Cengiz şimdi pek çok şeyi,dahası aydanın mektubunu da unutmuş mutluluk şarkıları söylüyordu.Çünkü mektubu okuyalı bir hafta olmuş,günlerce düşünmüş annesinin deyimiyle ``Eya sürtüştürmüş de tek çıkar yol olarak Aydan`la dost kalmayı yeğlemişti, Hazal`la düğün gününü kararlaşrırırken.Bir an önce düğün yapılsın,olsun demişti anasına da...

Anasının da istediği buydu.Hazalın ailesiyle gün kararlaştırılmış,ufak tefek huzursuzluklar olsa da devreye fedakarlıklar girerek halledilmişti.
Yıllarca hayalini kurduğu köy düğününe razı etmişti Hazalı ve ailesini.Bu cuma günü bayrak kalkacaktı usul olduğu üzre.Davatiyeler dağıtılmıştı tanıdıklar ve akrabalar tarafından da özellikle mersine davetiyeyi kendisi göndermişti.Aydan`ı unutmamıştı.Mutluluğunu paylaşmak istiyordu ...

Geleceğine de ihtimal vermiyordu.Ama ben görevimi yapayım da diyerek gönderdi davetiyeyi.
Nihayet Cuma gelip çatmıştı.Sabah erkenden kalkıp damat traşını olmuş,sonra Cuma namazına gitmişti sadıçlarıyla beraber.

Sadıçlar içerisinde biri vardı ki,özellikle akrabalarının ve dostlarının hoşlanmadığı.
Cengizi yaralayan çocuk,ne etmiş etmiş,yalvarmış yakarmış sadıç olmuştu Cengiz`e...cENGİZ`İN ANNESİ DE İTİRAZ ETMİŞSE DE cENGİZ HİÇBİRİNİ DİNLEMEMİŞTİ.

``Her insanın ikinci bir şansa ihtiyacı var.``diyordu uyaranlara.Allah için bu genç de aileden biriymiş gibi her işe koşturuyor ,gelenleri ağırlıyor,canla başla düğünün güzel geçmesine emek sarfediyordu.

Cuma namazından sonra cemaat topluca Cengiz`in evine gelmiş,hep birlikte mehmet hocanın yönetiminde İstiklal Marşı`nı söylemiş bayrağı evin önünde bir direğe çekmişlerdi.Buralarda düğün evi bayraklarla,bayrağın etrafındaki rengarenk balonlarla duyurulurdu adeta.Şimdilerde unutulmaya başlayan bu geleneği birebir yaşatıyordu Cengiz düğününde.

Koca koca kazanlarda düğün yemeği yapılmıştı.Kazanın birinde pilav diğerinde sulu yemek.Törenden sonra yemekler yenmiş.Edeler şabaya başlamıştı.Şaba geleneği de çok eskilerden gelen bir çok güzellik barındıran bir hoşluktu Çukurova`da.Gerçi davatiyelerde düğünümüz şabasızdır diyordu ama şabalı da olsa şabasız da...Edeler``davulcu`` bu şabayı düğün başlarken ve biterken muhakkak yaparlardı.Şabalıysa düğün sahibine konukların katkısı ve kendi paylarını davul zurna eşliğinde toplarlar.Bu şaba yapılırken nazlanmak edelere adeta eziyet etmek taklalar attırmak,dakikalarca davul zurna çaldırmak da konukların hakkıdır bu gelenek de...

Eğer ede ustaysa ne eder eder şabasını kapar,acemiyse ona Allah yardım etsin,döner döner durur.Yemeklerden sonra gelen konukları şabalamış edeler günü kurtarmışlardı.

Düğün evinde beş davul beş de zurna vardı.Üçü hiç susmadan devamlı çalıyor biri yeni gelenleri şabalıyor yol gösteriyordu.Biri ise yedekte yorulanın yerine geçiyordu.Akşama kadar köy düğününde pek eğlence olmazdı.Asıl eğlenceler gece vakti başlardı buralarda.Yine öyle olmuş gündüz vakti hayırlamaya gelenler oturuyor kahvesini içiyor, şabasını verip oturuyor,düğün sahibine Cengiz`e hayırlı olsun diyip gidiyordu.

Artık akşam olmak üzereydiki eğlenmek isteyen kızlar,kadınlar,gençler gelmeye başlamıştı.Kadınlar evin sol yanındaki boşlukta toplanmaya başlamıştı,erkekler ise sağ yanına...Dolayısıyla haremlik selamlık oluşuyordu ister istemez.Gerçi buralarda haremlik selamlık derken akla dini anlamda bir uygulama gelmez.Sadece erkeklerle kadınların aynı ortamda oynamaları uygun görülmez.Yoksa bazan olur ki kadınların arasında erkekler,erkeklerin arasında da kadınlar oynar ,özellikle gelin geldiği ,ya da kına gününde.

Zaten kadın oyunlarıyla ,erkek oyunlarıda farklıydı.kADIN OYUNLARINDA ÇİFTETELLİ VE AREBESK TÜRÜ OYUNLAR REVAÇTAYKEN ,Erkeklerde halay,üç ayak ,serçe gibi bir takım dramatize özelliği olan oyunlar revaçtaydı.

Düğün ,ilk günü olmasına rağmen tüm akıcılığı ve unutulmaya yüz tutmuş gelenekleri yaşatarak devam ediyordu,yorucu da olsa.Belki de bu köy düğünlerinin sevilmeyen tek yanı varsa,olumsuzluğu belki de.Alkol duvarını aşan gençler ve sonrasında havaya diye atılıp her yıl onlarca kişinin ölmesine ya da yaralanmasına neden olan silah atma hastalığıydı.Gerçi Cengiz dostlarını arkadaşlarını tanıdığı herkesi uyarıyordu silah atmamaları konusunda da...Ne kadar başarılı olacak onu ilerleyen zamanda görecekti.
 
Düğünün birinci günü hayli meşakkatli geçse de nihayet akşam olmuştu.İlk akşam Cengiz gelen konukları sadıçlarıyla karşılıyor,yer gösteriyor hoş beş edip yeni gelenlere koşuşturuyordu.Yoruluyordu ama tatlı bir yorgunluktu bu.

Gecenin ilerlemiş vaktinde sadıçları dikkatli olmaları konusunda uyararak dinlenmeye çekilmişti.Biliyordu ki üç gün boyunca uyku damada buralarda haram edilirdi.Sakinlediği bir anda ,gençlerin ve arkadaşlarının meşk zamanında kaybolmuştu.Her ne kadar aradıysa da alkol duvarına takılanlar sadıçlar tarafından oyalanmış ve Cengizin yarına dinç çıkabilmesi için olağanüstü gayret sarfedilmişti.

Gençler alkol faslını bitirdikten sonra edeleri yanlarına çağırmış,yanık türküleri zurna eşliğinde dinliyorlardı.Bu birazdan coşacaklarının habercisiydi de damat için en zor anlardandı aynı zamanda.

Sarhoş adam ne sözden anlar ne halden derler.Nitekim içen,sarhoş olup coşan bu insanlar muhakkak damadı aralarında görmek ister laf anlamazlardı.Fazlaca ısrarcı olurlardı ki yine öyle olmuş Cengizin sadıçlarını bir bir aşan bu grup sonunda Cengizin yatak odasına gelmişler kapıyı yumrukluyorlardı.Kalkmak zorundaydı Cengiz.Yatağından kalktı ister istemez .Saatine baktı gecnin üçü,kapıyı açtı gelenler akranları ve aqrkadaşlarıydı,hepsi zil zurna...kibrit çaksan alev alacak...Üzerine ceketini aldı onların önünde bahçeye indiler.Zurna da iştahlanmış en yanığından ``Kele Meyrik ``türküsünü çalıyor sesi yanık biri de söylüyordu.

Maraştan bir haber geldi...
Dedilerki Meyrik öldü... cengiz kulağında yankılanan bu türküye eşlik ederken,
-Dostlar,Meyrik ölmüş kurtulmuş...eğer beni uykusuz bırakırsanız yarına da bana türkü söylersiniz.Bırakın da uyuyayım,siz eğlenmenize bakın.Hepsi birden itiraz etti.
-Olmaz öyle şey düğün senin düğünün uyumak muyumak yok...dediler.Cengiz çaresiz,kızsa da dostlarına katlanacaktı.Onlar uyuyana,sızana kadar.

Bir çok ağıt,türkü zurnanın o yanık sesinde inledi durdu ,sabaha kadar...Saat beşe gelirken artık bu grup yorulmuş ve alkolün hızına yenik düşmüş kimi olduğu yerde sızmış daha aklı başında olan yarına sözleşerek evine gitmişti.Bunu fırsat bilen Cengiz bitkin bir şekilde yatağına girmiş uyuyakalşmıştı da,uyuduğu anda rüya görmeye başlamıştı.Aydan çıkagelmişti rüyasında ve ağlıyordu....
( Yaşıyoruz... 26 başlıklı yazı Lütuf VELİ tarafından 11.02.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.