Özkan bir şirkette muhasebeci olarak çalışıyordu. Her sabah
evinden çıkar iş yeri birkaç km ilerde olduğu için, işine yaya giderdi. O sabah kalktığında,
lüzümsüz bir nedenle eşi ile tartiştı ve evden eşine sinirlenerek, allaha ısmarladık
demeden çıktı. Asabı bir şekilde yolda yürürken her gün ilk gördüğü kişiye tebessüm
eden Özkan’ın yüzünden düşen bin parça oluyordu. İlk gördüğü kişi gecmiştı bile
Özkan selam bile vermeyi unutmuştu.
Dalgın dalgın giderken bir ses ‘’ne
o Özkan neyin var, böyle gidersen benide görmiyeceksin’’ dedi.
Dıkkatını topladıgında baktıki komşusu Hüseyin amca
Özkan özür dileyip yoluna devam etti. Yürürken önünde kaldırıma iki güvercin
kondu. Birbirleriyle o kadar güzel oynuyorlardiki adeta birbirini okşuyor,
kokluyorlardı. Özkan yaklaşinca uçtular fakat az sonra yine önünde konup birbirlerini
sevmeye devam ettiler. O yaklaşınca yine uçtular, daha sonra yine Özkanın önündeki
kaldırıma konup birbirlerine sevgi gösterileri yapıp opüştüler adeta. Özkan
birden durdu. Bu bana bir mesajdir dedi ve gerisin geri evin yolunu tuttu.
Eve vardı zili çaldı. Hanımı kapıyı
açtı. Ağlıyordu. Özkan’a yaşlı gözlerle baktı, bişemi oldu dedi. Özkan eşini öpüp
özür diledi. Seni üzdüm daha yolda işlerim ters gitmeye başladı ve geri döndüm.
Seni seviyorum. Ben şimdi gidebilirmyim dedi. Hanımıda çok mutlu oldu ve onu
mutlu bir şekilde yolcu etti. Özkan işe geç kaldıysada o günü çok mutlu geçti.
Ondan sonrada güvercinlere başka bir sevgi duydu hep. Akşama eve geldiğinde
sabah yaşadıklarını eşine olduğu gibi anlattı. Hele o güvercinleri hiç
unutmıyacağım dedi.
Yürüken eşinizin elini tuttuğuzda,
günahlarınız parmaklarınızın arasından dökülür gider.