ŞAPKA ALTINDAKİ NAMUS

 

            Cahil bir kalem erbabının unuttuğu bir noktanın nice güzel gözlüleri kör ettiğini haykırır divan edebiyatının ağlayan kalemi Hilleli Muhammed Fuzuli. Dil denen gizemli dünyanın büyük neferleri olan kelimeler kendi içinde öyle ihtişamlı bir bütünlüğe sahiptir ki ondan kopardığımız bir parça ile onu yok ettiğimizin acaba farkında mıyız?

            Şu an kullandığımız dil Türkçedir. Ya da öyle bildiğimi zannediyorum. “Zannediyorum” diyorum çünkü ben bu dili on iki yıl aralıksız süren bir eğitimle öğrenmeme rağmen halen yabancı bir dil gibi konuşuyor havasında olmam anlatır her şeyi. Acaba bu dil çok zor mu? Acaba karmaşık mı? Bir Türkolog olarak hiç zannetmiyorum. Öyleyse bu soruları neden kendi kendime soruyorum?

            Doksan yıldır devlet eliyle öğretilen bu din neden halen bir anayasaya sahip değildir? Neden dilcilerimiz bu dil hakkında kesin konuşmadan yoksundurlar? Bu dilin en yetkili kişisi neden televizyonlara çıktığında bir kuşdilini anlatıyor edasında oluyor? Yoksa anlattığı dil gerçekten kuşdili mi?

            Bu soru”n”ların ne kadar somut gerçekler olduğuna en büyük kanıt şapka olarak bilinen (^) işaretin bazı kelimelerin ruhunu oluşturmasına rağmen bir kaldırılıp bir konulmasıdır. Şapkanın Türkçe için ne kadar önemli olduğunu idrak etmemek en büyük cahilliğin derecesini anlamak için yeterlidir. Özellikle bazı kelimeler için hayati öneme sahiptir.

            Şapka olarak bilinen düzeltme işaretinin iki önemli görevi vardır: Sesleri uzatma ve inceltme. Özellikle yazılışları aynı olduğu için karıştırılan bazı kelimelerde kullanılır:

__Kar: Yağış        __Kâr: Kazanç

__Alem: Bayrak   __Âlem: Dünya, evren

__Hala: Babanın kız kardeşi   __ Hâlâ: Henüz

__Aşık: Ayak bileğindeki kemik   __Âşık: Vurgun, tutkun

            Yukarıdaki kelimelerden biri var ki yazımı karıştığı zaman oluşan vahim durum görülmeye değerdir. Özellikle bu kelime ek alınca toplumda bir faciaya sebep olabiliyor. Bu faciayı gören, Türkçeyle yıllarca program yapan, güzel Türkçesiyle beğenilen Halit Kıvanç bile bu facia için şunları söylemiştir: Ya nasıl kaldırılır bu işaret... Ben şimdi "Kârımı paylaştım." yerine "Karımı paylaştım." mı diyeceğim."

            Bu örnekten sonra bu örneğe su gibi gelecek yaşanmış trajikomik bir hikâye anlatacağım.

            Üniversiteye ayak basmamızın dört beşinci ayındayız. Her ders heyecanlı geçiyor. Bölümümüz okulun en popüler bölümü olarak görünüyor. Ders hocalarımızın havasından geçilmiyor. Öğrenciler ise profesör edasında. Sınıftayız ders Şair Hasan Akçay Hoca’nın dersi… Hoca soru sorar ilk öğrenciden son öğrenciye “sonda ben varım”: Niçin bu bölümü okumaya geldiniz?

__ Yazar, şair olarak başlayan istekler gittikçe yükseliyordu. Sıra bana gelince etrafımı iyice süzdükten sonra: Bir gün okuduğumdan bir şey anlayıp bir kompozisyon yazarsan ne mutlu bana dedim. Bu yazar ve şair arkadaşlarla Türkiye Türkçesi dersinde Hocaların Hocası Yusuf Hocanın Türkçe hakkındaki bilgilerini aldıktan sonra bizi tutana “aşk olsun” hale geldik. Türkçeyi ilk defa bir dil olarak görmemi sağlayan kişiydi Yusuf Hoca. Bir Ömer Seyfettin, bir Necati, bir Âşık Paşa hassasiyeti vardı hatip olan hocamda. Yusuf Hocamın hassasiyeti bize bulaşmıştı. Böyle bir dönemde Urfa’nın en büyük kitap evinin bir reklam afişi bizim fakültenin kapısına asılmıştı. Bu afiş sıradan bir afiş değildi. Sıradan bir afiş olmadığını kısa sürede yarattığı etkiyle göstermiş oldu. Özellikle bizim edebiyat sınıflarında büyük bir tepkiye yol açmıştı. Bu afişi asanları hemen hemen hepimiz tanıyorduk. Bu tanışıklıktan dolayı üzülüyorduk. Çünkü bu afişin içindeki bir kelimede olan ses kıyımı bu afiş sahibini çok zor duruma sokmuştu. Cümlenin tamamı şöyleydi:

            “Koşun gençler koşun sizleri “karımıza” ortak ediyoruz.”

            Evet, bir kelimedeki bir seste oluşan bir unutkanlık Urfa gibi namus kavramının dorukta olduğu bir yerde namusa dokunması yeterliydi bu dile yapılanlar. Haberin, afiş sahibine ulaşması ile afişlerin yok olması bir oldu; ama afişlerin oluşturduğu etki on iki yıl geçmesine rağmen taze olması afişin hızla kaldırılmasının ne kadar önemsiz kaldığının en büyük kanıtıdır.

            Bütün bunların müsebbibi olan kurumun başından (Şükrü Halûk Akalın) bir açıklama geliyor:

            “Halk arasında ‘şapka işareti’ olarak bilinen düzeltme işareti kullanımdan kesinlikle kaldırılmadı. Kâr, Hakkâri, kâğıt gibi sözcüklerde şapka işareti duruyor ve bu işareti kullanmazsanız büyük sorunlar ortaya çıkıyor. Düzeltme işareti bu tür sözlerde mutlaka kullanılmalıdır.”

            Açıklamanın bir dilbilimciden gelmesi diğer kurumlardaki şapka düşmanlığını kaldırmaya yetmediğine en büyük kanıt Gazeteci Yalçın Bayer’in köşesindeki şu hikâye bize gösteriyor: “Ünlü TV spikerimiz Gülgûn Feyman nüfus cüzdanı değiştirmeye gitmiş, nüfus memuruna: "Aman demiş, adımı yazarken şapka işaretine dikkat edin." Nüfus memuru, öyle bir işaret Türkçeden kaldırıldı, yazamayız." demiş. Feyman, itiraz etmiş... Ama nüfus memurunu ikna edememiş...”   

            Son olarak şu nidayı dile getirmek istiyorum: Ey Divan Şairlerinin Piri Hilleli Muhammed Fuzuli senin döneminde bir noktanın unutulması sadece gözleri kör ediyordu; ama bizde unutulan(!) bir nokta namusun yok olmasına sebep oluyor.     

( Şapka Altındaki Namus başlıklı yazı ahmet--isozu tarafından 20.05.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu