Dünyanın en güzel çiçeklerini sererim ayaklarının altına
Boş ver kırmızı halıyı.
Allah’ın emri, peygamberin kavli ile durdum hayaline.
Hiçbir zaman yarıda kesmedin namazımı.
‘Teşekkür ederim.
Uyanış, tutku sarmalıdır kollarına.
Yalanlar, salâvat getirirse yalnız kalırım.
Ne halt olduğunu bilmediğim çokça insanla iç içeyim.
Hepsinin sahip olmaya çalıştığı bir tek şey var, o da adamlığım.
Ben kalbimi koymuştum ortaya, bu kadar kırılmaya ne gerek vardı?
Koskoca tarih, bu nedenden eksiktir.
Anlatmaz hiçbir tarih kitabı, yıllarca seni aradığımı.
Gücenmiyorum, ey Fatih’in kızı…
Hala arıyorum seni.
Sürgünlüğümün mesafesi ile boy ölçüşmedim hiç.
Amma dediğim gibi uzun bir zaman oldu.
İniltilerinin içimi çıra gibi yaktığı horultularda
Kalbime nakş edilmişsin.
Ne kadar yorulsam da, hayalinin titrekliği ile başlıyorum koşmaya.
Tıkanmıyor ne nefesim ne de nefsim.
Öylesine kavi bir duruşun var ki
Seni bulana dek, kimsenin ellerinden tutup yürümem!
Hayalinin karşısında yanar Kız Kule’sinin ışıkları.
Saçların savrulur pencerelerden, sevinirim.
Sonra Beyza olur sürgünlüğümün adı.
Hayatın nadasında yazılır uğruna şiirler.
Heybeli’nin narasında kifayetini bulur dizelerim.
Ey Fatih’in Kızı;
Varlığı varlığımı sultan eyleyen, zevcem, kadınım, hercaim
Aşk adı altında, günah ekilen toprakları bereketinle süsledim.
Son nefesimi verdiğimi düşündüler çokça.
Kimse bilmiyordu ki; iflahımda seni soluyan bir can ile uyanıktım gecelerce.
Hiç görmediğim sana, sahip olduğum zamandan bu zamana
Hayat ne ile gelirse gelsin güldürmedi “özlem dolu yüzümü”
Bu değil derdim.
Çünkü Hz. Mevlana’nın
Parende sini, Şems’ini beklemesi gibi
Kana kana bekliyorum seni.
Gün gelecek, Halvet Odalarının kapıları açılacak.
İşte o vakit öldüğümü düşünen herkes
Beni anlayacak…
Bizi kıskanacak…