“Kim kazanmazsa bu dünyada bir ekmek parası:
Dostunun yüz karası; düşmanının maskarası!”(*)
Mehmet Âkif ERSOY
Okuldan çıkıp düştüm yola yorgun argın
Tam girecekken evime seslendi bir kadın
Bir de baktım hanımı Erzurumlu Ahmet’in
Dedim:
- Bacım ne oldu; de hele nedir derdin?
- Ağabey, dedi durdu
… nemlenmişti gözleri
- Desem mi, demesem mi?
…düğümlendi sözleri
- De bacım derdin neyse, başımızda taşırız
Biz başkasından evvel hâlimize acırız…
Genç kadın biçare ve iki göz iki çeşme
Başladı anlatmaya, çöktü sözler içime:
- Ağabey huzursuzuz kapanalı fabrika
İşsiz kaldı Ahmet’im, işsizlik değil şaka
Elde yok, avuçta yok; kış da geldi ağabey
Çocuklar muhtaç şimdi, çocuk olmak ne zor şey
Gelmez oldu evine, kim bilir nerde şimdi?
Bir konuşsan ağabey, belki dillenir derdi…
Buldum bizim Ahmet’i bir pencere dibinde
Kaybolup gitmiş idi bir bardak çay içinde
Bir kahve köşesinde boğulmuştu dumandan
Zerre farksızdı kahve karanlık bir zindandan
İskemle çektim önce oturdum karşısına
Küskündü Erzurumlu hayata ve yarına
Konuşmayı sevmezdi ama sayardı beni
Sustuğumu görünce dillendirdi derdini
Anlattıkça Ahmet’im dağlamıştı kalbimi
Çok da ihmal etmiştim şu gencecik yetimi
- Yarın sabah hazırlan, gidiyoruz meclise
- Tamam ağabey, dedi
…ve gömüldü bir sise
…
Biraz erkence vardık meclisin bahçesine
Vakti gelince geçtik mebusun hücresine
Erzurum mebusuydu; üniversite hocam
Hoşbeş merasimi ve az da siyasi kelam
Derken mevzu geldi ve dayandı işsizliğe
Ahmet’in rengi attı, büründü sessizliğe
Dedim:
- Ahmet’im konuş
... yutkundu bizim Ahmet
- Vekilim, sürç-ü lisan edersem beni affet
Amma cahilim biraz; çok bilmem konuşmayı
Ne o beni anladı ne de ben bu dünyayı…
Ahmet, “Vekilim” dedi
…yutkundu ve başladı:
- Bilsen şu yüzüm sabahları ne çok utandı
Kızım okula giderken ne çok gizlendi
Bir lira ister diye yorgan altına sindi…
Vekilim; şu işsizlik ne kötü…
Mevlüt KARA
01 Nisan 2011