Yazdan kalma bir gün,
Desem koca bir yalan.
Sessizlik yüreği
dağlayan.
Uzaklarda dostlar
Bilirim, nedendir bu efkâr…
Sesim titremiyor artık.
İstesem de ağlayamıyorum. Özledim desem, neye yarar.
Bayramın tınısı ta
uzaklardan çalınıyor kulağıma hem de günler öncesinden başladı. Yoksun muyum ya
da yoksul? Olmadığım kadar zenginim ve olmadığım kadar varlıklı. Saraylarda
oturuyormuşçasına ve lütufkâr varlığı ile yanı başımda iken sevdiklerim.
İki seçenek var önümde:
Ya, elimdekiler ile avutacağım kendimi ya da erteleyeceğim hayallerimi. Hani,
sana bahsettiğim o koruk düşlerim... Hani, benden çaldıkların… Hani yüzüme
vurduğun ne varsa…
Ki her günümüz bayram
tadındaydı seninle ve her anımız. Paylaştıklarımız zira aynı dil idi
konuştuğumuz. Adını da beraber koymuştuk seninle: Sevgi idi lehçemiz arasına
kattığımız o nüktedan kahkahalarımızla.
Ne çok şeye sahiptik
çünkü ortak bir paydada buluşmuştuk seninle. Dile kolay; otuz küsur sene.
Aslında söz vermiştim
kendime, biliyor musun? Benimki de söz mü şimdi… Nereden bileceksin. Zaten
bilmek isteseydin çoktan bozmuştun sessizliğini ve atmıştın kibrini üzerinden.
Nasıl, nasıl
görememişim, diye az hayıflanmıyorum değil doğrusu. Zira işin içine sevgi girdi
mi gözlerim görmez olur hiçbir şeyi. Ben seni çok ama çok sevmiştim arkadaşım
ve inanmıştım da eşit ölçüde duyumsandığıma.
Kaçıncı mektup
yazdığım, kaçıncı sitem, kaçıncı ibrazım…
Görmeye alışkın olduğum
varlığın nasıl da karıştı kayıplara. Nasıl kopup da parçalandık ve nasıl yoksun
bıraktık birbirimizi o ortak dilden. Yalan da değil hani; leb demeden leblebiyi
anlardık ola ki bir konudan bahsedelim. Kalplerimiz birdi ya da benim saflığım
senden şüphe duymamakla.
Neyin muhasebesi
bunlar, değil mi o köprüler yıkıldıktan sonra? Ya da çok mu yüzsüzüm hala
deştiğim için. Bilmez misin, nasıl da sevgi arsızıyımdır. Yeter ki birileri
okşasın başımı ve iltifatlara boğsunlar. Al işte, yine çözüldüm çünkü biliyorum
bu satırları okuduğunu. Ne garip bir iletişim bizimki. Ya da sanrım o
doğrultuda. Hala inanıyorum içinde kırıntı da olsun bana dair bir şeyler
sakladığını.
O parka gitmeyeli çok
oldu hani yürüdüğümüz o Arnavut kaldırımı. Nasıl da ihtimam gösterirdim zarar
görme diye. Anneliği tadan sendin ve sayende ben de teyzelik unvanıma
kavuşmuştum. Şimdi görsem tanımam gerçi. Ama bil ki; beni mahrum bırakan
sensin. Tek kopan sen değildin ki… Ne varsa sana dair ve duyumsadığım, kopardın
benden. Hem de ne için? Biliyorsun sebebini ve asla da dile getirmeyeceğim.
Biliyorum ki; bu mezara kadar gidecek bir sır benimle her ne kadar sen de
dillendiremesen de.
Çok şey var aslında
içimde saklı ve yüzüne vurmadığım lakin bunları ben de geç fark etmiş bulundum.
Çünkü önemsemiyordum ve senin bitimsiz arzuların ve kıskançlıkların
dostluğumuzu bozamazdı. Bozmamalıydı ta ki son oyuncağımı sen elimden çalana
kadar. Artık ne oyuncağım kaldı ne de oyun arkadaşım. Sanır mısın ki; arayışım
sonlandı? Asla. Zira bilirsin duramam ben hayal kurmadan ve sevmeden. Ama şu da
bir gerçek ki senin boşluğunu kimseler dolduramadı. Ve dolmayacak da o boşluk
sonsuza kadar. Ya sen, doldurabildin mi? Hoş, belki de hiçbir boşluk barınmıyor
o kalpte. Belki hiçbir zaman barınmamıştım yüreğinde. Nasıl bunca yıl oynadın,
onu da çözebilmiş değilim.
Seninle son konuşmamız
dün gibi aklımda ve yanıtsız kalan tüm sorular uçuşmakta zihnimde.
Aidiyet duygum seninle
varlık kazanmıştı. Al sana, bir yanılgı daha. Ben kaybolmuşken sen nasıl oluyor
da sahip olduklarınla bu kadar mutsuzsun? Sahip olmadığım onca şeye duyduğum
özlemi bile kıskanmış birine gelmiş neler soruyorum. Hayaller çalınmaz ki ya da
çalıntı özlemlerle bir gelecek inşa edilmez. Senin yaptığın affedilir gibi
değil. Sanma ki savunmasızım, sanma ki yalnız ve mutsuzum. Yeri geldi mi
hüzünle iyi iletişim kurar ve olabildiğince boğulurum yaşlara ve bundan da gurur
duyarım. O yaşlar bana insan olduğumu hatırlatır ve mutluluğun dalga dalga bana
ulaştığını hissederim yağmur sonrası. Severim yağmuru en az güneşi sevdiğim
kadar. Boğulurum karanlıkta çünkü bilirim ki aydınlık hiç de uzak değil. Ve
yetinirim de elimdekilerle. Senin hangi oyuncağını çaldım da benimkini çok
gördün? En kabullenilmezi de bu. Yoksa şu an yan yanaydık.
Kalabalığınla bir
bayram seni bekliyor. Benimki bana yeter zira kimse ile mukayese etmiyorum
kendimi. Sonuç itibariyle Yaratan’ın bir lütfü sahip olduklarım ve
şükretmeliyim elimdekilerle.
Geçen bayram ve bir
önceki. Ve bu bayram ve Allah’ın izniyle bir sonraki. Öncekiler ve sonrakiler.
Ama biz olmadan, sen yanıt verip kuru bir bayram tebrikini çok görüp.
Alışkınım yitip
gitmelere kimselerin alışık olmadığı kadar. Kanıksadım artık ihanetleri hele ki
şu ahir ömrümde verdiğim kayıpları düşünecek olursam. Ve bir o kadar şaşıyorum
kendime nasıl muhafaza ediyorum kimliğimi ve gücümü. Seviyorum da kendimi ve o
arsız çocuğu. Çünkü ben böyle mutluyum.
İçsel yolculuğum tek
kişilik bir kompartımanda devam ediyor ara sıra yol arkadaşlarım olsa da.
Göreceli yaşamların
öznel kimliğini korumaya çalışan kim varsa selam olsun.
Yalnızlığın gürültüsü
her ne kadar erişmese de uzaklara ben hissediyorum varlıklarını.
Her ne kadar mesafeler
olsa da aramızda bir o kadar yakınımdasın tüm serzenişlerime rağmen.
Her şey gönlünce olsun
ve bayramını kutluyorum karşılığını almayacağımı bile bile.
Kim varsa yakınımda,
uzağımda herkese gönlünce bir bayram diliyorum ve bayram tadında uzun bir ömür…