Aynı mahallenin çocuklarıydılar, Helin bu mahalleye çocuk denecek yaşta gelmişti annesiyle. O çocukluk günlerinde bunu bir oyun görmüş de anlayamamıştı yaşadığı yerlerden çoook uzaklara gelmelerini. Zaman zaman özlemişti köyündeki arkadaşlarını köyün yanından geçen dereyi ve her dışarı çıkışında kuyruk sallayan o kocaman çoban köpeklerini. İnekleri vardı annesi onları yemler, sağarken başını okşar severdi onları... Çoğu zaman da onlarla konuşurdu...
Amcaoğlu Hüso en sevdiği oyun arkadaşıydı... Geç vakitlere kadar kırlarda koşar oynarlardı. Güneş şimdiki gibi birden kaybolmaz usul usul dağın arkasına süzülürdü. Hergün güneşin batışını seyrederler ve bir gün o güneşin battığı yere gideceğim derdi Helin... Amcaoğlunun tuhaf bakışları arasında... Günün bitimiyle beraber koşarak evlerine gelir annesinin kucağına koşardı... O her şeyiydi biran onun yokluğuna dayanamazdı...
Babası Kemo yüzü hiç gülmeyen ,sanki dünyanın yükünü sırtında taşıyan biriydi...Dahası hergün kir pasak içinde eve gelir yemeğini yer sigarasını tüttürürdü televizyonun karşısında...Hiçbir zaman sevgi sözcükleri çıkmazdı konuştuğu ender zamanlarda bile.Evin içinde tanıdık bir yabancıydı sanki..
Birkaç kez annesiyle konuşurken kulak misafiri olmuştu Helin... Babası buralardan gitmek gerek hatun diyordu da annesi istemiyordu...
İşte ne olduysa o gün olmuş babası hayvanlarını otlatırken bir grup teröristle karşılaşmış, hayvanlarından birini almak istemişler vermeyince kurşuna dizmişler hem babasını hem hayvanlarını... Günlerce köylü, akrabalar gelip gittiler eve de babası yoktu bu gelenlerin içinde... Helin her kapı çalındığında gelenin babası olduğunu düşündü. Günlerce annesini ağlarken gördü, her yanına yaklaştığında uzaklaştırıldı bir tanıdığı tarafından...
Artık gelen giden de azalmış, annesini daha çok görür olmuştu da anlam veremiyordu babasının gelmemesini ve annesini sürekli ağlamasını... Kime sorduysa ''Gelecek kızım baban ''''diyor da beklenen baba dönmüyordu...