Neşter yemiş hicran yarası kadar derin

       Islak bir veda busesi gibi hüzünlü gözlerin...

 

       Endamına konmuş zaman akıp giderken sularında

       Gün akşam olmuş , nasıl bir devinimdir ömrün son baharında ?

       Sonu mu geldi yolun , nedir ? "Dante" gibi duruyoruz

                                            Güneş yeniden doğmaz mı ?

       Hüzün burcundaymışız meğer  sanrımıza ağlıyoruz

                                                      Aynalar ağlamaz mı ?

 

       Ah Seyhan’ım ...

 

       Dolunayda beline gelin bağı bağladığım

       Tut ki  avuçlarımda bir berdelin ağıtı olsun

       Görmez misin , müptezel hayatlardan firarım .

       Düşlerimi doldurdum ceplerime katli vacip uykularım .

       İğfale uğramış masumiyetlerden ihanet sızarken

       Şizofren öfkelerimi sürdüm dilime

       Eylülde kan bulaştı cinayete münhasır ellerime .

 

       Zakkum çiçeklerine emanet düşlerimi

       Tırpanlar biçti  ağlıyor rüyalarım .

       Semazen kaçağı mıyım  neyim , nerde ?

       Vakit ;bir ikindi üstü  zaman

       Prangaların umutları kanattığı yerde

 

       Şehri gurbetim , ağlar yaslı  mekânım !

       Kızılın narına bürünmüş Seyhan

       Koynunda saklıyor uzun bir ince sızı

                Şuh !

                      Şımarık !

       Nazar boncuklu  etekleri fırfırlı kızı

                           Asi  çingene

                                     ve Azize kadınların

       Mevsimsiz gülüşleri gibi  yakamozların

 

       Bir türkünün ağıt kokan nağmelerinde

       Bütün ayrılıkları gurbet belliyorum

       Şiirin kirletildiği intihar eşiği suretlerde

       Can çekişiyorum !

       

       Sırı dökülmüş aynanın küstâh nakışları

       Oyalı , yosmanın davetkâr şuh bakışları

                İnce ve küskünce ...

                      Sızım-sızım kederince

       Yansıyorken yüzümde ki derin vadilerime

       Yenik bir savaşçı gibi kötürüm düşlerime

       Arşın yatağından düşen bir yıldız telaşıyla

       Kefensiz ölümler uyduruyorum kendimce

 

       Zakkum çiçeklerin , küskün aşığın

       Ve intizarıyla en namert ayrılığın

       Ah’larının iniltisinden süzülen

                 yeşil tenine /

                         sarı eteğine tutunan hasret gibi

       Uzun , upuzun bir şiir akıyor gözlerimden .

 

       Zümrüt yeşili saçların yosun-yosun , hüzünlü sesin

       Sinmiş kıyılarına  musiki gibi kokan nefesin .

 

       Sana sürgüne gönderildim Seyhan’ım

       Şimdi bir izbe balıkçı barınağında bizarım

       Kuytu bir köşeden duy ah-ü zarımı

       Bak ! kurumuş pınarlarım suskun yüreğimle ağlarım .
       

       Salmadan saçlarını akşamın kızıllığına bekle !

       Masum aşkların dileği üşüyor ellerimde

       Ay doğarda düşüp yıkanırken sularında

       Hasretini uyutuyorum boş kalmış koynumda .

       Yüzünden yüzüme düşen izlerinden görmez misin ?

       Ben gibi bir bankın yalnızlığını paylaşıyorum

       İçimde ki matemin sessizliğinden .

 

       Akşamdan kalma  sarhoş yağmurların ıslattığı

       Saçlarına kar yağmış  vurgun yemiş bir adamım

       Ve katıksız yalnızlığımda boğuluyorum .

       Sesime ses verdi bir şey

       Mırıltılar yüreğime fısıldıyor

       Adını koyamıyorum 

       Bir şey , sana dair sessiz bir vaveyla

                      masmavi gözlerinde

                               eylül sarısı teninde

       Oynaşan yakamozların cilvelerini

       Zahmelerin ihanetiyle inleyen bir kudümün sesi gibi

       Karnını tekmelemekte kulağımın şımarık yosunların   

       Seslerini  sürgün anılarımın mazisinden dinliyorum .

                

       Ey ağzına sürgüler çekilmiş tüm kutsallarım

                      size söz ,

                               kassem size ...

       Mahpuslukları düşman belledim zihnimde

       Ev sahibiyim tüm kederli ayrılıkların .
       Ah-
û zar doğurmaktayım ey yâr !

       Lâl oldu dillerim  korku yakmakta  gözlerimi

       Düğüm-düğüm boğazım  

                               nolur duy sözlerimi .

       Sizlerde şahit olun ey fatiha bekleyenler !

       Ağlayan bütün aşklar , sancıyan bütün şiirler

       Seccademi örtüyorum üstlerine üşümesinler .

 

       Leyl-i leyla gözlerinden bihaber gecelerim

       Yetmeli artık  bu hüsran

       Cinnet doğurmasın korkulu bekleyişlerim .

       Mahzun suretlerin

       Ve mazlum yüreklerin aşk-ı memnusu

       Virane olmuş tüm tarûmar hayaller adına

       Kelepçeye vurulsun ölgün ay ışığında bakışlarım

       Yeminler olsun ki aşikârım ölüme ; hazırım ...
( Hasbihal başlıklı yazı ./ tarafından 13.11.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu