NAMUS...
Genç adam yanından geçen kadına alıcı gözle baktı. Üzerinde uzun kollu, uzun etekli, sade bir giysi vardı. Hanım hanımcık biriydi. Hiç makyaj yoktu yüzünde. Sağına soluna pek bakmadan, ciddi bir tavırla yürüyordu. Laf atan birkaç densizi tersledi, kendisini gideceği yere kadar götürmeyi teklif eden lüks arabalı yakışıklı gencin yüzüne bile bakmadı. Oysa zamane genç kızları bu fırsatı kaçırmazlardı. Erkek ısrar edince rahatsız oldu ve koşarak bir kafeteryaya girdi. Eteklerini iyice kapatarak bir masaya oturdu.
Bu durumu gören Kenan Durmaz da kadının arkasında kafeteryaya daldı, bir masaya oturup çaktırmadan onu izlemeye başladı. Kadının davranışları hoşuna gitmişti. Deminki namuslu tavrını sürdürüyor, garsonun getirdiği kuru pastayı meyve suyu eşliğinde yiyordu. Yanına gelen bir kediyi okşadı ve ona kuru pasta verdi, kedinin pasta yiyişini zevkle seyretti.
Kenan Durmaz kendi kendine, “Görünüşe bakılırsa tam evlenilecek bir kadı bu, diye söylendi. Zamane kızları gibi hoppa değil. Gerçi pek güzel değil ama olsun. Ben de pek yakışıklı sayılmam zaten. Annem evlenmem için üsteleyip duruyor. Yaşımın geçmek üzere olduğunu, bir an önce kendime uygun bir kız bulmam gerektiğini söylüyor, beni beceriksizlikle suçluyor. Onu daha fazla üzmeyeyim. Bu fırsatı kaçırmayayım, evlerine kadar takip edeyim, nerede oturduğunu öğreneyim de ona göre teşebbüse geçeyim.”
Kafeteryada mini etekli, şımarık kızlar vardı. Etekleri açılıp bacakları göründüğü halde hiç aldırmıyorlar, sere serpe oturuyorlardı. Bu kadın ise derli toplu oturduğu yetmiyormuş gibi, ne var ne yok diye etrafındakileri ya görmüyor ya da görmezlikten geliyordu. Kenan Durmaz o kadar kendisiyle ilgilendiği halde, göz ucuyla bile bu kim, niye öyle bakıp duruyor diye merak bile etmiyordu. Ne yapmalı, yanına nasıl yaklaşmalıydı acaba? Arkadaşlık teklif etse yanlış anlar, daha öncekileri terslediği gibi Kenan Durmaz’ı da tersleyebilirdi...
“Ben sizin bildiğiniz erkeklerden değilim. Niyetim ciddidir” dese olmaz. Klasik kız kadın numaraları bunlar. Hem o da, “Ben de sizin bildiğiniz kadınlardan değilim. Her kuşun et yenmez. Beni rahatsız etmeyin, yolunuza gidin” cevabını alabilir ondan. Her ihtimale karşı dikkatli olmak gerek. İşin ucunda kendine güldürmek, rezil olmak da var.
“İyi niyetli olduğumu nereden anlayacak, alnımda yazmıyor ya!”
Böyle kedinin ciğere baktığı gibi bakmakla olmaz, bir şeyler yapmalı ama ne?
“Biraz sonra kuş uçacak, ben de arkasından bakakalacağım. Bir kere konuşmayı denesem, onu ne kadar beğendiğimi söylesem kıyamet kopmaz ya! Beni dövmeye kalkmaz herhalde. Taciz etmedikten, laf atmadıktan sonra polis de bir şey diyemez. Hadi oğlum, cesaret! İnsanlarla ilgilenmediğine göre hayata küsmüş galiba. Teselliye ihtiyacı vardır. Erkeklerden darbe yemiştir. Her erkeğin kötü olmadığını anlatmalı, ona hayatı sevdirmeliyim. Sevmenin, sevilmenin ne kadar güzel olduğunu göstermeliyim.”
Genç adam ayağa kalktı, kadının yanına gitti:
“Size bir şey söyleyebilir miyim?” diye sordu.
Kadın onun yüzüne bile bakmadan kendisini rahatsız etmemesini belirtti.
“İyi ama söyleyeceğim şey çok önemli” dedi Kenan Durmaz.
“Dinlemek istemiyorum” diye önüne baktı kadın.
“Maksadım sizi rahatsız etmek değil.”
“O zaman yolunuza gidin. Sizinle konuşmak istemiyorum.”
Kadın ayağa kalktı, garsonu çağırdı, hesabı ödedi.
“Niyetim ciddiydi ama...”
“Siz gitmezseniz ben giderim” diyen kadın hemen dışarı çıktı, koşar adım yürümeye başladı. Erkek kadını izlerken kendi kendine şöyle söyleniyordu:
“Tüh be! Bir çuval inciri berbat ettim. Kadını ürküttüm. Gidip özür dilemeye kalksam inanmaz, bunu da bir çapkınlık numarası olarak görür. Ne yapmalı bilmem ki? Aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık dedikleri şey böyle bir şey olmalı. Acaba evli mi? Yok canım. Parmağında yüzük yoktu. Hem evli ya da nişanlı olsa söylerdi. Belki boşanmış, nişanlısından ayrılmış olabilir. Çaktırmadan izleyeyim, evini öğreneyim. Oturduğu yeri iyice belledikten sonra annemi yollayıp istetirim. O zaman, sandığı gibi kötü bir kişi olmadığım ortaya çıkar. Böyle namuslu bir kadının mutlu olmaya hakkı var. Derdine ortak olurum, teselli ederim. Sevgi ve anlayışla, hoşgörüyle ömür boyu birlikte oluruz.”
Kadın önde, erkek arkada bir süre daha yürüdüler. Kadın dalgındı, takip edildiğinden habersizdi. Erkek ise demin verdiği karardan sonra rahatlamıştı. Annesine müjdeyi bir an önce vermek için sabırsızlanıyor, sevinçle, neşeyle bir türkü mırıldanarak masmavi gökyüzüne bakıyor, uçan kuşlara el sallıyordu. Yaşamak sevgiyle güzeldi. Sevgi yaşamaktı.
Kadın giderken durdu, bir giyim mağazasının vitrinine baktı, vitrindeki giysileri inceledi. Erkek kendi kendine, “Mağazadan içeri girmese bari, diye söylendi. Kadınlar böyle yerlere bir girdiler mi çıkmak bilmezler, erkekleri bekletmeyi pek severler.”
Bereket versin ki, kadın içeri girmedi, vitrinin önünde de pek oyalanmadı.
Erkek derin bir oh çekti:
“Bir daha gözüme girdi canımın içi. Başka kadın olsaydı, almayacak bile olsa, muhakkak içeri girer, onu giyer, bun çıkarır dururdu. Diğer kadınlara benzemiyor. Ne iyi. Lükse, gösterişe düşkün değil. Düşüncelerimde yanılmamışım. İnsan sarrafıyız ne de olsa.”
Biraz daha gittiler. Kadın, genelevlerin bulunduğu sokağa girdi. Erkek gözlerine inanamadı. Şaşırdı, arkasından bakakaldı. Kendi kendine, “Yok canım. Olamaz!” diye söylendi, “Belki buradaki bir yakınını görmeye gelmiştir. Görünüşe aldanmamalı.”
Koşarak kadının içeri girdiği genelevin önüne geldi, içeri baktı.
Kadın, “Neredeydin şimdiye kadar? Müşteriler seni bekliyor” diyen patrona, deminki haline hiç benzemeyen şirret bir tavırla, “Geldik be işte. Patlamadılar ya!” diye bağırdı.
Kenan Durmaz donakalmıştı. Put kesilmişçesine olduğu yerde çakıldı kaldı.
******
Erhan Tığlı
%%%%%%