Bir gün bir kitap karıştı esen rüzgarın orta yerine...

Bir oraya bir buraya esip durdu çılgın rüzgar, içindeki kitapla. Ve nihayet bir güz mevsiminin kıyısında soluklandı rüzgar. Rüzgarın durmasıyla kitap da düşüverdi eski bir sokağın içine. Ama düşmesiyle kitabın, çok tuhaf bir olay gerçekleşti. Bir kadın ve bir erkek beliriverdi kitabın içinde. Kitaptaki cümlelerden can bulup, diriliverdiler birden. Eski bir sokağın eskimemiş tarihinde buldular kendilerini. Sonra rüzgar ve kitap kayboluverdi birden. Geriye bir tek cümlelerden can bulan bir kadın ve bir erkek kaldı; eski bir sokağın yüreğinin ortasında...

Şaşkın ve endişeliydiler ilkin. Kolay değildi şaşkın olmamak. İlkin harftiler, sonra kelime sonra cümle oldular; bir kadın, bir erkek oldular. Önce sokak ortasında oynayan çocukları seyrettiler uzun uzun. Yüzlerinde ki neşeyi, yüreklerindeki duruluğu gördüler. Sonra birbirlerine baktılar. Sevgiden olma cümlelerle bakıştıklarını fark ettiler. Cümle cümle bakıştılar. Ellerini verdiler birbirlerine. Sonra eski sokağın kirlenmemiş ve kirlenmeyecek zamanında yürümeye başladılar.

Eski sokağın sıcak, umut kokan evlerini gördüler. Buruk ama mutlu dumanlar çıktığını fark ettiler her bir evin bacasından. Gördükçe düşündüler bir kadın ve bir erkek... Gördükçe akıttılar harflerini birbirlerine. Zamanın gerçekleriyle sarmaş dolaş oldular. Tarihin içine saklanmış eski bir öyküydü yaşadıkları. Büyünün gerçeğe, gerçeğin büyüye dönüşmesi gibi... Bir nehirin farklı masallara akan kolları gibi sağa sola ayrılmıştı eski sokağı bölen yollar. Aktılar bir yoldan... Tüm eski sokaklara komşu, dört duvarı çevrili bir han gördüler. Girdiler içine. Kocaman, belki bin yıllık dev bir ağaç gördüler hanın ortasında. Ve sonra anımsadılar geçmişlerini. Geçmişin içindeki bir ağacın meyvesi olduklarını aslında...

Mutlu güz ağacının ta kendisiydi bu. Anımsadıkça coşkulandılar, dalgalandı yürekleri. Yaklaştılar ağaca adım adım. Dokundular gövdesine. Dokundukça hissettiler geçmişi, cümlelerindeki her harfte. Her dokunuşta mutlu güz ağacının umut sarısı yaprakları biraz daha gerçek kılıyordu bir kadın ve bir erkeği. Her dokunuşta mutlu güz ağacının üşüyen gövdesi biraz daha ısınıyordu bir kadın ve bir erkekten aldıkları sevgiyle...

Bir kadın ve bir erkek mutlu güz ağacının dallarından bir parça olmuştu artık. Nihayet yaşanacak anlar yaşanmıştı. Geçmiş geleceğe dokunmuştu. Rüzgar, kitap, mutlu güz ağacı, bir kadın ve bir erkek geçmişin geleceğe açılan penceresini aralayıp, girmişlerdi yaşanması gereken düşlerine. Ve mutlu güz ağacı tüm haşmetiyle ışıldamaya başladı. Yaprakları umut sarısından mutluluk sarısına döndü. Bir kadın ve bir erkeğin sevgiden olma cümleleri kudret kattı ağacın köküne. Gövdesi aşkla gülümsemeye başladı ağacın. Sarsıldı, silkindi gökyüzüne doğru ağaç; yaşanmış olmanın verdiği coşkuyla... Mutlu bir masalın mutlu bitmiş anları saklıydı bu efsanede.

Sonra bir rüzgar esti, eski sokağın içindeki hanın ortasında. Bir kitap düştü rüzgarın ortasından mutlu güz ağacının yanı başına. Bir kadın ve bir erkeği kalbinde saklayan ağaç, cümlelere büründü kitabın içinde. Kitabı içine alıp, bir oraya bir buraya delice esti çılgın rüzgar. Ve gözden yitti en sonunda... Başka bir zamanda, başka bir mutlulukta sevgiden olma cümlelerle can bulmak, geçmişle gelecek arasındaki pencereden içeri girerek, yaşanacak coşku dolu ne kadar düş varsa gerçek olabilmesi için... 

Oktay Coşar 
( Mutlu Güz Ağacı başlıklı yazı marcel tarafından 7/15/2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.