//

Hadi bana bir yalan söyle

Kimselerin kuyruğundan tutamayacağı

Bir yalan daha söyle, hadi!

Burnun uzasa da öpüşürken takılmayacağın

//

 

Hükümet gibi kadınsın

Maşallah…

Mal mülk yerinde de

Sen nerenin malısın

*Coğrafyası karasal iklim

İklimi iktim

Söyle bana bitkim*

Kaça kaç varken kaçırayım

Ayağına prangalar vurulmuş keçileri?

 

Deliye uyuyorum yine

Deli bana uysun

Delirip, ak-ı beyaza boyayıp karartmasın diye

Sahi! Akıyor mu hâlâ!

Kaş dağlarının çukurlarındaki pınarlardan yaşlar?

Yaşasın! Yaşlar hiç kurumasın

Zikreder gibi ağlamalısın

Gece-gündüz diye de hiç ayırmamalısın

Boşalt! İçindeki birikmiş irini

Kus! Yavrusunu besleyen kuş gibi

Aman dikkat!

Kanatları hâlâ çıkmamış melek yüzlü insan

 

Tırpanlara gelesin

En dibinden çeliğin soğuk nefesiyle koparak

Ağustosa daha çok var

Kuruyup da saman olasın

Bir diğer yanın ise pişip bulgur ol-a

 

Değirmen taşları seni bekliyor, bak!

Nasılda esiyor delisinden rüzgâr

Ama sen yine de;

Un-a özenme buğdayım

Unun kara, boyanmaz ak-a

 

 

 

 -----------------------------------------------------------------------
 
Yorum Okuyucunundur!
 

Kuyruklu yalanlar vardır, herkesin gördüğü, bildiği ve kendisine söylendiği anda bu yalanlardan birisi anında kuyruğundan tutup yalanın, ya da yapılan eylemin gerçeği yansıtmadığını ispatlarıyla gösteriverir. İlk iki dize de istenen; öyle bir yalan söyle ki kimseler bunun yalan olduğunu anlayamasın deniyor.

 

Sonraki iki dizede ise bu yalanın hangi türde, hangi klasmanda söylenmesi isteniyor. Öpüşme kelimesinden yola çıkarak diyebiliriz ki aşk, ya da aşka yol alırken söylenen yalanlardan olması isteniyor.

 

Sitem olarak işlendiğinde ise ilk kıta; masalımsı aşkların yalanlar üzerine kurulmuş ve hislerin arka planda kalarak bir mantık oyunu oynandığına işaret ediyor.  Bu kıtanın yan çizgilerle belirtilmiş olması ise bu durumun farkına varıldıktan sonra okunması gerektiğini ve içindeki ifadelerin, kelimelerin gerçek anlamları dışında kullanıldığının ya da kullanılmış olma ihtimalinin yüksek olduğunu ifade ediyor.

 

Mantık düzleminde işlenecek olursa; bilinen masalların, zorla insana dayatılmış kelimelerin, yaşam tarzlarının, söylem ve düşünce ritüellerinin dışında gerçeğin çarptırılmış halinin göz önüne sunulması amaç ve hedef olarak belirtiliyor.

 

Şimdi şiirimizi yoralım, mademki dostlar alınmış üstüne :(

 

Hükümet gibi kadınsın

Maşallah…

Mal mülk yerinde de

Sen nerenin malısın

 

Bu bölümde; sahte iltifatların gerçek düşünceyi yansıtmadığını göz önüne sunuyoruz bilinen sokak ağzı kelime ve deyimlerle ya da söylemlerle. Aslında insanlığın geldiği noktaya bir ithaftır bu satırlar. Etrafımızdaki insanların bizimle kurdukları ilişkilerin birçoğunun maddiyata veya bulunduğumuz mevkinin albenisinden kaynaklı olduğunu ve gerçek düşüncenin fark edilmek istenmediği vurguluyoruz. Hangi dünya da yaşıyoruz? Çıkarsız bir ilişki mevcut mudur dünyanın geldiği noktada. Düşünün bir anne-babanın bile çocuklarından bir beklentisi vardır; yaşlandıklarında, bakıma ihtiyaç duyacakları hale geldiklerinde kendilerinden olma, bilinen, tanınan insanlar tarafından bakılma arzuları ki kaldı ki iki arkadaşın, iki sevgilinin, iki dostun… bir birlerinden hiçbir beklentisi olmasın. Bu gerçekle yüzleşemeyip; ben karşılıksız seviyorum safsatalarını bir yere bırakıp ya da bırakamayanlara “sen hangi dünyada yaşıyorsun” deniyor mecazen son satırda.

 

 

*Coğrafyası karasal iklim

İklimi iktim

Söyle bana bitkim*

 

Bu bölümde ise; iki işaret arasında kalıyor olması yine buraya dikkat anlamın da kullanılmış olmasına işaret ediyor. İlk aklınıza gelen yine sokak kültüründeki küfre yoruyor düşüncelerinizi. Peki neden? Hani karşılıksız seviyordunuz, hani hiçbir beklentiniz olmadan, kötü ve art niyet gütmeden…  az önce demiştiniz içinizden bundan önceki paragrafı okurken. Şimdi ise bilinenlerin albenisine kapılıyoruz, yani anlamak istediğimiz gibi değil bize anlatılan gibi düşünüyoruz. Neden farklı düşünemiyoruz? Neden aynı bardaktan su içip, aynı yolda yürüyoruz? Başka yol yok değil mi? İnsanlığın ortak yolları vardır elbette ve bu yollar tecrübe ile inşa edilmiş doğru yollardır genelde. Peki, hiç mi sorgulamıyoruz bize öğretilenlerin düşüncelerimizi körelttiğini, düşünemediğimizi, kendi özgür düşüncelerimizi hayata geçiremediğimizi ve bir zincire eklenmiş bir halka gibi aynı yükü çektiğimizi… evet sorgulamıyoruz. O kadar eminiz ki bize öğretilenlerin, ya da öğrendiklerimizin doğruluğuna, bunlardan başka her şey yanlış geliyor bize ve anlamaya çalışmadan direkt olarak yargılıyoruz diyip satırları yoruyoruz; karasal’ın sözlük anlamına ihtiyaç duymuyoruz yine mecaz anlamda işliyoruz çünkü, kara+sal + iklim ve önünde coğrafya: kara sal tabut anlamında kullanılmış olduğunu fark ediyoruz. Neden mi bitişik yazıldı? Peki neden ayrı yazılsın? Burasını da siz sorgulayın istiyorum ve bu cümlede anlatılmak istenenin yukarıdakiler den hariç: ölüm yaşanan iklimlerde ilk defa ölüm görmüş söyle bana (bit kim) kan emici kimdir.

 

“İktim: ilk defa, ilk kez Türkiye Türkçesi ağızları sözlüğü.”

 

Kaça kaç varken kaçırayım

Ayağına prangalar vurulmuş keçileri?

 

 

Bu dizelerde ise:  zihin bulandıran söz dizelerinden beynin düşünmesine, girdiği standart döngülerden kurtulup gerçeğe davet vardır. Kaç-a kaç varken: kaçmak istediğimiz zamanların kaçma eylemini ancak ve ancak kendi özgür düşüncelerimizle karar verebiliriz. Kaçmak başkalarının istemi dahilinde gerçekleşen bir eylem değildir. Eğer korku yoksa, yani akıl işlevde ve mantık devrede ise: tabi ki korku anında bunların hiç birisi yaşamaz ve içgüdüsel ve refleksel olarak canlılar hareket eder. O zaman, gerçeklerden kaçtığını itiraf edecek kimse yoktur dünyada.

 

Deliye uyuyorum yine

Deli bana uysun

Delirip, ak-ı beyaza boyayıp karartmasın diye

 

Bu bölümde ise; deli+ye bir cinsiyet belirtmektedir. Peki, delinin cinsiyeti olur mu? Hiç düşündünüz mü? Bırakın şimdi kelimesel anlamları, bildiklerinizi öğrendiklerinizi. Bu şiirde başka bir dünya var ve size bu dünyayı keşfetmeyi sunuyorken takıntılarınızı. Evet, delinin cinsiyeti olsaydı, deliye bir kadın ve deliye delilik doğururdu boy boy, cins cins.

 

İkici ve üçüncü mısralarda ise, deliye’yi kabul etmeyip sadece “deli” olmalı diye standart düşüncelere veriyoruz kendimizi. Ak-ı kelimesi yine bilinenlerin dışında bir ayıraçla yazılmış olması farklı bir anlamada kullanılmış olduğunu gösterdiğinden cümlenin gidişatından ak-ı: saf ve temiz duygular, şeffaf duygular.. olduğunu ve beyaz bile olsa boyanın altındaki gerçeği sakladığını ve saf ve temiz bile olsa asla gerçeğin saflığı ve temizliği kadar ak olamayacağını ve deliye ile bağıntı kurduğumuzda;  insanlığın artık deli’likten çıkıp deliye olduğunu ve delilik doğurduğunu mecazen söylüyoruz ve ikinci mısrada ben bu doğuranlardan olmayı kabul etmiyorum ve deli diye bana diyebilirsiniz diye sitem ediliyor.

 

Şimdi ey insan: ben de insanım

İster deliye olun, ister deli, ister zeki, ister akıllı…

Gerisini de siz yorun hadi!

 

Hayat bilinenlerden aksi yönde akar ve bilinen seline kapılmışsanız bir kere; kim ararsa arasın sizi asla bulamaz, siz kendinizi bulmadıkça.

 

( yanlış anlayan dostlarıma, doğrusuyla)

 

( Un-u Kara başlıklı yazı HERO tarafından 12.10.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu