Hiçbir çocuk gazoz kapağından çıkmaz ve hiçbir çocuk yalancı doğmaz. Tek sorumlu olan sorumsuz anne ve babadır. Çocuğa yetişme dönemi süresince verilip de tutulmayan sözler, o anı geçiştirmek için baştan savmaya yönelik aslı astarı olmayan yanıtlar ve açıklamalar çocukta verilen bir sözün tutulmamasının gayet doğal olduğunu çağrıştırır ve hiç farkında olmadan yalan söylemeye başlar.
Yemeğini ye seni sinemaya
götüreceğim, karnende zayıf olmasın sana vs vs alacağım, erken yatarsan şunu
alacağım, iğne olursan bunu alacağım gibi sözlerinizi realize etmez ve
arkasında durmaz iseniz topluma yalancı bir evlat yetiştirmeye ilk adımı atmış olursunuz, bu adımı geri almak hiç kolay olmayacaktır.
Seni leylekler getirdi yerine sessiz kalmak ya da gerçeklerden sapmadan ama her yaşın gereklilikleri filtresinde yavaş yavaş açıklamaya çalışmak çok daha evladır. Anne ve baba çocuğun ilk ve en önemli model insanlarıdır, hangi yanıt doğru hangisi geçiştirmek için veriliyor bunu ilk etapta algılıyamaz hepsini doğru olarak veri kabul eder ama zaman içerisinde örneğin öğretmeninden farklı bir açıklama duyunca beyni bunu sorgular ve genelde anne baba galip çıkar ki bu bir faciadır, öğretmenin ya da bir başka büyüğün haklı çıkması ise daha büyük bir faciadır, aileye duyulan güven sarsılır.
Bunu önleyebilmek çok ama çok basittir, çocuğunuza yerine getiremeyeceğiniz hiçbir söz vermeyeceksiniz, hasbel kader ağzınızdan çıktıysa da ne yapıp edip gerçekleştireceksiniz ya da bir şekilde çok sağlıklı yöntemlerle ikna edeceksiniz ama ikna da maalesef genelde yeterli olamamaktadır.
Bir an önce başınızdan ayrılması için geçiştirici yanıtlar vermeyeceksiniz, oturup tek tek açıklayacaksınız başkaca hiçbir rasyonel yönteminiz yok, olamaz da.
Konunun akışı gereği emir cümleleri gibi bir ifade tarzım oldu ama varmak istediğim nokta doğrunun tek olduğu ve başkaca alternatifimizin bulunmadığıdır. Sıradan gibi gözüken bu konu inanınız çok önem arz eder. Elbette pek çoğumuz bilgi sahibiyizdir bu başlıklarda ama ne ölçüde farkındayız ve uygulamaya yansıtıyoruz tartışılır diye düşünüyorum.
Saygılarımla
Mehmet Çağatay Ünlütürk