Fazlasıyla hatta istisnasız duyarsız ve yoksundu, yoksunluğu ve bir o kadar sessiz varlığı varlık olmaktan çıkmış. Bir o kadar yaralı idi. Kimselerin bilmediği ve görmediği o açık yara acıtırken canını bir sır küpüydü adeta. Sancılı hayatın seçtiği bir kurbandı belki de. Ne ilk kurban ne de son…

Bariz bir başlangıcı da yoktu hikâyesinin. Dolayısıyla sonu oldukça müphemdi. Kıt kanaat geçinirdi insanlarla yarattığı o kıt kanaat mutluluklarla yettirmeye çalışırken. Hep böyle olmuştu ve görünen oydu ki böyle de devam edecekti.

Usulca çıktı evden Selvi kapıyı arkasından çekerken. Karanlık sokağa adım attı, artık kara gecenin bekçisi idi. Ait olmadığı o dünyadan öylesine alacaklıydı ki. Yavaşça dokundu hafif belirgin karnına. Gökyüzüne bakmak geldi içinden, ne bir ışık ne de tek bir yıldız vardı yolunu aydınlatan, ay ise çoktan saklanmıştı.

-Bak da gör halini. Sen de en az gece kadar kara ve kirlisin,

Diye serzenişte bulundu durduk yerde.

-Kötüsün ve koca bir hiçsin,

Dedi ek olarak.

Başı dönerken sendeledi aniden. Sendelerken zor tuttu kendini düşmemek adına. Yoktu böyle bir hakkı. Aslında ne izahatı vardı yaşadıklarının ne de bir çözümü.

Köşe başında farları yanıp sönen kara camlı arabayı fark etti aniden.

-Hadi, çabuk tut elini. Ne olacaksa olsun ve bir an evvel bitir şu işi.

Bir kez daha dokundu karnına içinden lanetler okurken. Azalmıştı başının dönmesi. Hızlandı.

Arabanın farları sönmüştü ki sürücü görmüştü onu.

Gecenin kör karanlığında güneş gözlüğü takmış kara bir adamdı direksiyon başında oturan. Bir el işareti yaptı keskin bir şekilde. Karşılık verdi genç kadın. Öylesine kararlı idi ki yapacakları hakkında. Yoktu başka seçeneği.

Tam yaklaşırken arabaya yine duraksadı, dönüp baktı ardında kalan evine. Gidip geliyordu aklı, yaşadığı ikilem hala nihayete varmamıştı.

-Çok geç hem de çok geç,

Diye mırıldandı.

Hiçbir açıklaması ve çözümü yoktu ki olanların. Anne ve babasının yüzüne bakıp neyin açılamasını yapabilirdi ki. Yıkılırlardı.

-Çekeceksin cezanı, kızım ve her şey geride kalacak,

Demeye kalmadı ki direksiyondaki adam arabanın kapısını açıp çıktı dışarı, sabırsızca seslendi genç kadına:

-Gel artık…

Ev ve araba arasındaki o kısacık mesafe sırat köprüsünden geçercesine daraltmıştı yüreğini.

-Al işte, cehennem bekçisi beklemede,

Derken iç hesaplaşması hız kesmemişti.

Annesini düşündü bir an. Namazını niyazını asla ihmal etmeyen o çilekeş annesinin kokusunu duyumsadı yanındaymışçasına. Kardeşini düşündü. Senelerdir diyaliz makinesine bağlı, başak saçlı Ela’sı belirdi gözünün önünde.

Babası özler miydi acaba olanları duyduktan sonra yoksa lanetler mi yağdırırdı arkasından.

Sevdiği kim varsa düştü aklına.

Düşünmemesi gereken son kişi de geldi aklına. Onu yarı yolda bırakan o güvendiği, âşık olduğu adam. Yandığı, kandığı ve taptığı o adam.

Görünenin çok ötesinde, sevgi sözcüklerinin arkasına saklanmış o bencil adam. Nasıl da yüz üstü bırakmıştı kadını. Onca vaadin arkasına sığınmış ve her şeyin tek sorumlusu. Olanları dinlemek bile istememiş akabinde eline bir tomar para sıkıştırıp, kadını kovan o ketum ve yalancı adam.

O kısacık yolu yürümek nasıl da cehennem azabı idi. Bir bakıma cehenneme açılan kapı idi ve arabaya bindikten sonra arkasından kapanacaktı cehennem kapısı.

Son bir gayretle vardı arabaya ve bindi.

-Neredesin be kızım? Ağaç olduk burada.

-Geldim işte, ne var ki…

-Her şey planlandığı gibi ve hazır seni bekliyor. Anladın mı… İş sende bitiyor.

-Biliyorum,

Dedi umarsızca.

-Bana bak, caydıysan söyle. Çekemem senin nazını. Artık geriye dönüşün yok yola çıktıktan sonra.

-Hayır, sözümden geri filan dönmüyorum. Kararım kesin, haydi, sür arabayı.

-Bak. Gereken neyse yapıldı anlaştığımız gibi. Para hesapta sen de gördün. O evin tapusu çoktan kasaya girdi bile. Artık rahatla. İnan ki her şey fazlasıyla kolay olacak hem de tahmin edemeyeceğin kadar.

-Sorun yok, tekrarlayıp durma.

-Uygulayacağımız strateji zaten belli. Plan tıkır tıkır işleyecek. Yer, zaman da belli günlerdir konuştuğumuz gibi. Son defa soruyorum. Cayacaksan söyle ve bir daha da sormayacağım. Sen kimsin ki. Bunca insan var sırada hem de senden beter durumda. Şanslısın ki seni seçtik.

-Tamam dedik ya sadece bebeği düşünüyorum, canı çok yanacak mı diye. Suç mu onu düşünmem. Ya çok acı çekerse diye içim içimi yiyor.

-Saçmalama, anladın mı? O ufacık şey ne hissedebilir ki. Asıl korkan sensin hadi itiraf et. Çıkar ağzından şu baklayı. Bana baksana sen; yoksa barıştın mı sevgilinle?

-Beni görmek istemeyen bir adamla ne işim olur ki bu saatten sonra. Kapat artık konuyu. Gideceksek de gidelim bir an evvel. Soru sormayı da kes. Anladın mı?

-Madem öyle, gidiyoruz. Şunun kafana sok ki artık dönüşü yok bu yolun.

 

Olay günü:

 

Ülkedeki tüm bayraklar yarıya indirilmişti. Perişandı ve yastaydı herkes. Olay inanılmazdı. Ülke genelinde geniş çapta güvenlik önlemleri alınmıştı yeniden böyle bir saldırıya maruz kalmamak adına.

Halk panik halindeydi bu yüzden yetkililer inanılmaz derecede hassas davranıp detaya girmiyordu.

Ardı ardına üç büyük şehirde üç farklı noktada patlama meydana gelmişti. Toplam ölü sayısı bin kişiyi geçmişti. Halk de yönetim de inanılmaz tedirgin ve çaresizdi. Binlerce yaralı vardı. Alarma geçen hükümet büyük bir titizlikle çalışıyor ve olası patlamalara engel olmak adına büyük bir özveri gösteriyordu.

Üç farklı patlamanın ortak noktası idi canlı bombalar. Ve edinilen bilgilere göre üçü de kadındı. Hamile görüntüsü altında üç genç kadın…

Ülke genelinde yaşanan bu facia ayrı hanelerde yaşanan üzüntüler ayrıydı.

Selvi’in evinde yaşanan dram ise çok farklıydı. Bir gündür kayıptı kızları. Tüm arkadaşlarını ve akrabalarını aramıştı anne babası. Ama ne gören ne de bilen vardı Selvi’nin gittiği yeri.

Daha bir gün evvel aynı sofrada oturup yemek yemişler ve söyleşmişlerdi. Aniden kaybolmasına anlam veremiyorlardı. Hele ki meydana gelen patlamaları duyunca ailenin tedirginliği ve korkusu daha da arttı. Faciada hayatlarını kaybedenlerin arasında olabilir mi, diye ayrı bir endişe taşıyorlardı. Haber vermeden ayrılmıştı Selin evden ve yanına en ufak bir eşya bile almamıştı.

Tüm arama çabası boşunaydı ailenin. Emniyete haber vermişlerdi diğer yandan ve tek tek şehir hastanelerini arıyorlardı. Olay sebebiyle yaşanan yoğunluk neticesi ellerinden gelen hiçbir şey yoktu.

Tek yapacakları oturup beklemekti. Mütemadiyen gözleri televizyonda aralıksız yayın yapan haber kanallarındaydı.

Mümkün müydü böyle bir şey, mümkün müydü Selvi’in de patlamada can verenlerin arasında olması?

Cesetlerin teşhisi öylesine zordu ki. Bu yüzden kimlikler hakkında ayrıntılı bilgi verilmiyordu henüz.

Akşama doğru üzüntüden yorgun düşmüş aile çaresiz bir şekilde beklemekteyken çalan kapı ile yerlerinden fırladı. İşte gelmişti Selvi, biricik kızları gelmişti.

Büyük bir heyecanla kapıyı açmaya giderlerken televizyonda gördükleri resim ile irkildiler. Kapı ısrarla çalıyordu.

Gördükleri resim kızlarının daha bir hafta evvel çektirdiği o resim ekrandaydı.

Uzun bir süre ekranda kaldı resim alt yazı hızla alttan geçerken…

-İsminin Selvi C. Olduğu tespit edilen canlı bomba arkasında yüzlerce ölü ve yaralı bıraktı. Olayla ilgili araştırma son hızla devam etmekte.

( Cehennem başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 8.10.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.