Güneş yine, Temmuz ayına has bunaltıcı sıcaklığını ta hücrelerimize kadar hissettiriyordu. Kendine ait görevini yerine getirmenin aydınlığı ve hazzı içinde hafta sonu tatil planlarımızı yapmamızı öneriyor gibiydi. Dünyamızın vazgeçilmez lezzeti,ışık kaynağı güneş,yaptığım işinde bir parçasıydı.Oteller,güneş enerji sistemleri holdingin belirgin kollarıydı.

   Çoluk çocuk balkonda kahvaltı yapmaya bayılırdık.Kızım ve oğlum sucuklu yumurta delisiydi,yanında domates ve roka iyi gidiyordu.Çilek,gül ve ayva reçeli olmadan hanım,çeçil peynir olmadan ben sofraya oturmazdık.Kızartılmış ekmek ve köy ekmeği de vazgeçilmezlerdendi!.Tavşan kanı çay ile muhteşem bir sabah ziyafeti sonrası bu yıl tatilde alınacakların listesi beyinlerde yapılmış,kağıda bile dökülmüştü.Geçen yaz alınanlar eskimemiş ama modası geçmişti! Bu sene pastel renkler revaçtaymış. O yüzden alışveriş kaçınılmazmış, yazlıktaki komşulara rezil olmak varmış!

  İyi günler dilekleri,öpüşmeler ve rutin görev hazırlığı!...Dünden hazırladığım evraklar arabamdaydı,yoldan geçerken; Belediye Sosyal İşler Müdürlüğüne gidip,elimdeki listeyi o şuh müdüre verecektim. Patronla her hafta sonu nereye giderler bilmem…

   Bu yılda patron, ramazan öncesi Yuvada kalan yetim, öksüz,kimsesiz çocuklara edeceği yardımın listesini göndermişti. Sosyal Hizmetler Müdürü’nden eksik gedik ne varsa öğrenmemizi istemişti. Bu yıl geçen seneye oranla yardımlarda yüzde on artış yapmıştı. Devletin enflasyon oranı bu olduğundan patronda ona göre ayarlamıştı listeyi. Her sene yapılan bu hayır hasenat işlerini Muhasebe Müdürü olarak takip ediyor,patrona özenle bilgi veriyordum.Artık,her sene yapılan bu rutin işleri hayal edebiliyordum. Mesela, geçen seneki faaliyetler hala gözümün önünde canlanıyordu.Her yıl,Temmuz ayı içinde ünlü mankenlerin katıldığı "Kimsesiz Çocuklar Yararına" yaptığımız defile,ramazan ayında kurduğumuz iftar çadırından tüm ulusal medya haberdar olur,bir hafta boyunca bahsedilirdi.

    Defile sonrası, ertesi gün gazetelerde patronun boy boy fotoğrafları çıktıktan sonraki halini bir görmelisiniz!... "Ünlü İşadamı, Faruk AÇDOYURAN’ın firması TİRİL&TİRİL ’in yaz kreaksiyonunda, ülkenin en ünlü yirmi mankeni "Kimsesiz Çocuklar Yararına" yapılan defilede boy gösterdiler.” Manşeti ve patron…müthiş ikili

   Ünlü mankenlerden; Candan YIRTMAÇYANDAN bir televizyon röportajında ;"Bu yılki yapılan defilenin amacına uygun yapıldığını, Faruk Bey çok hayırsever bir işadamıdır. O’nun destekleri bu konuda çok önemlidir. Ayrıca,yarın yapılacak seramoni sonrası kimsesiz çocukları ziyaret edeceği içinde çok mutlu olduğunu" belirtirken onları izlemek!…

   Midem bulanıyordu tüm bu olanlardan... Sevgiye hasret, şefkate muhtaç olan kimsesiz çocuklara sahip çıkılmalı. Onların adı kullanılarak, kendi reklamlarını yapanlar, yarınlarını hiç mi düşünmezler? Allah’tan korkmazlar mı? Ağlamasıyla arşın titrediği kimsesizlerin dertlerini dindirelim diyen yok.Evlat sahibi olamayıp,sağa sola yalpalayan çareyi kedide,köpekte arayanlar hiç mi şu yetimlerden birini evinize alıp yetiştirmek aklınıza gelmez?! …Halbuki onların maddeden çok manaya, paradan çok sevgiye ihtiyaçları vardı. Bunu bilirlerde neden anlamazlardı?...

“Kamil defile kaçta?”
“Hıı!”
“Defile diyorum, kaçta?”
“Akşam yedide”
“Kuzum, senin neyin var?”

   "Dün bir mektup geldi,yetim bir kız çocuğunun yazdığı mektup.İlçe müftülüğü aracılığıyla her bir yetim, bir iş adamına mektup yazmış.İşte buda bana gelen mektup! Gece boyunca uyuyamadım,sabaha doğru dalmışım.Gördüğüm rüyada çok korkunçtu!"

“Hayrola!”

   Mektubu,hanıma uzatıp anatmaya başladım.

“Ne bileyim Hanım, beş-on tane çocuk üzerime doğru gelip; Yeter! Yeter! Diye bağırıyor, sonrada; Sizi O’na şikayet edeceğiz diyerek, işaret parmaklarıyla yüzünü göremediğim birine doğru bakmamı istiyorlardı. Sonrasında müthiş bir fırtına kopuyor, beni önüne alıp yerden yere çalıyordu”
“Hayret!”
“Hayret ya, hem de ne hayret!”
“Daha önceleri de buna benzer birkaç defa gördüm ama bu çok korkunçtu!”

“Kamil, sana defalarca söylemiştim: Faruk Bey’e attığın kazık,mal verdiğin adamlara söylediğin yalan,onlara attığın kazıklar buradan Çin’e yol olur.Faruk bey, en azından yaptığının arkasında durur,herkese paralarını verir.Kimsesiz çocuklara reklamda olsa bir yıl boyunca bakardı.Ya sen,sen onların paralarına bile göz diktin...Sana söylenecek sözüm yok!Allah seni bildiği gibi yapsın Kamil beyyy!...”

“Yeter,yeter artık!…sabahtan beri içimde kopan fırtınalar bunalttı,birde sen üstüme gelme!”

“Bu defile olmayacak, şirketin tüm haklarını devrediyorum.Kasabadaki çiftliğe gidiyoruz.”
“Dur Kamil, acele etme!,biraz sakin ol konuşalım…”

“Daha iki dakika önce beni yerden yere vuruyordun? Faruk Bey’e attığım kazıkların avukatlığını yapıyordun? Zaten sen değil misin beni bu yollara iten? Sen değil misin, Faruk’tan ne eksiğin var,onun şırfıntı karısının senden neymiş üstün tarafı diyen?
Kadın, senin bu çift karakterin beni yedi bitirdi…Dayanamıyorum artık…Yediğimiz herzeler bini aştı.Ben,daha küçük ama daha temiz ve şerefli bir hayata gidiyorum? Geliyorsan gel!...


    Koşarak bindiğim son model arabayla,Sosyal Hizmetler Müdürlüğüne gitmişim…Buraya sayısız kere gelmiştim,lakin ilk defa pencere boyalarının gri,iç duvar boyaların pembe olup yer yer döküldüğünü fark ettim.ikinci ve üçüncü kata yatakhanelerin bulunduğu tarafa gayri ihtiyari salına salına gidiyordum…Mektubu yazan Zeynebi bulmalıydım.
Mektubunda "Ben hiç bir şey istemiyorum,başımı okşayın yeter" diyordu.

   Kapı eşiğinde, yedi-sekiz yaşlarında iki küçük kız çocuğu gördüm,sırtları bana dönüktü…Konuşuyorlardı…
Kırmızı kazaklı,kumral saçlı olanı,mavi penyeli sarışın olana;
“Sen anneni ve babanı gördün mü hiç?”
“Yok, nasıl görebilirim ki? ölmüşler…”

   “Benim, annem-babam yaşıyorlar ama ayrılar, ikisi de evlendiler…Babamın yeni aldığı kadın bana yapmadığını bırakmadı.Sonra,annem aldı beni,onda kaldım biraz ama, o kötü adam sokaklarda dilendirdi,mendil sattırdı. Sonrasında az para getirdim diye,sigarasıyla yüzümü yaktı.”eliyle yanık yüzünü tutarak diğerine gösteriyordu.”
Sonra kaçtım evden,beni amcalar buraya getirdiler.”
“Yüzün acıyor mu?”
“Geçti acısı ama, şuram acıyor Zeynep?”

   Sonrasında, iki küçük kız birbirlerine sarıldılar.

  Onların göğsüne yaslanıp ağlayacakları bir anneleri ve nazlarıyla uğraşacağı,zor durumda sahipleneceği babaları hiç olmadı olmayacak ta. Onlar hiç kimseye naz, kapris yapamayacak. Onlar, hastalanınca hiç kimse yavrum demeyecek ve hiçbir kadının gözlerini endişe kaplamayacak, onlar bu endişeyi hiç göremeyecekler. Onlar, ait olma duygusunu bu yaşlarda hiç bilmeyecekler. Onlar, paylaşmayı da bilmeyecek,kimseler onlara karşılıksız bir şeyler vermeyecek. Onlar, bir sofranın etrafında hiçbir zaman sevgi yumağı içinde, ruhani bir sofrada iftar açmanın hazzını da yaşamayacaklar anne baba ve kardeşleriyle.

  Onlar, banyolarını küçücük bedenlerine kaynamış sıcak sular dökülerek yapacaklar. Onlar, aile duygusunu gösterişli törenlerde anlık,yada sanal alemde günlük yaşayacaklar. Onlar, okul dönüşü yıkık dökükte olsa bir gecekonduya burası benim evim diye yürüyemeyecekler. Onların bayram sabahları, .bir düzine formalitenin sarmaladığı törenler şeklinde olacak. Görevlilerin sahte gülücüklerinin kol gezdiği ve bitse de evimize gitsek havası içinde geçen törenlerde büyüyecekler

  Onlara kimsesiz çocuk deyip burun kıvıracaklar,potansiyel suçlu olarak görülüp itilip kakılacaklar. Birilerinin hep canını sıkacaklar. Anneleri ve babaları küfür yiyecek hep, onlara beddua edilecek. Eğer yoksa bir sarı fotoğraf ölene kadar anne ve babalarının yüzlerini merak edecekler.

  Onlar bizim çocuklarımız değil mi?. Onlar hepimizin çocukları. Her şeyden önce onlar toplum olarak bize Allah’ın emanetleri. Emanete hıyanet nereye kadar?Peygamber efendimizin yol arkadaşları onlar…

  Gözlerimden akan yaşları durduramıyordum. Hıçkırıklar boğazıma diziliyordu. Birden başım döndü…
“Amca,amca kalk”
“Bana ne oldu”
Düştüğüm yerden doğrularak, kızı kucağıma alıp başını okşayıverdim.Sarışın,kirli ama güleç yüzlü kız bana bakıyor,gülümsüyordu...

( Okşa Başımı, Ey Şefkat Eli ! başlıklı yazı Arzeni tarafından 5.07.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu