Hüzün yağıyordu
İkbâli suskun kapıma…
Kalem kırılıverdi somutluk kentinde
Ülkemin rezzan coğrafyası bozuldu
Eşiğimde bekleyen yalnızlık
İçindeki tüm kini kustu
Şimdi öksüz kalan hayâllerimin peşindeyim
Rüyaya daldığım odalar hazân kokuyor
Morarmış kelepçeyle kuşatılmış yüreğim
Duvarlarda derin ufuklar dolaşıyor
Zemin hüzzamsı bestelerle kıskıvrak sarıyor
Zaman dört gözle seni arıyor
Ölüme benzemeyen güneşler doğuyor efsânelerle
Demir gibi paslı tunç gibi soğuk
Komediler dram oluyor seherlerle
Aşkın sesi duyuluyor boğuk boğuk
Kelimeler uçuyor şiirlere savruk savruk
Fenerini bulamayan bir mendil var cebimde
Güvercinini kaybetmiş bir mektup
Tereddütle beslenen bir gurur…
Dil-rübâ karanlığı aydınlat ne olur !
Gözlerim mürekkep olsa
Kirpiklerim kalem
Ümitlerim gül çarşısında dolaşsa her dem
Anlatabilir miyim acaba mahcûb duygularımı sana
İçebilir miyim sabır kokan bakışını kana kana
İşte böyle bir ân düşersem âsumana
Sakın beni kurtarma dil-rübâ…
Sonsuza dek kalayım orada…
Dursun Tiftik