Güneş ışığının hiç böyle süzülüp
geldiğini görmemiştim sık ve oldukça uzun balta
görmemiş ormandaki ağaçların arasından.
Işınlar ormanın
derinliklerinde akıp giden berrak suyun içinde ışıldıyor saten berrak olan ırmaktaki suyu daha da
berrak hale getiriyordu.
Kırmızı benekli Alabalıklar akıntıya
kürek çekerken seyrine doyum olmaz bir manzara oluşturuyordu. Doğal ortamında yaşan hiç o kadar kırmızı
benekli alabalık görmemiştim o güne kadar.
Neredeyse elimi uzatsam tutuverecek
gibiydim, ırmağın kenarına oturmuş onları hayran, hayran seyrederken.
Kaçmıyorlardı insanın ne olduğunu bilmeyen bir
görüntüleri vardı buz gibi berrak suyun içinde oynaşırlarken.
Oysa yanımdaki benim için ve arkadaşlarım için balık avlamaya gelen Osman
arkadaşım, yanındaki sepetini neredeyse
doldurmuştu oltayla tuttuğu alabalıklardan.
Osman’la aramızda konuşmuyorduk o sessizce balıkları tutuyordu ben de doğanın ve beyaz köpükler
çıkararak akıp giden suyun sesini dinleyerek Osman ‘n işini bitirmesini
bekliyordum.
Etrafımız yemyeşil otlarla ve gökyüzündeki güneşi görebilmek için adeta birbirleriyle
yarışan çam ağaçları ile kaplıydı.
Balık tuttuğumuz ırmak kenarında ise, yine bir
o kadar sık ve yine bir o kadar yeşil yapraklı ağaçlar vardı. O güne kadar
böyle güzel bir orman görmemiştim. Etrafımızdaki karaçam ağaçları desen, bir tarih gibi karşımda duruyordu. En az iki
üç kişi kollarını açsa çamın etrafını çevirse, eller birbirine
kavuşmayacak kadar’ da kalındı.
Bir ara bir çıtırdı duydum ormanın içinden başımı sesin geldiği tarafa doğru çevirdim. Bir de ne
göreyim o güne kadar hiç görmediğim üç beş adet siyah gözlü koca, koca çatal boynuzları olan geyikler ormanın içinde bizden habersiz
gelmişler otluyorlardı.
Kaçmalarından korktuğum için yavaşça yanımdaki arkadaşıma dokunarak işaretle onları gösterdim. O da bana sessiz
ol der gibi işaret ederek sessizce beklememi
ve onlara görünmeden sessizce izlememi işaret etti.
Osman bulunduğumuz ormanın yakındaki, bir köydendi oraları çok
iyi biliyordu ormanın içinde geyiklerin olduğunu bildiğinden o bunu hiç önemsemedi hiçbir şey olmamış gibi balık tutmaya devam etti.
Ben ise hayatımda öyle güzel bir ormanda tabii
ortamı içinde onları görünce heyecanlanmıştım.
Geyikler bir müddet yayıldıktan sonra, ne sezdiler
ise bir müddet sonra ormanın derinliklerinde kayboldular.
Ben o yıl yaz ayında üç beş kuruş okul harçlığımı çıkarmak için bulunduğumuz yere yakın bir başka ormanda ağaç kesen işçilerin başında görevli memurlara yardım ediyordum. Balıkları o
akşam hep beraber yemek için tutuyorduk.
Osman arkadaşım da, yine bizim ekip de
görevli
bulunduğumuz köyden olan ormanda görevli
bir yangın bekçisiydi.
Osman’la beraber tuttuğumuz balıkları o gün alarak bu güzel ormandan çıkıp köydeki akşamları kaldığımız yere döndük ve Akşama ormandan yorgun gelen
diğer iş arkadaşlarımıza akşam yemeği için kızartıp hazırladık.
Aradan yıllar geçmişti. Sanırım yirmi yıldan fazla oldu aradan
geçen zaman ben bir vesile ile yine aynı köydeydim ve aynı yerleri aynı ormanı
merak ediyordum.
Köyden birilerine o yeri sorunca ve geçmişteki bu anlattıklarımı anlatınca bana vazgeç hiç görme
daha iyi dediler. Meğer o benim içinde geyiklerin gezdiği alabalıkların suyun
içinde neredeyse elle tutulabilecek kadar çok olduğu ormanın artık yerinde yok olduğunu yandığını duyunca gözlerim yaşarmıştı.