Serpiliyordu güneş dilediği nispette
Toprağın enginleşen dirliğine, sabır haznesine, kanaat gerekçesine
Hiçbir ses duyulmuyordu, sanki herkez uyuyordu, lakin gün anbean ışıyordu
Mühlet ve emanet içime hüzün bırakarak, tefekkür için ilmi muhtaçlığını nefesleniyordu
Temaşe ettiğim ne varsa haykırıyordu
Nasıl bir ahenk içinde aşka itaat ediyorlardı, lisanı ne kadar biliniyordu
Hakikatin ilgası kimleri bekliyordu, ecir ve ihsan niye sessizce kalplerden uzaklaşıyordu
Neden tahkik etmek, akıl ve ilim nimetini aşkla terennüm etmemek o anda işime geliyordu
Yıllar adeta kayıp olmuş melallerdi
Hangi anım aklıma gelse bir sızı yüreğimi burkardı, keşke deme zamanıy mıydı
İnsan zafiyetleriyle nefes alan bir candı, şayet rızgı devam ediyorsa elhak muhataptı
Suallerin esararında ne saklıydı, düşünmek için ruhun, kalbin didarında nefeslenmek şarttı
Gecenin kuşatan lahzasında ne vardı
Meşk etmeyi bilmeyen ve sevda ile nefeslenmeyen bir gönül ne kadar anlamlıydı
İş, aş kaygısı tüm vaktimi gasp eden bir hınç olmamalıydı, o zaman aşk çok anlamsızdı
Hak ve hakikat ruhumun sevdası ve sultası olmalıydı, yoksa nice mefkureler yolda kalmazdı
Bir edip olmak isterdim kalbim için
Ruhumun derinliklerinden sineme şevk veren esinin hakkıyla ifade edilmesi için
Akmıyor şimdi gözyaşlarım, nefsi avuntularım vecdime pranga vuruyor haydi söyle niçin
Mezarlarda neler saklı, ecrin aşka ram olan hakikatinde ihsan ve takva çok farklı idrak-i ilim
Mustafa CİLASUN