Dilaver
İkinci çalışıydı kapıyı.Ahşap kapıdan çıkan ses giderek yükseliyordu.
-Bu kapı ağırlaşıyor,elimin altında.dedi.
Kapıya değen elinden hafifçe kan sızmaya başlamıştı.Kızıl kıpkızıl kan..
Birkaç gün önce ayağı taşa takılmış yere yuvarlanmıştı.Kim bilir hangi zamandan kalma bir cam kırığı sağ elinin küçük parmağını kesmişti.
Çaresi yoktu.İçerden ses gelmiyordu.Neler oluyordu.Yine kara bir bulut başlarının üzerinde dolanıyordu.Bela denilen şey birbiri ardınca çorap söküğü gibi gelirdi zaten.
-Aman Allahım ya içerde kimse yoksa.
Böyle bir şeyi aklına getirince yüreğivücudundan fırlayacak sandı.Bir sürü göz dizildi etrafına.Hepsi bir fincan gibi açılmıştı.gözbebekleri küçülmüşş,gözlerinin akı büyümüştü..
korkunç görünüyorlardı.Sadece göz müydü bu insanlar.İki korkunç göz..Elleri ayakları dilleri yok muydu.
-Deliriyor muyum yoksa,diye geçirdi aklından.Böyle giderse aklından zoru olacaktı.
Tüyleri diken diken oldu.İçindeki ürperti gittikçe artıyordu.Kendi kendini sakinleştirmeye çalışıyordu.Lakin bu tamamıyla faydasızdı.böyle bir zamanda kimse ona el uzatmaz yardım etmezdi.eli boş kalacağını bile bile başkalarına avuçç açmanın alemi var mıydı.Daha da küçülmenin bir şey istemi olmanın ezikliğiyle daha da ufalıp yok olmanın gereği var mıydı.
-Peki ya içeride iseler ?
Düşüncelere öylesine kendisini kaptırmıştı ki omzunu sarsan elle irkildi. İçinde buz gibi bir nehir aktı sandı. Suç üstü yakalanmıştı sanki. Dalgınlığı bir anda telaşa dönüştü. Endişeleri korkuya
- Kemal! Sen ne arıyorsun burda. Günün bu saatinde
-Ne mi arıyorum?
Bunu ne aradığını söylemeli miydi? Yoksa sadece kendine mi saklamalıydı. Olacakların en olumsuzu gözlerinin önünde canlanmaya başlıyordu. Tedirginliği gitgide artıyordu.
-Hiç, dedi.Koskoca bir hiç burada bulunuş nedenim. Sen ne sandın? Öylesine geçiyordum.Bir bakayım dedim nasıllar? Bir şeye ihtiyaçları var mı yok mu?
Sustu.
Kemal de sustu.Aralarındaki mesafe gittikçe çoğalıyordu. Korkunç bir hızla aralarındaki zaman da artıyordu.Açılan bu boşluğa neler doldurmuyordu ki. Felaket senaryoları ortada kol geziyordu.
Kemal de ondan geri kalır durumda değildi.Konuşmayışı suskunluğundan,susmayı sevişinden değildi.Ağzını açsa sanıyordu ki kafasındakiler kafesten kurtulan hayvan edasıyla fırlayıverecekler.Bu kontrol azlığı başka bir şeydi. Kızgın kumlarda yalın ayak yürümek gibiydi.Hani ayaklarının yanmaması için daha hızlı yürürsün ya ve ayakların daha çok yanar tam olarak öyle...
İçerden gelen bir gıcırtı bakışların aynı noktada buluşmasını sağladı.O anda anladılar ki içinde bulundukları durum hiç de birbirinden aşağı kalır bir durum değildi.
Aynı korku şimdi ikisini de esir almıştı. Lakin benzer durumdaki kişinin gözleriyle karşılaşmak bu pek de olağan olmayan durumu biraz da olsa "olağan" çerçevesine çekmişti.Birbirlerine pek de farkettirmeden derin birer nefes aldılar...
-İçerde biri olmalı,dedi Kemal.Bir kapı gıcırtısı duydum.Yanılıyor olamam.Burada kesinlikle biri var.
Kadın itiraz edecek gücü kendinde bulamadı.
-Evet,evet! İçerde mutlaka biri olmalı
İçeri girebilmek için önce bu kapıyı aşmaları gerekiyordu.İçerden geldiğine pek de emin olmadıkları bir gıcırtı için bu kapıyı kıracak değillerdi ya.Ya boşu boşuna böyle bir şeye kalkışmışlarsa..Elalem yoldan gelip geçenler onlara ne derdi.
İçinde bulundukları durum pek çarşı pazar hesabına benzemiyordu.Kendilerini orada kalmış sıkışmış hissediyorlardı.
Tam o esnada kapıya yaklaşmakta olan ayak seslerini duydular.Sesler gittikçe yaklaşıyordu.Her adımda kapının zora gerek kalmadan açılacağına olan inançları pekişiyordu.
Gün başlangıcıydı.Kemal sık sık tarlaya giderdi.Böğürtlen toplamaya. İşte o gidişler esnasında bir sabah kulağında uğultular duymaya başlamıştı. Kör Aliyle yaptıkları kısa bir yolculuk esnasında faketmişti ki kulağındaki uğultular dışardan bir yerden gelmiyordu.Bunlar kendi kafasının belki de kendi düş gücünün marifetiydi. "Doğruyu söylemek gerekirse" dedi kendi kendine
-Ben Elif'in öldürüleliiden beri böyleyim.Arada bir Elif'in sesi kulaklarına yaklaşıp uzaklaşıyordu çünkü.
Elif duru bir su gibiydi. Sarı saçları suyun üzerine birikmiş güz yaprakları.Gözler suda yosun tutmuş birer taş.Taş gibi kararlı,taş gibi sert ve keskin kenarlı.Sevdiklerini bakışlarıyla ayırıverirdi diğerlerinden.Henüz on yedisinde idi.Nazıl olmuşsa kendini beğenen amcaoğlunun yazdığı bir not babasının eline geçmişti.Babası,o uysal halim salim adam canavar kesilmişti.Tozu dumana katmıştı.Ve kızının ölüm fermanını imzalamıştı.Elif ölmeliydi.Kesinlikle ölmeli.Elbette ki Elifin öldürülmüş olması yeterli değildi.Kardeşinin çocuğu bu lekeyi onun alnına sürenin kökü kazınmalıydı ya bu kök denilen şeyin kendini de içini alması onu biraz gevşetiyordu.Bu bakımdan sadece Dilaver'i bir punduna getirip dersini vermeliydi.Bu karara varmış olması Elif'in babasını rahatlatmıştı.
Kemal belki de kendinin bile duymayacağı bir sesle kapıya doğru başını uzatıp seslendi.
-Dilaver!
-Dilaver!
Ayak sesleri gittikçe yaklaşıyordu.Dilaver'in anasıda kapının kırılıp dökülmüş tahta aralığına yüzünü dayayıp içeriyi görmeye çalıştı.Lakin ne o bir şey görmüştü ne de kocası Kemal seslenmesine karşılık alabilmişti.
Bir gürültüyle kapı birden açılıverdi.İçeriden iyi giyimli,uzun boylu kıvırcık saçlı ve simsiyah yüzlü bir adam asık suratıyla önlerindeydi.Birden neye uğradıklarını şaşırdılar.
Sanki Kemal ve karısı kapının önünde yokmuş gibi adam aralarından süzülüp aktı gitti.
İşte binlerce yıldır sürüyormuş gibi hissettikleri bekleyişin sonuna gelmişlerdi.
-Hadi,dedi Kemal.İçeri girip bir bakalım Dilaver burda mıdır?
(
Dilaver başlıklı yazı
n.kaygısız tarafından
17.09.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.