Hikaye / Yaşamdan Hikayeler

Eklenme Tarihi : 11/26/2016
Okunma Sayısı : 1545
Yorum Sayısı : 3

Bomba

Yücel ah Yücel! Derinceli Yücel kardeşim. Yıllarca aynı sıraları paylaşmıştık. Aynı 
mahallenin çocuklarıydık İzmit'de... Hiç mi o yılların hakkı yoktu? Nasıl bu hale gelmiştin
sen. Belki farklı siyasi görüşlerden olabilirdik. Ama çocukluğumuzun, arkadaşlığımızın
hatırı yok muydu? (Yıllar sonra Yücel'i İzmit'de lüks bir arabanın direksiyonunda gördüm.
Tesadüf bu ya, araba kırmızı ışıkta durmuştu. Cam açıktı. Hemen yaklaştım pencereden
omuzuna dokundum. Beni görünce çok korktu ve "kardeşim olanlar geçmişte kaldı. Yanlış
yaptık dedi." Ah be kardeşim zaten ben de bir merhaba demek için dokundum sana, elbette
olanlar eskide kaldı ve hepimiz hatalar yaptık dedim.)

Evet Yücel'in yaptıkları anfide yaptıkları ile kalmamıştı o zamanlar.

Yeniden okula gitmeye karar verdiğim gün, her zaman toplandığımız kahvehaneye gittim.
Yaklaşık yüz kişi kadar toplanmıştı. 

Okula ders saatinden yarım saat kadar önce gelirdik. Bir çoğumuz Yunus Emre kampüsünün
dersliklere girişinin hemen önünde bir duvar üzerine oturur görevli polislerle sohbet
ederdik. Muhtemelen o günde öyle yapacaktık. Ancak talihimiz varmış ki, o gün yola geç
çıktık.

Henüz Kampüsün kapısından içeri girmiştik ki birden büyük bir patlama oldu. Karşıya
baktığımızda gözlerimize inanamadık. Her zaman üzerinde oturduğumuz o duvar yerle bir 
olmuştu. Allah'dan üzerinde hiç kimse yoktu.

Grup bir anda galeyana geldi. Yukarıya doğru yürüdük. Karşıt gruptaki öğrencilerin ağaçların
arasından Öğrenci yurduna doğru hızla uzaklaştığını gördük. Bir kaç arkadaşımız peşlerinden
geçmek istediyse de durdurduk. 

Bir şey yapmalıydık. Gruba önderlik eden Adanalı Hayri Vilayete yürüyüp, protesto edelim
arkadaşlar dedi. Bu fikir onaylanınca tekrar aşağıya doğru inmeye başladık. Grup bir taraftan
da sloganlar atmaya başlamıştı. Yolu karşıya geçtiğimizde merkezden Yurda gelen otobüs de
bize doğru yaklaşıyordu.

Kalabalıktan bir grup hemen otobüsün önüne geçti ve durdurdu.

Bizler aklı selim kişiler yine müdahale etmeye çalıştık. Çünkü yapılacak kötü bir hareket
durumu aleyhimize dönderecek, haklıyken haksız duruma geçecektik.

Ama dinleyen kim, kimisi elindeki sopayla camlara vurmaya başlarken kimisi de orada bulduğu
taşlarla taşlamaya başladı.

Bir ara otobüsün içindekilerin heyecanını gördüm. Muhtemelen Üniversite'de çalışan personelin
bir kısmı da bu otobüsle geliyordu. Hatta belki çocuklar bile var diye düşündüm.

Arkadaşlar yapmayın, otobüsün içinde kadınlar, çocuklar da olabilir diye feryat ettiğimi 
hatırlıyorum. Ama inanın o hengamede taş atanlar kim? Otobüse saldıranlar kim? Benim bile
tam olarak görmem mümkün değildi.

Hele otobüsün içinde, her zaman yurtta kalan Yücel'in olabileceği hiç aklıma gelmemişti.

Biraz sonra siren seslerini duydum. Etrafımız çok sayıda polis aracı ile sarılmıştı.

O an kaçmayı hiç düşünmedim. Olayların canlı şahidiydim ve o grubun içindeydim. Ama sonradan
sayımızın bir hayli azaldığını görünce anladım ki, polisin elinden kaçan çok arkadaşımız
olmuş.

Ve tabi yine her zamanki gibi polisler tarafından alınarak, otobüslere bindirildik ve Eskişehir
Emniyet Müdürlüğünün yolunu tuttuk.

Emniyet Müdürlüğünde başıma gelen olay, hiç unutamadığım hayatımın en zor ve en büyük haksızlığa
uğradığım günlerden biriydi.

Beşinci bölümün sonu
Mehmet Fikret ÜNALAN

( Bin Dokuz Yüz Seksene Doğru (Beşinci Bölüm) başlıklı yazı MehmetFikret tarafından 11/26/2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.