Semih, cep telefonunun gitgide artan alarm çığlığını duyuyor ama bir türlü gözlerini açamıyordu. Vücudunu hafif sağa doğru  ittirdi. El yordamı ile kapatma tuşuna bastı ve sabah vergisi çatlak sesiyle söylendi. 

-Denizden yeni çıkmış hamsi gibi titriyorsun. Sabah sabah ne bu enerji! Adamı böyle sustururlar. 

Birbirine yapışan kirpiklerini güçlükle ayırdıktan sonra ilk selamını tavana, ikincisini çıplak ayaklarını bastığı zemine  verdi. Şimdi tavan-zemin arası bastırılmış bedenini, gündüzün farklı çatılı mekânına hazırlayacaktı. O kadar yoğun bir çalışma temposu içerisindeydi ki, dışarıda uçsuz bucaksız bir dünya olduğunu işe gidip dönerken fark edebiliyor, sair zamanlarını dört duvara ışık girsin diye itinayla açılmış pencereleri olan evi ve ofisi arasında geçiriyordu.

Eliyle yanaklarını ovuşturdu ve söylenmeye başladı. 

-Şu izin vakti bir gelsin, yirmi gün dokunmayacağım yetti be! Sera bitkisi gibi mübarek! Akşamdan sabaha sakal, bıyık fışkırıyor! 

Tıraş olduktan sonra içinden konuşmaya devam etti. 

-Sinek kayar mı kaymaz mı, üstünde şimdiye kadar test sürüşü yapılmış mı yapılmamış mı bilemem ama bugün de bu faslı hallettim. Şimdi üst başa geldi sıra. İnşallah ütülü gömleğim vardır. Yoksa bir de sabah sabah ütü yap! Tabi temiz gömlek bulursan o da! Of Allah'ım off!

Dolabın kapağının önünde içinden dualar ediyordu. Hızlıca açtı. Neyse ki günü kurtaracak bir gömleği vardı. Akşam işten gelince bütün kirlileri yıkamalı! dedi düşünceli bir halde. 

Çorap çekmecesini açarken huzurluydu çünkü akşam mesai çıkışı  işportadan sekiz tanesi beş liraya markalı çoraplar almıştı. 

Parfümünü de sıktıktan sonra aynaya şöyle bir baktı. 

-Bugün de hayata atılmaya hazırsın be Semih! Her ne kadar hayat seni çoktan kapı dışarı ettiyse de! Neyse düşündükçe içim bir hoş oluyor. 

Ayakkabılarını giyer giymez kapıyı açtı ve dışarı çıktı. Birkaç basamak inmişti ki kapıyı kilitlemediğini fark etti. 

-Ne olur ne olmaz tedbiri elden bırakmamak lazım!  

Ve sonra acı bir şekilde gülümsedi Neyin kaldı ki oğlum şu kuru evinde, tek başınasın zaten! Hırsız eve girse; benden önce biri soymuş bu evi der ve şansına küsüp geri çıkar zaten. 

İçindeki boşluktan kurtulamıyordu. Uzaklaştıkça sanki bir hortum onu içine çekiyor ve geri aynı girdaba atıveriyordu. 

Merdivenleri hızla indi. Evinin dik yokuşunu tırmandığında nefes nefese kalmıştı. Aldığı kilolar, oturduğu zamanlarda sorun yaratmıyordu ama biraz hareket edince onu bir hayli zorluyordu.  Az ilerledikten sonra  duraktaki arkadaşlarını görünce hızını  kesti. Bugün de yetişmişti. Günün klasik sözcüğü günaydın yine sabah tazeliğiyle ağızlardaydı. Bazıları sadece kültür fizik yerine geçsin diye kafa selamı vermişlerdi.  

Her zamanki gibi şoför mahallinin üç sıra arkasında cam kenarındaki koltuğa oturdu. Bir sonraki duraktan binen çenesi düşük arkadaşı Muhittin'in araca binenler arasında olmayışına önce şaşırdı sonra da, Oh be kafam ütülenmeden gideceğim bugün! Aslında bu işe sadece gömleklerimin ihtiyacı var ama neyse! dedi ve elindeki evrak çantasını yan koltuğa koydu. 

Elini ceketinin iç cebine soktu ve birden elini dizine vurdu. Derin bir of çekti. Kafasını iki yana salladıktan sonra; 

-Nasıl unuturum! Üstelik bugün maaş günü! Dilek'e de kira parasını göndermem gerek! Şimdi ne yapacağım! Çocuğun evsahibi de aksinin teki! Bir gün gecikince üzüyormuş yavrumu! Dönsem bir türlü, dönmesem bir türlü! Patronunun son toplantıdaki söyledikleri geldi aklına;  

-Arkadaşlar! Hepiniz yetişkin insanlarsınız! Size laf söylerken inanın utanıyorum. Mesai saatlerine riayet benim en dikkat ettiğim husustur! Geç gelmeyin, telefonla izin istemeyin! Zamanında gelin yüzünüz olsun izin istemeye! En nihayeti ben de insanım! Gerekirse elbette ki veririm! Ama benden sonra işe gelen tek bir dahi eleman istemiyorum!

Ayaklarını yere vurdukça dizleri sallanıyordu. Bir andaki paniği  sırtından aşağı sular indirmişti. 

-Böyle hayat mı olur? diye hayıflandı. 

-Boşanınca nefes alacağımı sanıyordum nereden bilebilirdim ki her solukta boğulacağımı! O da pişman mıdır acaba? dedi camdan dışarı bakarken.

Öyle basit sebeplerden tartışıyorlardı ki sen haklısın, ben haklıyım diyerek tüketmişlerdi hem kendilerini hem de o güzel günlerini. Düşündü ve dudağını şöyle bir büktü.

-Aslında ikimiz de haksızdık çünkü kıymetimizi bilemedik, dedi. Gözleri nemlenmişti. Hele kızımın sabah öpücüklerini ne de çok özledim! dedi iç geçirerek.

Her ne kadar şiddeti bir cihazla ölçülmemişti ama ayrılık sebepleri kayıtlara 'Şiddetli Geçimsizlik' olarak geçmişti.  Boşanma sonrası eşi annesinin memleketi olan Isparta'ya tayin istemiş, kızı ise üniversite sınavlarında Bartın Endüstri Mühendisliğini kazanmıştı. Kendi ise Ankara'daydı. Nasıl da darmadağın olduk dedi yüreği sızlayarak.  

İşyerine binbir düşünceyle gelmişti. Yaş kemale erişince izin istemek daha da bir sıkıntıya sokuyordu Semih'i. Zamanında bitirseydim adam gibi bir okul, şimdiye üstünde adım yazan bir makam odam olurdu diye düşündü ve kendine çeki düzen verdikten sonra kapıyı tıklattı. İçeriden gelen ses kısa ve netti. 

-Gir!

-Efendim günaydın önce! Malum kızım Ankara dışında okuyor. Ona para göndermem lazım ama cüzdanım evde kaldı. Kimliğim de yok! Müsaadenizle eve gidip gelebilir miyim?

Patronu, alaylı bir biçimde güldü ve sırtını koltuğa doğru iyice yaslayıp sağa sola sallanırken: 

-Git bakalım Semih! Bir söz vardır sen de iyi bilirsin, akılsız başın cezasını ayaklar çekermiş. 

Semih'in yanakları kızarmış, elleri titremeye başlamıştı. Kısık bir ses tonuyla konuştu. 

-Teşekkür ederim efendim. Vaktinde döneceğimden kuşkunuz olmasın. 

Kapıyı kapattıktan sonra; 

-Ah patron ah! Akılsız başın cezasını sırf ayaklar çekmez ki, yürek de, beyin de, ruh da çeker. dedi ve otobüs durağına doğru hızlı adımlarla ilerledi.

SON
Aysel AKSÜMER


Öncelikle "Sen de Yaz" ailesinin değerli yöneticisi ve ekibine, değerli üyelerine merhaba demek istiyorum. Edebiyat aşığı biri olarak öykümün güne gelmesine çok sevindim. Nice edebi paylaşımlarda görüşmek üzere saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
( Pişmanlık Demlendikçe Koyulaşır başlıklı yazı AyselAKSÜMER tarafından 6.03.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu