Yalın ayaklarınla bastın mı hiç
kızgın toprağa?
Yürüdün mü
tüy üstündeymiş gibi rahat rahat?
Uğraştın mı
yastık gibi keseklerde
uykusuzken uyumağa?
Doldu mu gönlün sevinçle
etmiş gibi istirahat?
Yedin mi söyle!
tandırda tezekle pişirilmiş aşı;
altı yanmış çörekle
küle belenmiş lavaşı?
Boşaldı mı gözlerinden
mutluluktan gözyaşı?
Senin değil,
biliyorum kimin kabahat?
Burçak yoldun mu?
battı mı ojeli ellerine çakır dikenleri?
Acısıyla hissettin mi, acı çekenleri?
O dikenler üzerinde ömrü boyu
keklik gibi sekenleri,
hayal ettin mi?
Anlamak istemeyenlere inat?
Soğuk, buz kesen kış gecelerinde;
ısındın mı hiç saçma, tezekle nazlanarak ısınan
tandırda
târifsiz, tatminsiz bir istekle?
Dürcük çorbasını, bulgur aşını
büyük bir zevkle
kaç kere içtin söyle
Bazlaması küflü, yufkası bayat?
Kar kürüdün mü
sürgü edip ellerini, damlardan?
Seyrettin mi, buğulu manzarayı doyasıya,
naylon camlardan?
Gaz lambasının lüks sayıldığı
idâre lambasının nâdir bulunduğu
o unutulamaz anlardan;
haberin yoktur senin
oysa bunlar saklanamaz hakikat!?
Dağlarda tek başına
hayvan otlattın mı?
Büvelek tutunca sığırlar
mesesi fırlattın mı?
Çok sevdiğin koçu, tekeyi
çâresiz kaldığında
istemeye istemeye sattın mı?
Bostan bellememişsin, bilemezsin maşala, karığı.
Anlamazsın, anlatsam da...
versem de daha fazla tafsilat.
Herk yaparken kırdın mı hiç
emânet köteni?
Ürküp parladı mı atların
saman yüklüyken çeteni?
Ağıllarda yatarken;
Söyle, Allah rızası için söyle!
kaç kere Kene ısırdı seni?
Söyle unuttuğum hakikatleri
haykırarak yüzüme fırlat!
Ekin biçtin mi, ot, yonca biçtin mi?
Yorgunluktan kendinden geçinceye,
bayılıncaya kadar
yığın yığdın mı?
Kaldıramadığın destelerden.
Gidip tarlalara ta geceden
dönmediğin oldu mu hiç
günlerce imeceden?
Devam ettin mi çalışmaya
bitse de dizlerinde tâkat?
Firezler soğukkuyu ayakkabından
ayaklarına battı mı?
Ekin yüklüyken kağnın
bütün uğraşmana rağmen
devrilerek yan yattı mı?
Ya kağnılar, gıcırtısını
İştahla söylediğin türküler kattı mı?
Ne olur çekinme anlat,
anlat da şu hüzünlü içimi aydınlat.
Öküzlerle koşulup düvene
harman sürdün mü?
Bazlama ekmeğe söyle
hiç somun dürdün mü?
Geceleri kırlarda yalnızlıktan korkunca
itlerle birlikte kurtlara ürüdün mü?
İsyan etmeden, şikayetçi olmadan
Ağırlaştıkça hayat.
Savurdun mu dirgenle
yaba bulamayınca malâma?
Gömüldün mü
samanlıkta hiç kese, samana?
Allah, Lillah aşkına söyle!
Koşuldun mu hiç kara sabana?
Sevmesen, istemesen de
Ettin mi seni sevmeyenlere itaat?
Ne adı belirsiz hastalıklarla
Aylarca hasta yatmışsın,
ne doktor, ne ilaç
ne hastane için
varını yoğunu satmışsın!?
Ne de acılı gözyaşını
ekmeğine katık yapmışsın!?
Sevmedim, sevemedim
benzemiyor tabiatıma
sendeki tabiat.
Bunlar benim vazgeçemeyeceğim
gerçek hayatım, gerçeklerim.
Çok iyi bak, tanı beni!
Benim gibisin sanıyordum
tanıyamıyorum seni!?
Ne olursan, nerde olursan ol
Bozma, ne olur bozma seviyeni.
Konulur önüne yoksa
nefretlerden örülmüş barikat.
Evet, bizi konuşuyorlar
her yerde yıllardır utanmazlar!
Sadece konuşurlar
halimizi hiç umursamazlar.
Bağırırız, sesimizi duymazlar.
Her şeyimizi veririz
vermesek de zorla alır
bir türlü doymazlar.
Ayrı dil dilleri,
ayrı dinden sanki dinleri
bizi asla anlamazlar.
Uyan artık gafletten,
nesiller de uyansın!
Onlarla olan bağlarını
hiç acımadan
Bir bir; kır kır at!
Yazarın
Sonraki Yazısı