Yüksek kaliteli yaşamın ve yüksek kaliteli bir insan olmanın en önemli faktörlerinden biri de, mutlu olmaktır. Mutlu insanın metabolizması endorfin, melatonin ve seratonin gibi mutluluk ve sağlık hormonları üretir. Mutlu insan, sevinçli, hoşgörülü, affedici, coşkulu, heyecanlı, çalışkan, üretken, yaşama bağlı, pozitif düşünen ve beden dilini harika kullanandır. Mutlu olmanın en büyük şartı, hiç karşılık beklemeden, ama, karşılığının fazlasıyla geleceğini bilerek, sürekli çevreye güzel ve kaliteli eylem ve sonuçlar sunmaktır. Mutlu olmak, beşeri ilişkilerimizin kalitesini ve   seviyesini sürekli olarak yükseltmektir. Yani, mutluluk sermayesi hesabımızı devamlı olarak doldurmaktır. Harcayıp da, doldurmaz isek, mutluluğumuzun ve beşeri ilişkilerimizin iflas edeceği kaçınılmazdır.

Haklı olmak ise, subjektif bir yaklaşımdır. Herkes kendisine göre haklıdır. Çünkü herkes kendi aklını beğenir, ne yaptıysa en doğrusunu yaptığını varsayarak yapar. Haklı olmakta ısrarcı olmak, inatlaşmak, iddialaşmak, ses yükseltmek, üste çıkmak, kendi aklını beğenmek, doğrucu davutlukda direnmek, hoşgörüsüz davranmak, affetmemek, hata kabul etmemek, nezaketsizlik yapmak vb. gibi kaliteli yaşam hırsızlarını hemen yanına çağırır. Hepimiz iyi biliriz; Hoca Nasrettin, sen de haklısın, sen de haklısın, karıcığım sen de haklısın demiştir. Burada Hoca da haklıdır. Ama herkes birbirini suçluyordu. Elbette biri diğerinden biraz daha fazla haklı olabilir. Bunu ölçebilecek bir ölçü aleti daha geliştirilmedi. Ama Hoca, her dört tarafın da mutluluğunu tercih etti. 

Bir Çin atasözü şöyle der: "Üç çeşit doğru vardır. Benim doğrum, senin doğrun ve diğer doğru." Mahkemeye boşanmak için dava açan eşlerin ikisi de, gerekçelerinin kendilerine göre çok doğru olduklarını iddia ederler. İnatlaşma ve iddialaşma, ses yükseltme, kendi hatalarını görmezden gelme veya kamufle etme, diğerinin en küçük hatasını dahi doruğa çıkartma mücadeleleri, hep haklı oldukları varsayımı ile yapılır. Savaş başlamıştır. Halbuki savaşın galibi yoktur. Eğer, mutluluk tercih edilseydi, hatadan münezzeh tek Allah'ın (cc) olduğu peşinen kabul edilir, bırakın küçük hataları, büyük hatalar bile hoş görülür, affedilir, "Bismillahirrahmanirrahim"in kutsal manası zihinlere zerk edilir ve her halukarda MUTLU OLMAK tercih edilirdi. 

Haklılıkta ısrar, egoyu dışa fırlatarak, kibire doğru ilerletirken, mutluluğun tercihi, yüksek kalite ve bilgeliğe doğru ilerlemeye işaret eder. Eğer yeşil ışıkta geçerken bir özürlüye, çocuğa veya yaşlıya çarparsak, Allah (cc) korusun katil oluruz. İstediğimiz kadar haklı olalım, hapsi boylarız ve mutluluktan hiç bir eser kalmaz. Tartıştığımız insan, zihinsel engelli, madde bağımlısı, maganda, hırsız ve kaybedecek hiç bir şeyi olmayan birisi ise, istediğimiz kadar haklı olalım; mutluluğumuz ve keyfimiz kanatlandığı gibi, haklı iken de tamamen haksız duruma bile düşeriz. O zaman da, ben onun deli olduğunu, maganda olduğunu, terörist olduğunu bilmiyorduk ki, savunmaları hiç bir kıymet ifade etmeyecektir. 

İnsan oğlunda maalesef şöyle bir yanılgı var: 100 puan üzerinde 25 puanlık haklılık payı varken, 55 puanlık haklı olduğunu zannediyor. Diğeri de aynı şekilde düşündüğünde, 50 puanlık bir gerçek hak, ortada linç edilmiş oluyor. Bunun asıl sebebi, altın değerinde kaliteli!!!!  mazeret ve bahaneler üretmeyi alışkanlık haline getirmemizdir. İster altın, ister gümüş olsun hiç bir mazeret, mutluluğun ve başarının yerini tutmaz. 

En güzeli, hatayı karşı tarafta aramak yerine, kendimizde aramak, eksik gedik peşinde koşmamak, görülenleri de gizlemektir. (Zira böyle yaparsak, Allah (cc) da bizim hatalarımızı gizleyeceğini buyuruyor.)  Mutlu, neşeli, keyifli, güler yüzlü, hoşgörülü, nezaketli olmayı tercih ederek, yaşamımıza anlam ve kalite yüklemek, harika bir seçim olsa gerektir.  

"Kardeşim ben doğru bildiğimi yaparım, bunu benden kimse alamaz, bu benim karakterimdir" gibi, söylemlerle ses yükselterek, karşıdakini susturmak, asla zafer kazanmak değildir. Eğer muhatabımız kaliteli bir insan ise, edebinden, bizim hatamızı hoş görmesinden, mutluluğu tercih etmesinden geri çekilmiş olabilir. İleride bunun sonucunun olumlu olarak bize geri döneceğini de düşünmek, ham hayal olur.

Sonuç: Kime ne verirsek, fazlasıyla bize geri döneceğini unutmamalıyız. İyilik verirsek iyilik, kötülük verirsek de kötülük... Ama bu gün, ama yarın, ama kendimize ama yakınlarımıza, ama bu dünyada, ama öbür dünyada, ama farkında olarak, ama olmayarak mutlaka herkes ne ekerse onu biçecektir.

Selam, sevgi ve dualarımla...   Yrd.Doç.Dr. SÜLEYMAN COŞKUNER
 
( Haklı Olmak Mı Yoksa Mutlu Olmak Mı başlıklı yazı S. COŞKUNER tarafından 26.02.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu