Ali bey Denizlide yaşıyordu. Bir havlu atölyesi vardı. Atölyesinde her çeşit havlu üretiyor, yurt içi ve yurdışına satışlar yapıyordu. Durumu gayet iyi idi. Şükrediyor işleriyle meşgul oluyordu. Fazla sosyal hayatı yoktu. İşinden evine evinden işine giderdi. Allah ona hiç zorluk çektirmemişti. İşleriyle iyi ilgilenir kimsenin işine karışmazdı. İşinden arta kalan zamanını ailesine ayırır, çok fazla gezip dolaşmazdı.
           Ali bey bir akşam yine yorgun argın eve geldi. Haberleri izledi. Daha sonrada bıraz gazete okuyup yatmaya gitti. Gece saat 12 sıralarıydı. Tam uyuyacaktiki, komşu dairede sanki birisi çivi çakar gibi duvara vurmaya başladı. Ali bey bıraz sabretti. Fakat bu ses gitgide artıyor hiç durmuyordu. Hanımı;
-Sabret dedi durur bırazdan.
Ama komşu duvara bişe ile vurmaya devam ediyordu. Ali bey iyice rahatsız oldu. Kızarak yatakdan kalktı üzerini giyindi. Hırsli bir şekilde komşu dairenin kapısının zilini çalmaya başladı. Uzun uzun çalmasına rağmen kapı açılmadı. Tam dönüyorduki kapı açıldı. Daha kim ilduguna bakmadan, ali bey söylenmeye başladı.
- Siz ne biçim ınsansınız. Gecenin bu saatinde duvara çivi çakılırmı yada çekiçle vurulurmu. Ben sabah erken işe gideceğim. Sizde hiç saygı yokmu.  Diye sayarken baktıki kapıyı açan tekerlekli sandalyede genç bir bayan.
-Amca bir dakka beni dinle dedi.
Ali bey üzülmüştü. Çıkışmadan görseydi daha sakin olabilirdi.
Genç kız sözüne devam etti.
-Annem dururken düstü kalkamıyor. Ben bişe yapamıyorum. Sadece sizden yardım iştemek için duvara vurabildim. Kusura bakmayın. Ama annem hala yerde yatıyor. Ben ise hiç bişe yapamıyorum.
Ali bey
- Kızım neden 112 yi yada 155 polis imdat’ı aramadın ki. Cevap aynen şöyleydi.
-Amca bizim hiç telefonumuz olmadıki.
Bu laf  Ali beyi yıkmıştı. Hemen 112 yi aradı. Hanımını çağırdı ve eve girdiler. Yerde yatan bayanı kaldırıp oturtdurdular. Kendindeydi fakat kalkamıyordu. Ambulans geldi acile kaldırdılar. Şekeri yükselmiş. Bir saat sonra eve geldiler. Her şey iyiydi. Ama Ali beyi bir düşünce almıştı.
Ne iş yaptığını sordu bayana.
Hatice kadın
-Beyim yıllar önce bir trafık kazasında öldü.Kızım sakat kaldı. Ben bir başima kaldım. Geçinebilmek için Bir kaç evin temizliğini yapıyorum. Anca kiraya ve elektirik suya yetirebiliyorum. O yüzden bizim hiç telefonumuz olmadı. Kusura bakmayın sizi rahatsız ettik. Çok sag olun. Sizde olmasanız. Ben ne olacaktım. Kızım bişe yapamıyor. Çünkü yürüyemiyor’’ dedi
        Ali beyler konuşup ayrıldılar. Eve gelince Ali bey  Hanımına;
- Şu halimize bak. Komşumuzun kim olduğunu ne halde oldğunubile  bilmiyoruz. Onlar acili arayacak bir telefona sahıp deyilken biz yatıp mışıl mışıl uyuyoruz. Yazıklar olsun bize’’dedi
Hanımıda ona çok hak verdi. Sonraki gün ali bey bir telefon aldı. yüz kontur yükledi. Getirip sandalyedeki kıza verdi.
-Bu senin her ay yüz kontur ben alacam ve sen gerektiği gibi kullanacaksın. Biterse bana diyeceksin. Telefonum içinde kayıtlı’’dedi.
Sandalyedeki kız ama Ali amca dediysede. Ali bey alini kaldırdı ses çıkarma dercesine ve ekledi
-Anne ne söyle işten gelince bize ugrasın diyede tembih etti.
Hatice kadın işten gelince kızından bunları duydu çok mutlu oldu. Kalktı Ali beylere gitti. Ali bey;
-Çalıştığın yerlerle konuş işini biter oralardan ve en kısa zamanda benim atölyemde benim yanımda işe başlıyacaksın. Sana güzel maaş verecem. Bundan sonra sıkıntın olmayacak inşaallah’’ dedi
     ilerleyen günlerde hatice kadın Ali beyin yanında işe başladı. Sıgortası vardı maaşı güzeldi. Hastane masraflarıda artık sıgortadan dı. Çok çok mutluydu. Ali beye teşekkürler yağdırıyordu. Ali beyse
- Asıl ben sizlere teşekkür ederim. Ben sizden sonra çevreme komşularıma bakmayı öğrendim. Şımdi artık bütün komşularımı tanımaya çalışıyorum. Bana çok büyük bir ders oldu dedi.
     O günden sonra Ali bey bütün apartmandaki komşularını tanımaya özen gösterdi. Sonraki hayatı ise hem işinde hem de evinde daha güzel geçmeye başladı. Mutlulugu arttı. Mutlu etiklerini görünce dahada mutlu oldu. O günkü cümleyi ise hiç unutmadı.
‘’amca bizim hiç telefonumuz olmadıki’’

Halil Aktaş
( Hiç Telefonumuz Olmadıki başlıklı yazı Halil Aktaş tarafından 9.06.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu