Fütursuzluğa uğrayan düşlerin içine dikilen umutsuzluk heykelleri, sancaklarda parlamaya devam ediyor.

Yaşanmışlıklara bürünen hatıralar, gözlerimin önünde, yarınları sanki toprağa defin ediyor.

Korkuyorum ve korkularımın içinde ayakta kalmaya çalışan adamlığıma istinaden, garip resmiyetlere bürünüp saklanıyorum derinliklere.

Yaprakların sararması gibi gözlerimin altında oluşan morlukların üzerindeki yağmur taneleri, temizlemeye çalışıyor tenimi.

Kendimi olmazlara sığdıran tutarsızlığımla, olur hayat yaşar gibi avutuyorum çevremdekileri.

Alüminyum folyo içinde saklanan yüreğim dıştan parlak gözükürken içten içe yiyip bitiriyor kendini.

Eksiliyorum…

Saç tellerimden başlayan tutarsızlıklar, ayaklar altına inip ezilmeyi seçiyorlar.

Uçan zamanların içinde hala aynı kalmanın onurunu yaşarken, verdiği acıya tahammül etme çabası içerisindeyim.

Daha ne kadar dayanabilirim bilmiyorum…

 

 

Beni süper kılan meziyetlerin içinde, insanların sahtelikleri ve güvensizlikleri, yerle bir etmeye yetiyor da artıyor prestijimi.

Gereksiz avuntular bağışlayıp, susturmaya çalışıyorum içimdeki dengesizlikleri…

Kendimi çıkmazlara sığdıran ritüellerin içinde, yükseklere çıkıp yukarılardan izliyorum çaresizliğimi…

Sualsiz susuşmalara bürünüp, bir kapının gıcırtısı ile bozuyorum sessizliğimi.

Manipüle edilmiş heyecanlarım boşluğumdaki tuhaf sancılarla ruhumu okşamaya devam etmekte.

Kırık yarık yolların ortasına uzanmış başımı gökyüzüne kaldırıp, gözlerimdeki derin bakışlarda aramaktayım huzuru.

 

Bekliyorum…

Megaloman bu hayatın içinde, devasa starlar arayıp kurtarmaya çalışıyorum kimsesizliğimi.

Milyonların içinde kaybolan starlarım, ruhumun yalnızlıklara bürünmesine sebep olurken, karanlık odalarda saklıyor hürriyetimi.

 

İçimde büyüyen devinimlerim aklımı karıştırmaya devam ediyor.

Beynimdeki bütün kelimeler havalarda.

Susma ve konuşma eylemini aynı anda yerine getirmek isteyen dudaklarım; öylesine kurudular ki, çatlayan yerlerde duran yaralar kabuk tutmakta ısrarlı sanki…

Yolunmaya yüz tuttukça kabuklar; tekrar kanıyor yaralar ve dayanılmazlara bürünüyor hayat.

 

Bir Avuç hüzün ektim yüreğime…

Sanki avuçlarım büyüdü ve gönlüme sığmadı hüzünlerim…

Sahteleşen zamanlar, karamsarlık iklimleri üzerinde etkisini gösterirken, hala ayakta olan kişiliğim, ßu garip hüzünlerden tırsar oldu…

 

Amma velâkin:

 

Işığın yansımış hali ile aynada gördüm yüzümün gevrekliğini, sıkışa kaldı kirpiklerim göz bebeklerim arasına.

İşte o noktada umut doğdu odama.

Yirmi ikilik tavırlarım nasıl büyüdüler anlatamam bunu insanlara…

İçimde bir yerlerde beliren isimsizlikler anlam kattı sanki bu kış sendromlarına.

Ben değiştim, yenilendim, en mükemmel markanın en pahalı parçası gibi satabilirim kendimi...

Yaşadıklarım ve yaşayacaklarım sayesinde erkenden yaşlandım sanki.

Saçlarımın üzerindeki siyah gözüken aklarla, tenimin gergin olan yerleri ile taş çıkartıyorum şimdi doksan yaşındaki varlıklara…

Çünkü ben biliyorum...

“Huzursuzluklara katlanmak mümkün değil, benim derdim senden, senin benden eksik değil…”

 

Emrah...

Her Hakkı Saklıdır

( Düşürülüş başlıklı yazı Emrah Saglam tarafından 23.09.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu