Vebalim ve ben
Bir de dipsiz mumlarımız
Ve İbriğimden akarken rüyalarımın şırası
kabul, tuhaf bir prolog...
Kulaksız bir yüklem
Sanki hiç yüklenmemiş gibi
Bir cümlemin cefasını
Bindik bakalım
Tüylü tüylü dalgalı
Kuğudan bir yelkenliye
tabii ki savuran rüzgarın elleri değil
ellerindeki nasırlar elbette
İrtifa kaybetmemeye uğraşırken kalbim
Kalabalık bahçelerdeki yalnızlık otları
Çizmeden çizmeden benleri
kemikleşmiş et benlerimi
can hıraş
Yürüme kipinde bir arzu gibi
Her adımımda
Her adımda
adımlarımın yeni kaldırılmış enkazında
"git!" demelerin çığlığında
Bir yaklaş sözcüğü daha
Eriyip giderken arkamda
Aklaşır mıyız yaklaşırken diye
Bu gezegen
Beni sevmelerden kovmadan
Az evvel zaman içinde
Ahlaksız bir masal kadar dışlanmış
İçimdeki patavatsız palyaço
Üç efsun çeviriyor elleriyle
İki bakarlar da
Çıkar mı bir günah diye
Numaradan hani
Fukara bir jonglörlük
Peki tamam potin diyelim
Kemalettin Tuğcu’nun ruhuna
Az ağlatmadı beni salçalı ekmek yerken ama
Olsun
Ondan öğrendik üvey sözcüğünü
Sonra bir daha da kopamadık
Üvey hallerimizden
Hah geldim işte
Göçmen hatırlamalar sokağı
No SUS / A
A dan mı başlayacağız yine
G de , R de , İ’ de ne emeklerim vardı oysa
Yapacak bir şey yok
Yeniden öğreneceğiz emeklemeyi
Sar oradan taze bir kundak usta
İyisinden olsun
Ne de olsa
Bir kez daha geldik
Sil baştan sevmeler sergisine
Oktay Coşar