Çocukluğunda hep gözleri göklerde gezerdi, çok zaman küçücük tümseklere takılarak düştüğü olmuştu.. Zamanla, başıyla birlik gözleride göklerden çekildi usulca..Bundan böyle göklerden çok onu, toprak ırgalıyordu bir de kitaplar...

Ogün memleketin tümünde olduğu gibi kıştı, kaldırımlar karla kaplı olduğundan, hava da oldukça soğuktu, kaldığı otelden ayrılmak üzere, çok sevdiği siyah paltosunu giydi, yakalarını yukarıya kaldırdı, zamanın modasına uygun uzunca boyun bağını iki yana salıverdi; hiç sağına soluna bakmadan ilerledi, hep böyle dalgın yürürdü, bir gün bu dalgınlıktan elektirik direğine çarpmış kaşı bile yarılmıştı. Yine de bu huyunu terketmedi. Kente ayağı düştüğünde her zaman yaptığı gibi, kitapçıların bulunduğu caddeyi adımlayarak yürüdü. Kitapların kendisi kadar o aslında kokusunu severdi..Onu çocukluğundan beri yağmur sonrası toprak kokusu gibi çekerdi, bu koku...

Yeni açıldığını öğrendiği, bir binanın ikinci katında bulunan; "Bizim Kitapçı !" ya çıkmak üzere merdivenleri adımladı, kitap kokusunu derin bir nefes alarak yeniden içine çekti...Çıkıp gözleriyle rafları bir bir gezindi. Sonra üç ciltlik bir esere gözü takıldı; usulca raftan çekip aldı, bir bir karıştırdı; eser Stefan Zweig’e ait; "Dünya Fikir Mimarları" Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar; Sayfaları çevirdikçe, Kleist’i gördü, Casanova, Stendhal, Tolstoy ve niceleri..Uzun zamandır aradığı hazineye ulaşmıştı. Sevinçten gözleri ışıldadı ve raftan üç ciltlik eseri çekiverdi..Bir an, cebi aklına geldi. Delik değildi, ama, paranında çok misafir olduğu söylenemezdi. Aslında o parayı hiç sevmemişti, hani gerekli olmasa asla kullanmayacağından emindi. Bir tür tiksinirdi desek mübala olmaz. Elini cebine attığında yalnızca onu ilçeye götürebilecek kadar parası olduğunu farketti ve duraksadı; bir kitaplara, bir kitabevi sahibine baktı. Adam hiç oralı değildi. Bir boşluk bulup adamın yanına gitti, kitapları dahilin üzerine koydu ve kitapları bir kenara koyup yarına kadar saklamasını adamdan rica etti. Adam; "Hayır olmaz, müşteri gelirse satarım !" dediğinde, başka bir formül düşündü. Yarına kadar borca yazmasını söyledi; adam; "Bu hiç olmaz !" dedi. Kitaplara yeniden baktı, adamın duygusuz suratına baktı, usulca parayı ödeyip çıktı.

Merdivenleri inip dışarıya baktığında karanlık çoktan çökmüştü. Son arabaya kavuşmak umuduyla adımlarını sıklaştırdı. İçinden sürekli söyleniyordu; "Hay Allah şansım bir kez tutsa da tanıdık bir arabacı çıksa karşıma" dediği olmamıştı. Hiç tanımadığı bir adam arabasını durağa çoktan çekmişti. Küçük adımlarla arabaya yöneldi ve bindi. En mütena koltuğu seçti ve oturdu. Hep böyle yapardı. Oturduğu yerden kalkmamalıydı, bu bir tür baba vasiyetiydi; babası söylemişti; "Oğlum bir yere girdiğinde, öyle bir yer seçki, gelen şahta, padişahta olsa asla kalkma !" bu söz çocukluğundan beri kulağına küpeydi.

Zaman sigaralı günlerdi. Yolculukta bir müzik eşliğinde sigara tellemeyi oldumolası severdi. Çok güzel yol düşünceleri örerdi bu yollarda, ne kadar bitmeyen şiiri vardı kaydı olmayan.. Bu defa her şey başkaydı, hayatının en huzursuz yolculuğuna çıkmıştı. Cebinde beş parası olmadan tutup eloğlunun arabasına binmişti. Önce muavinle muhatap olup faşolma korkusunu yaşamamak için muavinin; "Abi paralar !..." sözünü duymazlıktan geldi. Hep camdan gözükmeyen dışarıya bakıyordu..Muavin kendisini es geçmişti ve şoföre doğru sürtünerek yürüyordu ki, bir gayretle oturduğu yerden kalktı, muavinle birlik şoförün yanında buldu kendini; Şoförün kulağına kısık bir sesle; " Usta biraz hesapsız harcama yaptım sanırım, param kalmadı, sabah bu kahvehanede bekler ücretini veririm" Adam kızaran yüzüne baktı, sonra elbiselerini süzdü, yeniden gözlerini dikti ve başıyla bir evet işareti yaptı. Başıyla ince bir teşekkür etti ve kaybolur gibi arabadan hızla uzaklaşıp evinin yolunu tuttu... Üşüyen elleriyle kitapları bir o koltuğuna, bir diğer koltuğuna aldı, bazende göğsüne basarak ilerledi. Anahtarını çıkarıp evin kapısını açtı, paltosunu çıkarmadan derme çatma oluşturduğu kitaplığına yöneldi.

Kitaplığına her yöneldiğinde de şu düşünce hep içini kemirir ve kendi kendine söylenirdi; "Ya şu memlekette her şeyi imal ederlerde, neden kitaplık imal eden tek bir fert çıkmaz, keşke mobilyadan saysada yapsalar n’olurdu sanki" Dudaklarını oynatarak kendisi gibi bu özel kitaplara da mütena bir yer seçti. Bundan böyle kimse onlara el süremeyecekti. Okumak için isteyen çok sevdiği insanlara bile nedenini açıklamadan veremeyeceğini rahatlıkla söyleyebilmişti. Oysa o hiç insan kırmayı bilmezdi.. Çok ev, ve çok kitaplık değişse de, bu özel kitapların mütena yerleri asla değişmeyecekti...

Geceyi bu özel kitaplarıyla koyun koyuna geçirdi...Adet edindiği üzere kurduğu saati erkenden çaldı, sıçrayarak yerinden kalktı, bidibüsü kaçırmamalıydı, ! Alelacele üstünü giydi, çarşıya indi, parayı bir dostundan acilen temin edip koşar gibi gelip keskin ayaza aldırmadan kahvenin önünü kesti. Çok beklemeden araba durağa çekildi. Selam verip şoförün yanına gitti, zamanı varsa bir bardak çayını içmesini söyledi, usulca parayı şoförün avucuna sıkıştırdı. Şoför bakmadan cebine indirdi. Birlikte oturup, demini almış, birer bardak taze buğulu çaylarını yudumladılar...


Hayrettin YAZICI

( Kitap Kokusu başlıklı yazı HayrettinYazcı tarafından 21.12.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu