Defne Yaprağı-1-
İki saat oldu yola revan olalı.Yol da yol olsa bari.On beş saatlik, konforlu asfalt yoldan sonra,stabize tozlu topraklı yolla cebelleşmek yordu bedenimizi. Yol dar ama trafik gani.On teker,kırkayak,kamyonet ne varsa bu yolda.Bizi de bu yola revan eden,Adana Nakliyeciler Sitesinden Alirıza abi.Yılların Nakliyecisi Alirıza abi; Hoş sohbet, halden yoldan anlayan eski kulağı kesiklerden bir adammış.Önce telefonla sorduk;
-Abi ben Memet! Hatırlarsan on gün önce biber yüklemiştim senden.Nam’ı diğer Dadaş Memet
-Ha hatırladım! Önce söylesene Dadaş diye
-Abi var mı bişeler ?
-Var var! Hemen çık gel...
-Abi yük ne?
-Defne Yaprağı..
-Hıı ne yaprağı?
-Olum sen çık gel anlatırım,telefonla olmaz !
-Tamam abi!
Yıllara dayalı dostluğumuz şimdiye kadar kesintisiz devam etti.Haftada iki kere yüzyüze görüşürüz.Telefonla da sık sık ararız birbirimizi.Yine Memet arıyordu.Telefona aceleyle baktım.Her zaman ki güzel şivesiyle hızlı hızlı konuşmaya başladı.
-Abi, hani diyirdin ya, Adani’ye yüh bulursan beni de al diye.Şimdi yüh aldım.Ahşama yola çıhacam,müsaitsen gel gidah...
-Çok iyi olur Meme’dim.Zaten yıllık izindeyim.İlaç gibi gelir bu iş bana.
Beraberce güzel bir yolculuk yaparız.Vallaha sana ne kadar teşekkür etsem az.
-Olur mu ağabegi! İt’in olsun kamyon,her zaman başım üstünesen...
-Sağol yiğidim bilmez miyim,sen de öylesin!
Erzurum’dan iş bulma umuduyla İzmir’e gelmesinin üzerinden onyedi yıl geçmişti Memed’in. Onyedi yıldır, gurbet ellerde ekmek peşine koşturan milyonlarca gurbetçiden biridir. Tam bir anadolu yiğidi.Tuttuğunu koparan,haksızlığa gelmeyen,kimsenin hakkını yemeyen, merhametli,dürüst bir dadaş. Tanışmamız da hayli ilginç olmuştu.Görev icabı çıktığım yolculukta arabam arızalanmış,yolda kalmıştım.Sonra, otostopla bindiğim kamyonunda tanıştık.Onbeş yıldır da ailecek görüşürüz.
***
İzmir Nakliyeciler Sitesinden yola çıktık.Kırkayak BMC kamyonu gayet konforlu gözüküyor.Altlı üstlü iki kişilik yatak bile var.Marketten ne var yoksa nevale almış doldurmuş sandıkları.Böylesi yolculuğa can kurban.İzmir,Uşak,Afyon,Konya derken Adana/Pozantı’ya kendimizi yorgun vaziyette attık.Girişte sağlı sollu kamyoncu lokantaları mevcut.Kamyoncu; yemeğin en iyisini yermiş,kaliteli ve taze olmalıymış.Yoksa o mekana bir daha gitmezmiş.Mekandan içeri girdik.İzzet ikram o biçim.Hayatımda yediğim en güzel Adana kebabıydı.Peşinden keçi etinden yapılmış güveç off off! parmaklarımı yedim.Peşinden bir de dökme kadayıf ki sormayın. Meğer şimdiye kadar,imitasyon yemek yiyormuşuz da haberimiz yokmuş.Yemek esnasında Memet’e takıldım.
-Dostum! Böyle izzet ikram olursa, peşinden ömrü billah ayrılmam haberin olsun.
- Başım gözüm üstüne ağabegi! Bunnar ne ki, seni hele Tarsus,Hatay ve Mersin’e götürecem.Vayy anam vayy! O zaman seyret gümbürtüyü...
Gülüştük.Hayatımın renkli ve farklı karelerinden birisi sahnede ki yerini bir bir alıyordu.Hiç bitmesin dediğim zaman dilimlerini yaşıyorum.Sonra,kamyonda ki yükümüzü indirmeye Hal’e gittik. Kırmızı biber, buralarda pek revaçta.Daha kamyondan indirmeden satıldı. Küçük kamyonetler sırayla yanaştı, yüklerini aldı ve gittiler.Paramızı sayarak aldık.Sonra,Adana Nakliyeciler sitesine gittik. Alirıza abi’nin ofisi;Kırık dökük dört sandalye,bir masa ve telefon.Bütün işini onlarla yapıyor.Giren, çıkan,soran; kum gibi kaynıyor küçücük ofis.Memet’le ofise girdik.
-Selamun aleyküm Alirıza abi,nasılsın? Hani şu biraz önce telefonla aramıştım ya,Dadaş Memet.
Boynundan asılı gözlüğünü, titrek elleriyle takmaya gayret etti.Altmışın üstünde gösteriyordu.Sıcaktan,gömleğini çıkarmış,atletiyle oturuyordu.Bir elinde pötikare mendili,devamlı yüzünü siliyor,hem de konuşmasını sürdürüyordu.Gözlüğünün üstünden bize doğru bakışlarını fırlattı.
-Hımm!Hatırladım! Hoş geldiniz.
-Hoş bulduk!
Hemen telefona sarıldı.Karşısında ki muhatabına durumu özenle ve özetle anlatmaya gayret gösterdi.Konuşmanın sonunda;
-Tamam! Hemen gönderiyorum. dedi.
Konuşması bittikten sonra,gözlüklerini çıkardı. Masasında duran soğuk suyu iştiyakle kafasına dikti.Ağzını sildikten sonra;
-Ne içersiniz?
-Çay ve su
Siyah güneş gözlüklerini çıkaran Memet,kendine has şivesiyle konuşmaya başladı.
-Ağabegi, yüh ne demiştin?
-Defne yaprağı
-O ne ağabegi?
-Bildiğin ağaç dalı ve üzerindeki yaprakları
-Ağabegi bu nasi bir ağaç ki?
Öğretmenvari tavıra bürünen Alirıza abi,tekrar gözlüklerini taktı ve anlatmaya başladı;
-Onun yaprakları değerli.Kozmetik sanayinde ve yemeklerde kullanılır.Itırlı ve güzel kokuludur.
-Ha,annamişem! Nereden,nereye,kaça götürecem?
-Kadirli’nin yirmi kilometre uzağında orman köyü.Yükü oradan alacan,İzmir/Torbalıya götürecen.Parası, herkese neyse sana da o.
-Tamam abi,anlaşıldı.
Adres kağıdına, iş verenin telefonunu yazdı ve yola koyulduk. Zorlu ve tozlu yollardan geçerek köye vardık.Köyün girişinde yolun geniş kısmına kantar kurulmuş,etrafına defne yaprağı dalları öbek öbek yığılmıştı.Bize verilen kağıtta, üçüncü sırada olduğumuz yazıyordu.Kamyonu, biraz yukarıda dağın yamacına gölgeye park ettik.Her bir kamyon, üç saate yüklenirmiş;bu demek ki akşam beş’e doğru bize sıra gelirdi.Önce,aldığımız nevalelerden kurulu mükellef bir sofra kurduk.Toprağın üzerine serili gazetelerin haberlerini okurken,küçük tüpte kaynattığımız çayı bir yandan da yudumluyorduk.Sonra,defne yaprağı emekçilerinin yanına gittik.Yükleme yapanlar dört kişi,bir önceki kamyonu yüklemiş gölgelikte dinleniyorlar.Diğerleri,dik kayalarla bezeli ormanlık alanın içinden kestikleri yığınları sırtlarında aşağı indiriyor,diğer bir kafile ise araçlara istif ederek menzile gelmesini sağlıyorlardı.Selam verdik ve oturduk.İşverenle tanıştık.Etraftan sesler geliyor ama kimseler görünmüyordu.Dikkatli bakınca,dallarının kesildiği anlaşılıyordu.Her biri yaklaşık yetmiş kilo gelen yığınlardı kesilen dallar. Terlemiş kara yağız yüzlerin sahibi bedenlerde birer birer yolculuk hazırlığı yapıyordu.Gelen yığınlar, önce kantarda tartılıyor sonra öbekler halinde istifleniyordu.
Dik kayalıklarla iç içe kızılçam ve defne ağaçlarıyla bezeli Kadirli/Çampınar köyünün böğrüne yaslandığı dağlar...
Manzara doyumsuz,bir tarafta şırılşırıl akan deresi,dağlarından kaynayan gözeleriyle doğa harikası cennet köşesi bir yer. "Bol oksijen çarpmasa bari " diyorum kendi kendime.Temiz havaya pek alışık olmadığından ciğerlerim kıpır kıpır.Gözüme dinlenmek için defne yapraklarının üzerine uzanmış olan işçi takılıyor.Pek bi zayıf ve çelimsiz.bir elinde tütün torbası,diğerinde sigara kağıdı,özenle sigara sarıyor.Adımlarımı sıklaştırıp aralarına katılıyorum.
-Selamunaleyküm arkadaşlar
Sağ böğrü üstüne uzanmış diğer üç arkadaşıyla beraber toparlıp ayağa kalkan Seyfullah; herkesten önce davranarak selama mukabele etti;
-Ve aliyküm selam ağabegi,hoş gelmişsiz bre
Kendine has konuşması o kadar içten ve sıcak ki; insanı içine çekiyor.Bu sıcak karşılamaya sıcak cevap vermek gerekir.Direkt onlara doğru giderek ellerini sıkıp yanlarına oturdum.
* Defne Yaprağı 2 ve son bölüm yarın inşallah
(
Anılarım-acılarım / Düşlerim-gülüşlerim başlıklı yazı
Arzeni tarafından
7.09.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.