Hüseyin E
Kendisi
aslen Diyarbakır’ lı olan, şişman yapılı tam bir
toprak ağası görünümündeki Hüseyin efendi varlıklı
biriydi. Evleri vardı arabaları vardı, maaşı vardı olması geren her şeyi vardı onun olmayan tek şeyi ise huzuruydu.
O da yanlış bir evlilik yapmış olmasındandı.
Bu
Hüseyin Efendi zamanında nasıl olduysa talihsiz bir akraba kızıyla evlilik
yapmıştı. Sonradan görme akraba köylü
kızı eşi, kısa
zamanda varlık içinde yaşarken lüx yaşama alışmıştı.
İçinde bulunduğu ona
göre bu baş döndürücü varlık onun başını döndürmüştü. Kadın Hüseyin efendiyle evlendikten
birkaç sene sonra kadınlar arasında dostlar edinerek kumara başlamıştı ve Eşi Hüseyin efendiyle pek ilgilenmez
olmuştu.
Hüseyin,
efendi akraba kızı olan bu karsının bu kötü alışkanlığına mani olamayınca kendi kendini yiyordu ve
huzuru başkalarında başka
yerlerde başka kimselerde aramaya başlamıştı.
Karısı
akraba kızı olduğundan ondan ne boşanabiliyordu
ne de boşanma lafı edebiliyordu. Çünkü onların
törelerinde evlendikten sonra boşanma
denen bir olay olamazdı.
Evinde
huzuru bulamayan bizim iri yapılı göbekli Diyarbakır’ lı Hüseyin efendi,
kendisine ilgi göstermeyen karısı yüzünden evini terk ediyor gidiyor sağda solda
edindiği başkasının parasını
yemekten hoşlanan içki dostlarıyla bir araya gelip
meyhanelerde yiyip içiyordu.
Hüseyin
efendinin zamanla bir erkek bir de kız çocuğu oldu. Çocuklar
büyüdü ama büyüdükçe hep annesinin tarafında olan onlara göre sarhoş babalarından uzak, babadan daha çok annelerini
seven çocuklar olmuştu.
Babaları
bu arada içkiye alıştığından onu pek sevmiyorlardı. Oysa onlar, babalarının içkiye
nasıl ve niçin alıştığını
bilmiyorlar olayın bu tarafını hiç düşünmüyorlardı.
Bu
durum da Hüseyin efendiyi kahrediyordu. Bir gün Hüseyin Efendi kendi kendine bir
karar verdi. Artık çocuklarının bile sevmediği bu yaşadığı evi terk edip başka bir
yerde yaşamayı düşündü.
Yaşadığı yerdeki yaptığı işini gücünü artık büyümüş olan oğluna bırakarak başka bir şehirde
huzuru aramaya başladı. Çoktandır hayalini kurduğu küçük bir Ak deniz kasabasına gelerek tek başına yerleşti artık tek başına bu küçük kasabada yaşayan
biriydi.
Hüseyin,
efendi zaman içinde burayı daha da çok sevdi eşinden çoluk çocuğundan uzak
bu sahil kasabasında yeni dostlar edindi ve o dostlarıyla günlerini geçiriyordu
artık.
Her
sabah kalkıyor, kendi elleriyle hazırladığı kahvaltısını güneş alan
denizi gören evinin balkonundaki manzara
karşısında huzur
içinde yapıyordu. Öğlen olunca da, giyinip kuşanıp süslenip sahile inip zamanını
kendi gibi yalnız yaşayan orada dost edindiği yeni dostlarıyla
bir deniz kenarındaki kafede çay içerek sohbet ederek geçiriyordu.
Evini
yurdunu terk eden bizim bu, Hüseyin efendi varlıklı olduğu kadar
bonkör de olduğundan bulunduğu bu
yeni yerde, yeni dostlarla yemesini içmesini seviyordu. Elinde avucunda ne
varsa onları, onlarla paylaşıyor
beraber yiyorlar ve beraber içiyorlardı.
Onun bu
alışkanlığı, çevresindeki dost sayısının da
yavaş, yavaş artmasına
neden olmuştu.
Çevresindeki
bu dostlarının içinde para avcısı dul kadınlar, aylaktan geçinmeye çalışan
erkekler, kimleri ararsan vardı.
Bir gün güzel
bir kadın Hüseyin efendiyle önceden tanışmış olan başka bir
arkadaşıyla Hüseyin efendinin yanına
çıka geldi oturdu.
Bu güzel
alımlı dul kadın, Hüseyin efendinin namını duymuştu ve onu
gözüne kestirmişti.
Kadın
duldu ve çok güzeldi. Uzun boylu iri can yakan eşek gözleriyle insanı etkileyen bir esmer
güzeliydi.
Önce
sıradan konuşmalar başladı hal hatır soruldu derken, sonra yavaş, yavaş bu kadın Hüseyin efendiyle dostluğunu
ilerletti.
Onun
gibi dul olmasa’ da dul sayılan en azından kendini öyle gösteren bizim Hüseyin
efendi de, bu kadının görsel güzelliğinden çok
etkilenmişti. Kadına iltifatlar ediyor ikramlarda bulunuyor
onu çok beğendiğini kadının
iri gözlerinin içine bakarak belli ediyordu.
Artık
kadın Hüseyin efendinin gündüzleri ayrılmaz bir parçası olmuştu. Her
gün öğleden
sonra aynı yerde
buluşuyorlar,
aynı yerde beraberce yiyorlar içiyorlar sohbetler arasında geleni gideni
denizin güzelliğini havasını
soluyarak seyredip akşamı yapıyorlardı.
Aslında evini
yuvasını terk etmiş kaderine küsmüş olan bizim
Hüseyin, efendi başlangıçta kötü düşünceli biri değildi. Onunki
sadece hoşça bir vakit
geçirmek zamanını aradığı
mutluluk içinde geçirmek evinden yuvasından kaynaklanan içindeki derdini
tasasını bir nebze olsun unutabilmekti.
Fakat Hüseyin,
efendinin yeni tanıdığı bu güzel
dul kadının iri siyah gözlerinin yaktığı ateşin altında
yatan ise, günahkar dayanılmaz bir arzuydu ve bu durum Hüseyin amcayı etkisi
altına alıyordu.
Bu
arzuyu bakışlarıyla Hüseyin, efendiye aktarmakta usta
olan, parmakları kınalı kadın, bir rakkase kıvraklıyla Hüseyin amcayı çok kolay
etkilemişti.
Alevler
Hüseyin amcayı sarmıştı, söndürülmesi güç bir hale
gelmişti. Artık
Hüseyin efendinin de ruhunda zapt edilmesi güç istekler dolaşmaya başlamıştı.
Yine bir
gün manolya ağaçlarının gölgelediği sahildeki
bir gazinoda oturdular yediler içtiler eşsiz güzellikteki manzaranın içinde birbirleriyle sohbet
ettiler.
Vakit akşam olmuştu evlere
gitme zamanıydı, birlikte evlerinin bulunduğu yere
doğru yürüdüler. Aynı mahallede oturuyorlardı,
kadın Hüseyin efendinin bulunduğu sokağın birkaç sokak ötesinde oturduğunu söylüyordu.
Hüseyin
efendinin evinin önüne gelince durdular ne kadının ne de Hüseyin efendinin
orada ayrılmaya niyeti vardı.
Kısa bir
düşündükten
sonra birlikte Hüseyin
efendinin yaşadığı eve girdiler.
Kadın
dul Hüseyin, efendi de en az dul gibi evde tek başına yalnız yaşadığından ev kirlenmiş biraz
da tozlanmıştı.
Kadın
yardım bahanesiyle evi temizlemeye çalışırken ev sahibi Hüseyin Efendi de
bir taraftan ona yardım ediyordu. Temizlik sırası artık mutfağa gelmişti. Mutfakta
günlerdir yıkanmamış kirlenmiş tabaklar
üst üste yığılı tezgâhın üzerinde temizlenmeyi
bekliyordu.
Kadın tabakları yıkamaya çalışırken ona yardım eden içinde zapt edilmez arzuların dolaştığı Hüseyin
efendinin eli kadının tenine değdi.
Artık
ten tene değil ruha değmişti. Ten orada
en muhteşem
rahatlığı hissetmeye başlamıştı.
Çoktandır
böyle bir çılgınlığı yaşamamış, sevişmeye
hasret iri yapılı dev vücut, bir müddet sonra, bir anda bir çuval gibi yere yıkılıverdi
mutfağın orta yerine serilip kalmıştı.
Kadın korkmuştu.
Hiç düşünmeden içindeki korkuyla kendini sokağa attı ve evine hiçbir şey olmamış gibi
gitti temizlendi yattı.
Aradan
iki gün geçmişti kadının içinde korku ve biraz da şüphe hala duruyordu. Hüseyin amcadan
haber alamayan kadın, onu merak ediyordu kalktı giyindi kuşandı süslendi
tekrar Hüseyin efendinin kaldığı evin yolunu tuttu eve vardı.
Önce kapıcıdan
onu sordu, kapıcı iki gündür hiç görmediğini söyleyince kadın kendisinin de
merak ettiğini söyleyerek
evin kapısını polis çağırarak açtırdılar.
Polis
Hüseyin efendiyi mutfakta yerde belden aşağısı çıplak hırıltılar içinde nefes alıp yatarken bulmuştu.
Hüseyin,
efendi halen sağdı beyin
kanaması geçirmiş düştüğü yerden kalkamayınca iki gün aynı yerde birinin kendini bulmasını beklemişti.
Derhal
onu oradan alıp hastaneye kaldırdılar ama çok geç kalınmıştı kurtarmak mümkün değildi, üç
beş gün
sonra da Hüseyin efendi hastanede öldü.
Hüseyin,
efendi hastanede iken haberi alan başka yerde
yaşayan çocukları eşi yanına gelmiş durumu
görmüşlerdi.
Polis
Hüseyin efendinin arkadaşlık yaptığı zamanlarını beraber arkadaş olarak geçirdiği bu
kadından bazı şüpheler
ettilerse de kadın hakkında geçerli delil olmadığından, kısa bir tutukluluk
halinden sonra bu dul kadın serbest bırakılır Fakat
Bir
hayat kısa bir zevk uğruna böylece son bulur.
26 Kasım
2012