Hitap yetisini
kaybettiğinden bu yana insanlık sürekli töhmet altında. Beyan etmek nefreti ne
kadar kolay artık rehin vermiş iken tüm müspet duyguları.
Tahakküm altında her
kim ise ya da mercek altında.
Detayların sunumuyla
roman olurdu tüm menfi duygular boydan boya işgal etmişken insan ırkını.
Sebepli sebepsiz hâsıl
olan o nefret ve öfke bileşkesi ile mezar olmuş yürek yerinde soğuk bir mezar
taşı öldürmekten neredeyse başı göğe erecek kadar mutlanmış.
Oysa en kolayı sevmek
olmalıydı ve bağlanmak.
Aşk idi tınısı varlık
gel-gitlerle dengesini oturtmaya çalışırken.
Her kim ise dert
edinmiş tüm vasıfları varsıl bir intikam duygusu çöreklenmiş en derine
mütemadiyen soran ve sorgulayan yetmedi yargılayan ve anlamsız sıfatlarla
damgalayan. Asılsız, meskensiz ithamlar ve infazın geldiği son nokta bırakınız
savunma hakkı tanımayı haberi bile olmadan lekelenirken isimler.
Doğruların katledildiği
sevdanın lekelendiği ve her daim insan ırkının sorgulandığı bir garip düzenek.
Ümitsiz olmak bir yana
izini sürmek bizlere düşen sadece sevginin, güvenin ve inancın durduk yerde
kovalamak güzellikleri ve düşmemek adına yakasından. Yeter ki gönlümüz şad
olsun.
Hangisi kolay diye
sormaksa cevabını zaten bildiğime kani idim ta ki şu son birkaç yıldır emsalsiz
verilerle donatılmışken hayat pencerem.
Hele ki mabet bilmişken
o pencereyi durduk yerde camının kırılmaması adına nasıl da emek vermiştim.
İsimsiz tanıların
mahiyetinde gizli tüm o önyargı.
Meskensiz ithamların,
düşsel yordamların ve hakkaniyet elçilerinin gizil tanıklığında ne varsa
istifli yürekte yine de dile getiremezken.
Korunaksız dünyalarımız
var ve yoksunluklarımız ve belki de yoksul kalplerimiz bir o kadar ıssız ve
sakil hatta bencil belki de.
Sıra sıra hayallerimiz
var ve sıra dışı sancılarımız ağaran saçlarımız ve ağır ruhlarımız varoluşun
kıyısında sorgularken medeniyeti ve insan ırkını bu yüzden belki de yaşanan bu
kaos ve yitip giden umutlar ve insanlar ve çocuklar o masumiyetlerinin peşi
sıra yok olan.
Kıyamet alameti olsa
gerek kim bilir belki de kopmuştur da gizliyordur Tanrı bu yüzden bunca
kayıtsızlığımız ya da bu yüzden mi mütemadiyen rencide ediyoruz ve ediliyoruz.
Ümitler mi sıradan
yoksa kayıp olan bizler miyiz kurcalarken mahremiyeti ve kurgularken bir
sonraki sahneyi. Bu mu asalet bu mu merhamet hele ki yitip giden vicdan karışık
bir mizacın körelmiş yetileri de mi uzağındayız yakını uzak addedip yok
saydığımız ne varsa… Aşk belki de ya da inanç hele ki güven.
Sahi sevmek ne zamandan
beri bu denli zorlaştı ya da zora mı koşuyoruz severek ve beklenti yüklü
dünyalarımızla çok mu irdeliyoruz sevgi kölesiymişçesine düzeneğin malikleri…
Sorun ne varsa inanın
ki yanıtı yok çünkü sorular da muğlâk en az kayıp gölgelerimiz kadar.
Tıkış tıkış olmalı oysa
yüreklerimiz ama zihinlerimiz o mertebeye erişmemişken hala ne bekliyoruz.
Kaotik bir mekanizma imgeleri kayıp aşkları çalıntı vicdanlar hepten yitik.
Ve en çok da neyi seviyoruz
biliyor musunuz? Sıfatlarla donatmayı isimleri ve çalıyoruz birbirimizden
öncelikle masumiyet çalındı ardından kayıp verdik medeniyet denen olguyu oysaki
ulaştığımız nokta nasıl da asılı tavan denen izlekte.
Beklenti yüklü
mağlubiyetlerimiz var ve satır arası döşediğimiz mutlak galibiyetlerimiz ve hâkimiyetimiz
tescilli bir o kadar evren denen zincire biz donatırken kâh nefretle kâh hırs
ile kâh mutlanırken kah tökezlerken ve umarsızca seyrine dalmış iken kuş bakışı
yaşanan o acıların.
Çalıp çırptığımız ve
söndürdüğümüz ateş mi yoksa sıcaklığı hala hissetmemize yol açan yoksa
yaşadığımız yerküre bir anda cehenneme dönüştü de biz var gücümüzle varlığımızı
tehdit eden körelmiş yetilerimizi köze dönüştürdük.
Bir o kadar patavatsız
ve pervasız da ve duyarsız. Gerçek bir tablo sunumdaki biz hala pembeye
boyarken günahı.
Zamanın girdabında hele
ki sefaletin mizacı o dokunaklı varlığını yüklerken omzumuza bizler hala
uyurgezer sevdaları mihrap bilmişçesine susuyoruz ve konduramıyoruz kayıp
düşlerimizi tehdit ederken yoksunluklarımız ve bir marifetmişçesine büyüyoruz
ve büyütüyoruz birbirimizin nezdinde sıfat denen o bileşkeye sığdırdığımız
yarım kalmışlığımızı.