tutacak şefkat eli olmayınca ruhi bunalımla didişip durmaktalar sürekli. Onları toplumdan dışlamışız bir kere. Alay etmişiz, aşağılamışız ve sevgiyi onlardan esirgemişiz. Gençliğe bakışımız önyargılı bir yaklaşım olunca olacağı da bu idi, başka bir şey beklenemezdi ki zaten. Onlara söz hakkı vermeyi bile çok görüp tehlike olarak addetmişiz. Elbette ki tabular, dayatmalar, serzenişlerin sonunda böyle bir gençliğin doğması kaçınılmazdı. Başka ne beklenirdi ki?
İşte bu gidişe son vermek için elimizi taşın altına koymanın zamanı geldi de geçti bile. Herkes üzerine düşen görevi hakkıyla yapmalıdır. Yapılacak her güzel çalışma için; kim var denilince, arkasına dönüp bakmadan ben varım diyebilen bir gençlik istiyorsak “Öze Dönüş” hareketine destek vermemiz gerek.
Bizim olmayan değerlerin, değişik metotlarla karakter nakli yapılarak bize aktarıldığını, bunun da, bir doku uyuşmazlığıyla hasta ruhlarda tedavisi mümkün olmayan problemler açacağı bilinciyle toplumu uyarabilmek, bilinçlendirmek.
Bu amaçla, aşağıda belirtilen ve daha değişik, farklı projelerin de gerçekleştirilmesinin bir elzem olduğunu görüyor ve de biliyoruz.
A- Müfredatı günlük, aylık ve yıllık planlarla belirlenmiş bir nevi edep ve şiir okulu konumunda ki, “Şiir Evler’de” öz edebiyatımızdan unutulmuş bir edebe ışıktan bir koridor açmak. Yine adı geçen Şiir Evler’de, yerli ve kendi kodlarımızın ürünü olan edebi eserlerin okutulmasını, özümsenmesini, içselleştirilmesini sağlayarak, yeni yetişen gençlerimizde var olan edebi birikimi keşfederken, aynı zamanda onları kendi edebiyatımızla yeniden tanıştırmak, tanıtmak.
B- Bugün, gerek Batı ülkelerinde ve gerekse ABD’de kaleme alınan ve çok satan roman ve hikâye kahramanlarının tamamen sanal olması, bunların hayal âleminin bir ürünü olması gerçeğini de görmemiz gerekmektedir. Ayrıca yine Batı ülkelerinde ve ABD’de çevrilen ve gişe rekorları kıran filmlerin kahramanlarının da yine hayal mahsulü karakterler olduğunu görüyoruz. Artık çağımız dünyasında hayaller de değerlendirilmekte, anlam kazanmaktadır. Hayal dünyası gelişkin çocukların, gençlerin normalden çok daha zeki olduklarının idrakini yaşıyoruz. Hayal kurmanın da bir yetenek, bir birikim olduğunu görüyoruz. Bu gerçeklerden hareketle, gençlerimizin hayal dünyasını daha da geliştirebilmek, hayal dünyalarının güzelliklerini ve sonsuzluklarını söze ve yazıya dökebilmek, bunları umuda çevirebilmek adına, “Hayal Evler”i oluşturarak, buralarda gençlerin hayallerinin tartışılmasını sağlamak. Böylece geleceğin gençlerinin düşünce dünyalarının gelişmesini sağlamak, katkıda bulunmak, yerli edebiyatımızda olmayan yeni bir alanın yolunu açabilmek.
C- Yine aynı mantıktan yola çıkarak makale, hikâye ya da roman evleri oluşturmak suretiyle yazı dilinin daha çok kullanılmasını sağlayabilmek, bu alanda gençlerin değişlik ürünler vermesini sağlamak suretiyle geleceğin hikâyecisini, romancısını oluşturabilmek, böylece gelecekte edebiyatımıza yeni yeni isimler kazandırabilmek, bu arada bu evlerde yapılan tartışmalar, yazılan edebi eserler ve okunacak kitaplar vasıtasıyla de, Necip Fazıl, Mehmet Akif, Peyami Safa, Erdem Beyazıt, Rasim Özdenören… gibi fikir ve düşünce adamlarını da yetiştirebilmek.
Bu hareketin bir diğer amacı da; bilinçli bir şekilde kısırlaştırılarak katledilen dilimizi, unutulmuş kelimelerimizi, bir nevi nadasa bırakıldı kabulüyle, nadastan sonra dinlenen, özüne dönen toprağın daha verimli ve tohumu daha kabullenici olacağı tezinden güç alarak, belki yeni bir Ergenekon’dan çıkışı, kim bilir yeniden İstanbul’un fetih öncesi coşkusunu nefsimizde, nefesimizde ve neslimizde yeniden canlandırarak karakterimizin tekrar neşvü nema bulmasını sağlamaktır.
Günümüz Türkiye’sinin en büyük sorunlarından ve geleceğimizin en büyük tehlikelerinden birisi de, Kaşgarlı Mahmut’tan, Itri’den, Baki Efendiden, Hayaliden, Mehmet Akif’ten, üstat Necip Fazıl’dan arındırılıp anlaşılmaz kılınarak iğdiş edilmeye çalışılan dilimizin aslında şanlı ceddimizle tek köprümüz, gönlümüz olduğunu unutmaya başlamamız değil midir? Bugün İngiltere’de yüzyıl öncesinde yaşamış ve eser vermiş olan Shakespeare, ilköğretimden üniversiteye kadar öğrenciler ve gençler tarafından rahatlıkla okunup anlaşılmakta iken, ülkemizde yukarıda ismini zikrettiğimiz ve bizim olan yerli şair, düşünce insanı ve edebiyatçılarımızın eserlerini elimizde sözlük olmadan hangimiz okuyabilmekte, anlayabilmektedir. Gelecek kuşaklar ile bugün arasında bir köprü görevi, gönül bağı oluşturan dilimizi başka dillerin olumsuz etkilerinden, saldırılarından koruyabilmek, öncelikli düşündüğümüz sorunlardan birisidir. Bunun için çözüm yolları üretmeyi de bir görev addediyoruz kendimize.
Dili yaşat ki devlet yaşasın, Dilinle yaşa ki bâki kalasın… felsefesinden yola çıkarak, 1894’te Sultan Abdulhamid tarafında teşebbüs edilmiş, “Dil işinin ancak ilim cemiyetleri kurulması suretiyle yürütülebileceği” ön görüsüyle durumdan vazife çıkarmış bir sivil oluşum olmak arzusundayız. Aynı zamanda, sultan ikinci Murad’ın, “Gönüller ancak Türkçe’den haz alır.” düsturunu şiar edinmiş bir oluşum hareketi içersindeyiz.
Bu hareketin çıkış amaçlarından birisi de, Türk insanını, Türkçe kelimelerin gücüne tekrar inandırmak, o gücü cümlelerinde, şiirlerinde, makalelerinde yeniden hissetmesini ve yeniden bulması ihtiyacını hissetmiş olmasıdır. Kelimeler bizim hafızamız, kelimeler bizim geleceğimiz, kelimeler bizim namusumuzdur. Bunu bilir ve bunu söyleriz biz. Kirletilmiş bir dil, anlaşamayan ve çatışan nesillere gebedir. Zihni bulandıran, geçmişi değersiz ve anlaşılmaz kılan dildeki bozulmalardır. Şöyle bir an düşünüp etrafımızdaki dev marketlerin isimlerini bir bir hatırlayalım isterseniz: Makro, Mega, Migros, Carfour. Sonra, bir gazete bayisinin önünde durup dergi isimlerine bir göz atalım: Life, Capital, Focus, Aktüel... Sonra da, televizyon kanallarının isimlerine bakalım: Show, Fox, Star... ve dönüp bir boy aynasında önce yüzümüze ve hala yüzümüz varsa özümüze bakalım. Acaba kirlenmişliği görebiliyor muyuz? Ya da, dilde yaşanan bu kirlenmişliği görmek için o ruh haline sahip miyiz?
Bu hareket, halk dilinde yaşayan Türkçe kelimelerin tekrar anlaşılır bir şekilde kullanılması noktasında kendini vazifeli saymaktadır. Bu oluşum, yaşayan Türkçe’yi sahiplenir ve savunur. Onlarca asır birçok medeniyete beşiklik eden Anadolu bu hareket ve oluşumla belki de yeniden aslına dönüyor ve bir kültür başkenti ve bir dil medeniyeti kurma yolunda kök salıyor, kendini tanıyor ve tanımlıyor.
Bizim öz değerlerimizi taşıyan, geçmişimizle iletişim halinde tutan “Dil Medeniyeti” göçer bir medeniyettir. Özlenmediği yerde barınmaz, anlaşılmadığı yerde konuşulmaz. Zincirleme bir tepkimedir. İstenirse, karşılık bulursa, dinleyicisi olursa yazılır. Özlenerek istenir, isteyerek konuşulur ve okuyucusuna kavuşursa o “Dil Medeniyeti” kendini anlamlı kılar ve usul usul bir ipekböceği gibi pırıl pırıl saf bir dünya kurar etrafında. Duygularımızın çokça kirlendiği, karakter nakli yaşadığımız bu günün acımasız dünyasında dilin hakikate götüren medeniyetini yeniden kurmada bu oluşum kendini hademe sayar.
Gelin, kalbimizin sesini hepten yitirmeden özümüze, kültürümüze ve hakikati aradığımız dilimize sahip çıkalım. Aslında sahip çıktığımız kendi öz benliğimizdir.
Bir medeniyet ki; padişahları, Muhibbi, Abdi olsun, Fuzulileri, Bakileri, Itrileri, Kaşgarlı Mahmutlar yetiştirsin ve dünyaya hükmetsin! Bir medeniyet ki Tanzimat’la batıya giden karakter nakline uğramış yüreksiz şairler ve romancılarla alaşağı edilsin. Her şey değerlerimizden kopuşla başladı. Belki de şu an söküğümüzü dikmenin tam zamanı.
Muradımız, toplumsal çözülme ve çöküşü durdurmak, en azından yavaşlatmak için “Öze Dönüş” hareketini bir kurtuluş mücadelesi muştusuyla başlatabilmektir. Bin yıllık Orhun Kitabeleriyle avunan değil, her gün yeni abideler diken bir gençliğe hedef göstermektir muradımız. Birer mihenk olan toplum mimarlarının, mütefekkirlerin, şairlerin, âlimlerin, ehli dil âşıklarının kıymetlerini anlayıp anlatarak yerlerini dolduracak, toplumun nabzını tutacak karakter adamlarına destek sağlamaktır.
Bu memleketin sevdalısı, bu toprağın bağrından çıkmış, varlık sebebi Hakkı haykırmak ve hikmeti, lisanı-ı hal ile anlatmak olan mısraları, katılaşan yüreklerimize mızrak gibi saplayarak, marka isimleri daha önce edebiyatımızda örneği olan “Mavera” ve benzeri akımların öğretisiyle yetişmesinde katkıda bulunmaktır. Normal görülen şeyin kitleler tarafından yapılan değil, Hak katında itibarı olan eylemler olduğunu, başıbozuk bir ülfetin hakikate giden yola açılan içi diken dolu bir çukur, asıl selametin öze dönüşle olabileceğini devamlı dile getirmektir.
Oluşturulan Şiir Evlerde belirli günlerde Yunus Emre’yi anma ve anlama toplantıları düzenleyerek, mesnevi ve safahat okumalarıyla gençlerde bilinç oluşturarak semazenin yere bakan eli olmak.
Siyaset üstü bakış açısıyla kapsayıcı ve kucaklayıcı olmak.
Bilgi, hikmet, kültür ve estetiğin yeşerdiği mümbit bir muhit oluşturmak ve edebi olgunluğa katkıda bulunmak.
Bu amaçla;
1. Edebiyat öğretmenleriyle irtibata geçilerek, ilimiz öğrencileriyle şiir-hikâye yarışmaları düzenlenecek.
2. Okullarda halka açık şiir dinletileri yapılacak.
3. Yazan gençler takip edilerek özendirilecek. Kişiliklerinin zenginleştirilmesi ve öz güvenlerinin kazanılması için çeşitli platformlarda onlara söz hakkı verilecek.
4. Gençlerle başta etnografya müzesi, arkeoloji müzesi ve kent müzesi olmak üzere organize olunmuş günübirlik gezilerle yerel kültürümüz içselleştirilecek.
Amaçlarımıza uygun olarak: * Eleştirel yaklaşım gösterebilecek, kendisi ve çevresi ile barışık, eleştiri ve öğrenmeye açık entelektüel birikimi olan bir gençlik oluşumuna destek vermek. * Toplumsal önceliklere uygun yayım politikası üretmek ve yıllara sarih olacak şekilde geliştirmek. * Toplumsal gelişimin temel düşünce birikimine akademik, yöresel, toplumsal ve evrensel değerler ile dinamik destek vererek çoğulcu katılım düşüncesini oluşturmak. * Bilimsel, edebi, tarihsel araştırmalar ile düşünsel, öykü ve şiir dallarındaki özgün çalışmaların toplumsal iletişim zemininde yerini almasını sağlamak. * Dilin kaliteli kullanımı, aktif kültürel çalışmaların desteklendiği, genel edebiyat çalışmalarından teşekkül eden projelere destek vermek. * Okullarımız ile işbirliği çerçevesinde “aktif zekâ”yı destekleyen gençlik projelerine rehberlik ederek, düşünen ve üreten toplum yapısına katkı sağlamak. * Her proje ve çalışmaya gerektiğinde bireysel destek vermek. * Toplum içerisinde yayın değeri bulunan çalışmaları ortaya çıkarıp, sümen altından çıkararak hak ettiği değere ulaştırmasını sağlamak. * Yayın kurulumuzdan ve dolayısıyla yazarlarımızdan okuyucuya uzanan bir zincir oluşturmak. * Yayın kurulu ve editör faaliyetleri ile teknik ve profesyonel çalışmalar yaparak, Anadolu eserlerinin yayın haklarını elinde tutmak. * Türk ve Dünya edebiyatından ve kültürel arşivlerden seçme örneklerin sunumunun yapılacağı, çoklu katılımın sağlanarak oluşturulacağı organizasyonlara ev sahipliği yapmak. * Hızla değişen dünya koşullarına uyumlu yayın faaliyetleri gerçekleştirmek * Yurt içinden olduğu gibi, yurt dışı yayınevleri ile de işbirliği ve iletişim halinde olmak. * Toplumu meydana getiren her bireyin dili, dini, ırkı, mezhep i ne olursa olsun, her birini kültürel varlığımızın portresini oluşturan zenginlik kaynağımız olarak görmek.
İlkelerimize bağlı olarak: * Dilimizin yabancı dillerin özenti baskısına uğrayarak yozlaşmasını engellemek. * Geleneksel ve yenilikçi sentezine uygun bir çalışma iklimi sunmak. * Geçmişimiz ile geleceğimiz arasında köprü görevi oluşturmak. * Akademik çalışmalar ile yenilikçi yaklaşımlardan örnekler sunmak. * Yöresel ağızların ve şivelerin gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlayarak, halk edebiyatının zenginleşmesini sağlamak. * Akademik, yöresel ve bireyler arası iletişimi sürekli kılarak farklılıkların farkındalığından dinamik ürünlerin çıkmasını sağlamak. * Toplumun kitap deposu olması yerine, kitap okuma merkezi olmasını sağlamak. * Toplum içerisinde kişisel bilgi, birikim ve beceri sahibi olan kişilere kendilerini ifade imkânları sunmak.
Değerlerimize paralel : * İnanç ve yaşam hakkına saygı * Sorumluluk ve duyarlık * Kendini gerçekleştirme * Düşünce özgürlüğü * Aktif düşünme ve üretkenlik * Toplumsal duyarlılık