Sokrat: Merhaba Meraklı. Israrla ruhumu çağırmana dayanamadım ve geldim. Gelmeden önce de seninle ilgili küçük bir araştırma yaptım. Gördüm ki bazen dilinle sokabiliyor ve zehrini akıttığın kişide önemli hasarlar bırakabiliyorsun. O nedenle, sana Eşek Arısı sıfatını uygun gördüm. Eğer sen de kabul edersen, bundan sonra sana Meraklı Eşek Arısı demek istiyorum.
Meraklı Eşek Arısı: Hoş buldum sevgili Sokrat. Dilediğin şekilde hitap edebilirsin. Bir itirazım yok. Ancak bu sıfatı bana yakıştırmanın nedenini bilmek isterim. Kendini “At sineği” olarak tanımlarken ben neden “Eşek arısı” oluyorum? At sineği bildiğim kadarıyla ufacık, boyu bir santim bile olmayan bir hayvan. İnsanları seyrek rahatsız eder. İnsanları en çok rahatsız edeni ise sadece sensin. Eşek arısı ise, at sineğinden en az 3-4 kat daha büyüktür. Dişleriyle ısırır, kızdığında ya da tehlike hissettiğinde ise zehirli iğnesini batırıverir. Çocukluğumdan hatırlıyorum, bal arısı soktuğunda acısı birkaç saat sonra geçerken, bunun verdiği acı 3-4 gün sürerdi. Büyüklerimiz alerjisi olan insanlarda ölüme bile neden olduğunu söylerlerdi. Bal arıları bir kilo bal yapmak için milyonlarca çiçeğe bıkmadan, usanmadan dalış yaparken bu tembel yaratığın böyle bir çabası da yoktur. Çiçeklerden beslendiği gibi bal arılarını da yiyerek beslenen bir etoburdur.
Sokrat: Uzun uzadıya anlattığın bu özelliklerinden dolayı değil de az önce de söylediğim gibi saldırgan özelliğinden, bazen sokabilen dilinden dolayı bu adı sana verdim. Konuşmamızın başında bazı ilkeler üzerinde de anlaşalım: Benim adımın önüne sayın, sevgili gibi sıfatların getirilmesinden ve sizli-bizli konuşmalardan hoşlanmam. Yapaylıktan kaçınalım ve samimi bir ortamda sohbetimizi sürdürelim.
Meraklı Eşek Arısı: Sen nasıl istersen öyle olsun. Benim kötü bir insan olduğumu yüzüme vururken ne kadar samimi olduğunu da göstermiş oluyorsun! Oysa “Hiç kimse bile bile kötülük işlemez. Kötülük bilginin eksikliğinden ileri gelir.(s)”, “Sadece bir iyi vardır: Bilgi. Bir kötü vardır: Cehalet. (s)” diyen sen değil misin? Öyleyse bilgili bir insan hatta bir bilge olarak bana öğreteceklerin olmalı.
Sokrat: “Bilge, nesnel olan “bilgi” ile öznel sayılabilen “erdem”in birleşmesinden oluşan olgunluğa ve insanın öz varlığının bilinmesinden oluşan içsel aydınlığa ulaşabilendir. (s)” Ben bilge değilim ve de “Kimseye hiçbir şey öğretemem, sadece onların düşünmelerini sağlayabilirim. (s)” Ama bilmediğimi biliyorum. O nedenle de hep “Tek bir şey biliyorum, o da hiçbir şey bilmediğimdir.(s)” dedim. Oysa bu kanaate ulaşmadan önce, içimdeki İlahi ses bana; "Sokrates’ten daha bilge kişi yoktur" demişti, ben bunun doğruluğunu uzun süre araştırdım ve çok çeşitli insanlarla uzun uzun görüşmelerde bulundum. Sonunda şöyle bir kanaate vardım: "Her şeyi bilen yalnızca Allah’tır, gerçek bilge O’dur."
Meraklı Eşek Arısı: Öyleyse benim düşünmemi sağla da bu yoldan bilgiye ulaşabileyim. İstersen önce bilginin ne olduğunu bana anlat.
Sokrat: Bilginin olabilmesi için, düşünen bir varlık ve bu varlığın ilişki kurduğu bir objenin bulunması gerekir. Bilgi doğuştandır. Yani doğan her insanın aklında bilgi vardır. Önemli olan bu var olanı ortaya çıkarmaktır.
Meraklı Eşek Arısı: Bunu yapabilmenin bir yöntemi var mı?
Sokrat: Evet var. Benim yöntemim iki aşamalı bir uygulamadır. Birinci aşamada ironi yapıyorum, yani karşımdaki kişi ile alay ediyorum. Ona insanların çok şey bildiklerini sandığını, ama gerçekte pek az şey bildiklerini basitten başlayan sorular sorarak göstermeye çalışıyorum. Sonraki aşamada ise doğurtma var. Kişinin aklında doğuştan bulunan bilgileri, bu aşamada ona gösteriyorum.
Meraklı Eşek Arısı: Bu yöntemi kullanmanda annenin ebe olmasının bir rolü var mı?
Sokrat: Tabii var. Annem nasıl annesinin karnındaki bebeği doğurtuyorsa, ben de konuştuğum insanın aklındaki bilgileri doğurtuyorum.
Meraklı Eşek Arısı: Babandan, çocukluğundan ve gençliğinden de bahseder misin?
Sokrat: Daha da geriye gideyim istersen. Bundan yaklaşık 2500 sene önce dünyaya gelmişim. Babam heykeltıraş, annem ise az önce senin de belirttiğin gibi ebeydi. Aydın fikirli insanlardı. Benim iyi yetişmem için çok çaba harcadılar. Ama bunu yaparken beni, tahsil yapmam için zorlamadılar ve özgürlüğümü kısıtlama yoluna gitmediler. Boş zamanlarımda babamın yanında çalıştım, ona yardım ettim. Kayaları yontan babamdan öğrendiğim en önemli şey sabırlı olmaktı. O nedenle insanlara karşı bu sayede tahammül edebiliyor ve anlayışlı davranabiliyordum. Diğer yandan zamanın temel bilgileriyle birlikte, geometri, müzik, astronomi üzerine eğitim görüyordum. Giyimime pek önem vermezdim, yaz-kış çıplak ayakla dolaşan, kaba görünüşlü, soğuğa, sıcağa, açlığa ve susuzluğa aldırmayan sağlam bir bünyeye sahip bir gençtim. Daima gösterişten uzak, mütevazı bir hayat yaşadım. Hayatım boyunca şaraptan ve her türlü nefis düşkünlüklerinden sakındım, sözüme ve borcuma sadık kaldım. En zor durumlarda bile iyimserliğimden, neşemden bir şey kaybetmemeye gayret ettim.
Meraklı Eşek Arısı: İlginç bir kişilik portresi çiziyorsun.
Sokrat: Evet öyle. Çünkü dostlarım ve öğrencilerim benim ilginç ve orijinal bir kişiliğim olduğundan bahsederlerdi. Uzun bir askerlik döneminden sonra, bir ara halk jürisinde bulundum ve yargıçlık da yaptım. Yargıçlığım sırasında daima hakkı gözettim, haksızlıklara –kim yaparsa yapsın- karşı çıktım. “En önemli şeyin yaşamak değil, iyi yaşamak, doğru yaşamak(s)” olduğunu ömrümün sonuna kadar savundum.
Meraklı Eşek Arısı: Başta Platon (Eflatun) olmak üzere çok sayıda öğrenci yetiştirdiğini de biliyorum. Öğrencilerinden bazıları kendi öğretilerini kurup, felsefe tarihinde önemli bir yer işgal etmişlerdi. Öğrencilerine aktardığın fikirlerinin temelinde hangi felsefe okulu vardı?
Sokrat: Herhangi bir ekolün yani okulun mensubu olmadım. Kendimi belli bir düşünce sistemi ile sınırlandırmadım. Doğruyu kim ya da ne veriyorsa oradan aldım. Düşüncelerimi çarşı, pazar dolaşarak, beni dinleyebilecek olanlara anlattım. Memnuniyetle ifade edeyim ki düşünce ve görüşlerim çok sayıda insan, bilhassa gençler tarafından ilgi gördü. Gençlerin ahlâk ve bilgi bakımından en iyi şekilde yetiştirilmeleri gerektiğine inanıyordum. Çünkü sağlıklı bir toplum oluşturmak için "Doğru olan başlangıç, önce gençlerin iyi yetişmesini sağlamaktır(s)"
Meraklı Eşek Arısı: O dönemde verdikleri derslerin karşılığı olarak öğrencilerinden para alan filozoflar, öğreticiler vardı. Sen de geçimini bu yolla mı sağlıyordun?
Sokrat: Hayır. Ben derslerimi hiçbir ücret talep etmeden yapardım. Para kazanacak başka bir işim de olmadığından ekonomik yönden büyük sıkıntı çekiyordum ve hayatım büyük zorluklar içerisinde geçmekteydi. Bu sıkıntıları fazla umursamadım, insanları derinlemesine incelemek, aydınlatmak, öğrendiklerimi onlara aktarmak bana katlanma gücü veriyordu. "Doğru bir yaşayış nasıl olmalıdır?(s)" sorusuna cevabı bu yolla bulacağıma emindim.
Meraklı Eşek Arısı: Doğru göreceli değil midir? Senin için doğru olan benim için olmayabilir. Senin seçtiğin yaşantı sana, benimki de bana, değil mi?
Sokrat: Haklısın. Ancak evrensel doğruların olduğunu da unutma. Yani herkesin doğru kabul edebileceği doğrular da vardır. Ben bunları aradım. Doğru bildiklerimi savunabilecek bir cesaretim hep oldu. Onu kaybetmedim. Cesur olduğumda özgür, özgür olduğumda da cesur olduğumu fark ettim. O nedenle de yılmadan bildiğim doğruları söyledim.
Meraklı Eşek Arısı: Ancak özgür insanın doğruyu bilebileceğini iddia eder gibisin. Köle de bazı gerçekleri ve doğruları bilemez mi?
Sokrat: Bilse ne faydası var, bunları dillendiremedikten sonra? O nedenle insanlığın özgür insana çok ihtiyacı var. Özgür insan, özgür eğiticiler tarafından özgür bir eğitim ortamında yetişir.
Meraklı Eşek Arısı: Özgürlüğü biraz abartmıyor musun? Bana göre, özgürlük parayla satılsaydı, çuvallar dolusu parası olup da almayanlar gene de bulunurdu.
Sokrat: Onlar da köle ruhlu insanlar olurdu. Bize gereken bunlar değildir. Kendi özgürlüğünü ve başkalarının özgürlüğünü sonuna kadar savunanlardır. Kölenin korkusu efendisinin gücüdür. Efendinin korkusu, kölesinin özgürlüğüdür. Rüzgâr bile özgürlüğü engellenince anında tepki verir, şiddetini artırır, önüne her çıkanı devirir. İnsan neden özgürlüğünün peşine düşmesin?
Meraklı Eşek Arısı: Özgürlüğü kötü yönde de kullanmak mümkündür.
Sokrat: Evet, doğru. En kötüsü de özgürlükleri yok etmek için kullanmaktır. O nedenle başkalarının özgürlüğünü yok etmek için özgürlüğü kullananlar en büyük özgürlük düşmanlarıdır.
Meraklı Eşek Arısı: Özgürlüğünden kendi rızasıyla vazgeçenler de olabilir. Özgürlüğünden kendi rızasıyla vazgeçebilen insan gerçekten özgür müdür?
Sokrat: Bunu bir ideal, sevgi ya da aşk için yapıyorsa evet!
Meraklı Eşek Arısı: Sevgiye önem verdiğin bu ifadenden de belli oluyor. Oysa bu kavram bana oldukça yabancı.
Sokrat: Sürekli insanları nasıl zehirleyeceğinin plânlarını yaparsan ömrünün sonuna kadar da yabancı kalacaktır. Sevgi, öylesine güçlü bir değer ki bir damlası bile koskocaman dünya gölünü mayalamaya yeter. Zorlukları sevgiyle aşabilirsin, düşmanlıkları sevgiyle dostluğa dönüştürebilirsin. Sevgi, hem sevileni hem de seveni koruyucu bir kalkandır. Bu işlevi gerçekleştirmeyen duygunun sevgi olduğundan şüphe etmek gerekir.
Meraklı Eşek Arısı: Seninle ilgili olarak anlatılan daha doğrusu sana mal edilen çok sayıda hikâye var. Bugün de iki tane okudum. Sormak istiyorum: Bu hikâyelerin hepsi sana mı ait?
Sokrat: “Bana ait.” Desem, bana ait olmadığını düşünenler bana inanırlar mı?
Meraklı Eşek Arısı: Hayır inanmazlar.
Sokrat: Peki, “Bana ait değil.” Desem, bana ait olduğunu düşünenler bana inanırlar mı?
Meraklı Eşek Arısı: Hayır inanmazlar.
Sokrat: Öyleyse bu sorunu geri al da hikâyeleri anlat. Biz de bu hikâyelerden bir ders çıkarmaya çalışalım.
Meraklı Eşek Arısı: Yaptığın tartışmalar yüzünden seni sevmeyen insanlar varmış. Bunlardan biri bir defasında sana tekme atmış ve sen de bunu sineye çekip sesini çıkarmamışsın. Neden böyle davrandığın sorulduğunda "Beni bir eşek çifteleseydi, onu dava mı edecektim?" Diye cevap vermişsin.
Sokrat: Tekme atan adamın seviyesine inemezdim. Sabrederek insanlığımı kanıtlamış oldum. Bu olay bir kere daha bize gösterdi ki iyilik ve kötülük dilde, elde ve beldedir. Güzellik ve çirkinlik ise gözde, sözde ve özdedir. Diğerini de dinlemek isterim.
Meraklı Eşek Arısı: Birisi sana küfür ediyor ve bunları sen de duyuyorsun ama gene sesini çıkarıp da bu küfürlere cevap vermiyorsun. Sana "Bu adam sana küfür ve hakaret etmiyor mu?" diye sorduklarında, "Hayır; çünkü onun söyledikleri bana uymuyor." Cevabını veriyorsun.
Sokrat: Karşına bir deli çıksa ve sana akla hayale gelmeyecek suçlamalarda ve hakarette bulunsa bunlara cevap verecek misin? Eğer söylediklerinin sana ait olmadığını biliyorsan, karşındaki deliye neden bunu kanıtlamak zahmetine katlanacaksın? Bu kişilere ağzını bozup cevap verirsen kişiliğini kirletmiş olmaz mısın? Elin kirlenirse yıkarsın, elbisen kirlenirse değiştirirsin. Kişiliğin kirlenirse ne yapacaksın?
Meraklı Eşek Arısı: Demek ki bu hikâyelerden çıkarmamız gereken kıssadan hisseler var.
Sokrat: Kıssadan hisse çıkarmak yetmez; bunları yaşama da uygulamak gerekir. Dilersen bugünkü konuşmamızı burada sonlandıralım. Bir dahaki görüşmemize kadar hoşça kal.
Meraklı Eşek Arısı: Güle güle.
● ● ●
Sevgili Okur! Müsveddesini okuduğunuz çalışma, ileride bir kitap olarak yayımlanacaktır. Daha önce basılmış olan 4 kitabımı da yayımlamadan önce internetteki siz okuyucularla paylaştım. Sizlerden gelen değerlendirmeler doğrultusunda gerekli değişiklikleri yaptıktan sonra yayımlama yoluna gittim. O nedenle bu çalışma için yapacağınız eleştiriler benim açımdan oldukça önemlidir...