"Karlı kayın ormanında yürüyorum geceleyin"
Bu şarkı seni uyuturken söylediğim ninniydi sevgili çocuğum.
Şarkıyı sonuna kadar söylemeden kesinlikle uyumazdın.
"Karlı kayın ormanında
yürüyorum geceleyin.
Efkârlıyım, efkârlıyım,
elini ver, nerde elin?
Ayışığı renginde kar,
keçe çizmelerim ağır.
İçimde çalınan ıslık
beni nereye çağırır?
Memleket mi, yıldızlar mı,
gençliğim mi daha uzak?
Kayınların arasında
bir pencere, sarı, sıcak.
Ben ordan geçerken biri :
"Amca, dese, gir içeri."
Girip yerden selâmlasam
hane içindekileri.
Eski takvim hesabıyle
bu sabah başladı bahar.
Geri geldi Memed'ime
yolladığım oyuncaklar.
Kurulmamış zembereği
küskün duruyor kamyonet,
yüzdüremedi leğende
beyaz kotrasını Memet.
Kar tertemiz, kar kabarık,
yürüyorum yumuşacık.
Dün gece on bir buçukta
ölmüş Berut, tanışırdık.
Bende boz bir halısı var
bir de kitabı, imzalı.
Elden ele geçer kitap,
daha yüz yıl yaşar halı.
Yedi tepeli şehrimde
bıraktım gonca gülümü.
Ne ölümden korkmak ayıp,
ne de düşünmek ölümü.
En acayip gücümüzdür,
kahramanlıktır yaşamak :
Öleceğimizi bilip
öleceğimizi mutlak.
Memleket mi, daha uzak,
gençliğim mi, yıldızlar mı?
Bayramoğlu, Bayramoğlu,
ölümden öte köy var mı?
Geceleyin, karlı kayın
ormanında yürüyorum.
Karanlıkta etrafımı
gündüz gibi görüyorum.
Şimdi şurdan saptım mıydı,
şose, tirenyolu, ova.
Yirmi beş kilometreden
pırıl pırıldır Moskova... "
Nazım Hikmet RUN
14 Mart 1956,
Moskova, Peredelkino"
Sonra birden nefes alışın düzgünleşince uyuduğunu anlardım. İşte o zaman bir süre seni seyrederek yanından ayrılırdım.
Genelde anneler ninni söyleyerek uyutur bebelerini, ama bazen babalarda söyler. Ben bu şarkı ile seni uyutmayı çok severdim.
Bazen inat edip uyumazdın. Aynı şarkıyı bir kaç defa söyler ancak uyuturdum.. Tam yanından ayrılırken tekrar ağlamaya başlardın.
"Yine mi?" derdim, içimi çekerek ve başımı kızgınlıkla iki yana sallardım.
Sense bana bakıp, tatlı tatlı gülümserdin "Bir daha söyle!" Der gibi .İşte o zaman akan sular durur.
Küçücük kızgınlığım geçi verirdi.
Yetişkinlerin sorumluluklarla dolu dünyasında ara sıra yeter artık desek de,ne güzel şeydir çocuğuyla uğraşmak. Onu uyutmak. Karnını doyurmak.. Birlikte oyunlar oynamak.
Galiba yine efkarlıyım bu gece. "Elini ver nerde elin? ". Dercesine geçmişe doğru yolculuğa çıktım..
Şimdi gençliğim memleketten de yıldızlardan da uzak. Ama seninle aramızdaki sıcak pencere hiç kapanmadı. Kapanmayacak...
Sevgili çocuğumu, gonca gülümü yedi tepeli şehrimde bıraksam da. Ölümden korkup ölümü düşünsem de o sıcak pencere halen ardına kadar açık.
En acayip gücümüzse eğer, kahramanlıksa yaşamak, öleceğimizi biliyorsak, mutlaksa ölüm mümkün mü korkmamak?
Var mı ölümden öte köy?
Hayatın bu kaçınılmaz gerçeğine rağmen ben yaşadıkça ve sen bana baba
dedikçe... Nasıl karanlıkta etrafımı gündüz gibi görmem ki?
Belki bir kaç yıl içinde bana bir torun vereceksin.
Ama sevgili yavrum anneden ayrı olduğum için o torun sevgisini hanemde tadamayacağım.
Ancak beni ziyarete geldiğinizde, ya da ben geldiğimde öpüp koklayabileceğim onu...
Aslında aynı şarkıyı ona da söylemeyi çok isterdim.
İçimi rahatlatan bir şey var yalnız. Senin o şarkıyı çok iyi ezberlediğini, daha çocukluğunda peltek dilinle söylediğini biliyorum.
Eminim ki benim yerime çocuğuna o şarkıyı baban gibi söyleyerek uyutacaksın torunumu.
Ve ayrıca bütün bu güzel duyguları bana tatdırdığın için sana çok teşekkür ederim
sevgili çocuğum.
Mehmet Fikret ÜNALAN
(
Ninni başlıklı yazı
MehmetFikret tarafından
16.10.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.