Nice leylalar
gelip geçti, mecnunlar
aşkın feryadıyla kalbini dinledi
Ruhun esaret
altında kalan ne kadar
emeli varsa hakikatlere yöneldi
Lebbeyk
derdirten aşk, mevare
yolculuğuna çıkartan ulvi fark neydi
Vuslata
ram olmak ne cennet
ve ne de cehennem için bir şiarı kalpti
Beşer
olmaktan arileşmek, sanki
aklın idrak ile kavilleşmesi demekti
Yürek
hilkatinin gereğince beyne
kan pompalayan sualsiz gerekçeydi
Bir kalbin
senasından gelen ahenk,
feraset kim için farkı fark etmekti
İnşirah
neden hasretin ve umudun
vahasında dillenen mukavementi
İnsan
aşk ve sevdanın firkatine
abat olan, ruhun didarında anılandı
Cennet
ve cehennem ancak, onun
bilinci kadar olan gam-ı heyecandı
Aşk ne
hevesin nede nefsi telakkilerin
esaretinde kalan çaresiz sanıktı
O hilkat
ve aidiyetine sadık kalan
ve esiniyle ruhlara akan nar-ı aşktı
Korkutan
ve haşyetiyle hevesleri
kurutan ölüm, rahmetin inkişafıydı
Kalp ve ruhun
inhisarında firkatleşen
sevdanın umudundan nidaydı
Kaybolan,
yitik yılların keşkelerende
soluyanlar, onu nekadar anlardı
Niye akıl
ve irade, azim ve gayretin
süruru, kalplerin farklı nazarıydı
Leşi kim sever,
etrafa yayılan kokusu ise
hisseden kapler için bin beter
Bizar olmak,
hicranın burukluğunu
yudumlamak baht için niye kader
Anlayan
ve aklı selimin arifleşen
kalbinde ki o dert niye rahmet birader
Aşk;
halin demidir, hüznüyle sürur
zerkeden ferdir, esindir gönül ister
Mustafa CİLASUN