UNUTULMAYAN ÖĞRETMEN
O, Özel Yetenek Sınavı için
kurs arkadaşlarından bir kaçıyla başka bir ildeki üniversiteye gitmeye karar
verir. Bir çoğunu yeni ama içlerinden bir tanesini iki yıldır tanıyordur.
Sınav için gerekli kayıtları yaptırmadan önce iki yıldır tanıdığı ve
her anlamda destek olmaya çalıştığı arkadaşı, babası ve kendi babası olmak
üzere Fatih Parkı’nda buluşurlar. Arkadaşının babası “size çok güveniyorum, siz
sınav için o şehre gitmezseniz bende kızımı sınava yollamayacağım” der. Uzun
uzun düşünür iki arkadaş. Sınav kaydımızı nasıl yaparız, nerde kalırız,
kazanırsak orda okuyabilir miyiz? Diye… Gitmeye karar verirler, hayaller
kurarlar sınavı kazanırsak aynı evi paylaşırız…
Sınav kayıtlarını O’nun, kız kardeşinin üniversiteden arkadaşı olan ve
o şehirde yaşayan öğretmen bir ailenin kızı yapacaktır…Kayıt için gerekli
evraklar hazırlanır ve gönderilir. İki üç gün sonra haber gelir; “kaydınız
yapıldı, kayıt numaralarınız arka arkaya” diye.
Sınava 3 gün kala kurs arkadaşları grupça yola çıkar, O ise kız
kardeşiyle sınavdan bir gün önce… Onları karşılayan kız kardeşinin üniversiteli
arkadaşı ve öğretmen ailesi olur; “Kesinlikle bizde kalacaksınız, sınava sizi
biz getireceğiz” diyerek. Sınav üniversite yerleşkesindedir. Yerleşke ise şehre
15 km uzaklıkta.
O, yerleşkeye vardığında arkadaşlarını o ildeki kursları dolaşmış,
sınav için kulak dolgunluğuna vakıf olmuş, özgüven içinde sınav anını beklerken
bulur. O, herkesin kendinden emin tavrına karşı biraz tedirginlik duyar. Bu
tedirginliği sezinleyen ve ona evini açan, O’nu sınava yetiştiren öğretmen
Mehmet, “endişelenme jüri Marmara Üniversitesi’nden geliyor” der.
Sınava az kalmıştır, listelere bakılır yerler tespit edilir ve anons
duyulur ilk aşama için. Sınav salonuna girdiklerinde model tam karşılarında
hazırdır bile… Sınavınız başladı diyen ses duyulur. O, bulunduğu sınıftakilerin
çizimlerine göz ucuyla bakarak desenini teslim eder sınav bitti dendiğinde.
Kurs arkadaşlarıyla yeniden buluşurlar, geçmiş olsun dilekleri ve
hayırlı olsun temennileri dökülür dudaklardan. Sınav sonucunun ne zaman
açıklanacağı çok net değildir. Ama en geç akşam açıklanacaktır. O, akşam
açıklanacak sınav sonucunu iletmesi için kurs arkadaşlarından birine telefon
numarasını bırakır. Kaydını birlikte yaptırdığı arkadaşındaysa zaten telefon
numarası vardır. Kendisi ise öğretmen aileyle eve dönmeye karar verir, yol
yorgunluğunu atmak üzere… İkinci eleme sınavı meşguldür aklı hep. Gözüyse hep
telefonuyla…
Akşam saatlerinde beklenen telefon gelir. Konuştuğu 2 yıldır tanıdığı
arkadaşı, babasının O’na emanet ettiği ve kaydını birlikte yaptırdığı
arkadaşıdır. Beklediği sonucu söylemez arkadaşı. Kazanamadın der. Tarifi
imkansız hayal kırıklığı içindedir, “çok emindim olamaz bu” der. Kendini
toparlayıp “sen ne yaptın kazandın mı?” der. “Evet bir tek ben kazandım bizim
kurstan bir de Trabzon’dan başka kurstan bir arkadaş başka kazanan Trabzon’ lu
yok” der telefondaki ses. Arkadaşını tebrik eder ve başarı dileyerek kapanan
telefonla bu sayfayı da kapatır.
Sınav kaydını yapan ve ona o şehirde evini açan ailenin reisi öğretmen
Mehmet Çil “ nasıl bu kadar sakin bunu kabul ediyorsun ben bile kabul
edemezken, sen nasıl kendinden bu kadar eminken, arkadaşına güvenip bir
telefonla bu sayfayı kapatıyorsun, gidip kendi gözlerimizle bakalım” der. “Bu
yola birlikte çıktığım arkadaşım, güvenimi sarsmaz. Neden yapsın ki? Gereksiz
yere sizi 15 km (üniversite 15 km uzaklıktaydı onların evine) yormayayım,
netice belli gitmeye gerek yok”der.
Ertesi gün ise şehirden ayrılma planları yapar. Saat 12.oo’da tam
otobüse binecekken diğer arkadaşından gelen telefonla hayrete düşer “Nerdesin
sınava alınıyor herkes?” der arkadaşı.
- Kazanamadım ki…
- Hayır hayır kazandın, listeye baktım ve isminde anons edildi, çabuk
gel sınav 12.30’da.
Hemen evlerini O’na açan öğretmen aileyi arar. Öğretmen Mehmet Bey Vali
ile toplantıdadır. Ancak “çok önemli bir mesele çıktı” diyerek validen izin
alarak toplantıyı yarıda keser... O’nu yoldan alır... İlerleyen zaman karşı
okula doğru hızla ilerlerler. Herkes çoktan sınava girmiştir bile.
Telefonla kazandığını müjdeleyen arkadaşını arar, “geliyorum ama beni
sınava alacaklar mı, sınav komisyonunu nerde bulacağım, durumu nasıl
anlatacağım?”
Bin bir endişeyle listeye bakar sınav salonunu bulmak üzere ancak
gözlerine engel olamaz listelere bakarken, “kazanamadın” diyen arkadaşımın
hemen üstündedir adı kazananlar listesinde, üstelik liste sesli okunarak da
duyurulmuştur. …
Sınava geç de olsa alınacağını öğrenince bir nebze rahatlayan yüreği
listeden sınav salonunu bulur, gözetmene durumu yeniden izah eder ve ekler
kendisine ek zaman verilebileceğini söylemiştir yetkililerden biri. Ancak
gözetmen fazladan süre veremeyiz, 15 dakika sonra model kalkacak, ikinci konu
verilecek, çabuk ol der. Tam yerine geçecekken çizim için gerekli çizim
tahtasının olmadığını fark eder. Hemen koridora çıkar, 4. kattadır, rastladığı
ilk kişiye çizim için duralit nerde bulabilirim der, cevapsa aşağılara in bak
olur. Aşağıya inmeye yeltenirken spor giyimli ve gözlüklü bir beye rastlar,
sorun ne der.
- Duralitim yok ve ben sınava çok geç kaldım.
- Sen hemen yerine geç ben iner alırım
İnanamaz, Gelip beni bulabilecek miydi, sahi bakacak mıydı ki
düşünceleri ile yerime geçer. İki dakika geçmeden o bey duraliti eline
vermiştir bile. Hemen çizime başlar ama göz bebekleri bir denizin ortasındaymış
gibi su içindedir. Sanki model buzlu camın arkasındadır. Modele baktığı her anı
gözleriyle fotoğraflar. Süre bitmeden desenini yerleştirmiş, dondurduğu her an
içinde son çizgilerini atmıştır bile. İkinci konu verilmiştir, kısa bir aradan
sonra. Gözü iki sıra önüne ilişir, kazanamadın diyen arkadaşını görür, arkadaşı
da O’nu… Konuyu düşünür sonra O, düşüncesindeki kurguyu kağıdına aktarırken
arkadaşının kompozisyonuna takılır aklı, acaba konuyu anladı mı konuyu yanlış
ele alıyordu çünkü. Elinden gelse uyaracaktır ama gözetmenler göz açtırtmaz.
Sınav biter…Eve doğru yol alır, yol boyunca içinden O’nu sınava
yetiştiren ve öyle önemli bir toplantıyı kesen, ilk kez hız limitini aşan
Mehmet Öğretmene ve O’na duraliti nefes nefese getiren, 4 kat merdiveni inip
çıkan o adama dua eder. Muhtemelen müstahdemlerden biridir o adam, der.
Akşam olur. Sonuçların açıklandığı haberi gelir onu yoldan döndürüp
ikinci aşama sınavına girmesini sağlayan arkadaşından. “Kazandın.” Ama ne
inanıyor ne de sevinebiliyordu. Mehmet Öğretmen bu sefer kendi gözlerimizle
gidip bakacağız böyle olmaz diyerek üniversitenin yolunu tutarlar. Listelere
kendi gözleriyle bakar , kazanmıştır üstelik de ilkler arasındadır listede adı.
Ailesini arar, mutluluğunu paylaşır…
Okul bir haftaya başlayacaktır , kayıtlarsa iki gün
Sınav kaydını yapan ve onu sınava yetiştiren, Öğretmen aile ile okul
kaydını da yapar. Artık derslerini ve hocalarını öğrenmek için bölümüne doğru
yola koyulur… Bölüm içinde gezerken hocaların isimlerine bakar elindeki ders
programı ile birlikte. Kapı isimliğinde Yrd Doç. E.Y yazısını okur, açık
kapıdan içeri baktığında şaşkınlığını gizleyemez. Gördüğüme inanamaz. İçerde
oturan, O’nun müstahdem zannettiği, duraliti getiren Yrd. Doç. E.Y’dir. Hem
Bölüm Başkan Yardımcısı hem de Temel Sanat Eğitimi Dersi’ne girecek hocasıdır
meğerse.
(Gerçek yaşanmiş bir hikayedir)