Hayıflandıkça kalem,

Nezdinde bir yakarış peyda olan:

Bir derman bir de ses

Bir de sessizliğin tokadında ölüm kadar yakıcı,

Haznesinde ömrün kırık bir güfte yine

Kırılganlığın nazında

Seyrine doyamadığım acı mı yoksa nasiplendiğim

Bir de şükrü yerleşik bir gölge kadar isyana durup

Tövbelere sığındığım sonrası…

 

 

Ismarladığım mutluluğu zaten es geçtim bir de ötelenen hüznün diğer yakasını.

 

Aklımın imlerinde transa geçen yalnız ve bağnaz cümlecikler saklı bir de densizliğin peyda olduğu o ulu orta sessizlik.

 

Nidalarımı duyan herkes penceresinde gönül evimin ve hezeyanı katık yapan gönülsüz cümleleri de kapı dışarı ettim bir de dile(n)diğim aşkı zaten boca ettim şiirlere.

 

Yakınmakla geçen ömrün ara namesiyim hele ki gocunduğum kayıp izleklerde bir ben bir de beni benden eden şu kelime tufanı.

 

Saklı yaralarımı içselleştirdiğim bir nöbet bu, peyda olan ansızın ve kaybolan göğümün penceresinden.

 

Kazanlar kaynıyor yüreğimin bağrında. Kazan kaldırıyorum kötülüğe ve gıybete hele ki laf sokan o kayıp güruhu istem dışı sayıp hepten postaladım şeytanın mabedine.

 

Yakaran dileyişlerim.

 

Yalvaran vecizeler.

 

Bir de ayağa düşmüş isyanları o münferit ve münafık gölgelerin.

 

Heder olan dünlerimi mimleyen yangınları ise çoktan söndürdüm zira içimin yanılgılarına tahammülü yok kimselerin ve kimsesizliğin sefasını sürüyorum yazdığım satırlarda sonra da oluk oluk taşıyor, akıyor mutluluğum.

 

Kanıksadığımdansa kandığım.

 

Kanmakla hemhal ama kandıramazken.

 

Ya benliğin rükûsunu meşk eylediğim o sevgi tohumları?

 

Iskaladığım hayatın güncellenen seyri.

 

Bir de söylemediklerime de kefil olmuşken hele ki an itibariyle yoksun kılındığım; mazinin nazarında yarın bellediğim bir de yalanlarını boca eden kanatsız şeytan ve yine korunaklı dünyamın girift karmaşasına buyur ettiğim yalın ve bakir cümleler.

 

Hoplayan yürekte kanayan bir yara iken aşk…

 

Bir de görünmezliğime peşkeş çektiğim kalemin niyazı ile dillendirdiğim yaşama sevincim.

 

Çalıntı olmayansa yine benlik ve uydurmaca edimlerde bir arpa boyu yol alamayan nefret yanlısı bir seyir yine bakmaktan da görmekten de imtina ettiğim.

 

Duygularımın kayıp verdiği mutluluk da mı bunca göreceli yaşanmışlığı mal ediyor insanlar birbirlerine?

 

Sorgular sadece delil boyutunda ve benim sunumum ise hayatın yoz ve nankör tınısında ortasından çatlayan nazar boncukları…

 

Köreldikçe hazanda sanrısı yine bir uydurmaca hele ki bunca acıyı içselleştirip yazıya dökmeme vesile olan dünya ahalisine minnet borçluyum.

 

Nefretin kazanımı nasılsa sevgi yine bağrıma taş basıp tüm kayıtsızlığımı bir bir boca ettiğim o beyaz boşluk. Yansız bir kelam benimki ama yankısı arşı alaya çıkmış hele ki hükümlü tutulduğum; hele ki varlığımın uzamında bir lehçe hele ki peyda oldukça gece…

 

Ortasından ikiye böldüğüm benliğim:

 

A yüzünde aşka dair.

 

B yüzünde ise sevmelerin kıvancını sığdıramazken.

 

Kocaman bir gülümsemenin eşliğinde geceye elveda derken, peyda olan hüznü de geceye mal edip… Ya sonrası?

 

Tüm pervasızlığımla ait olmadığım bir dünyanın da en sadık yolcusuyum ve ısmarladığım mutluluk er geç ulaşacak adrese:

 

Er ya da geç ve o gelene kadar beklemediyim üstelik tüm hüznü evrenin yine başım gözüm üstüne belli ki hakkını yediğim tüm kötülüğün nazarında bir hurafe olsa da iç sesim ve tüm yanılsamalarını tetikleyen evrenin yine gönül gözümün sunumu…

 

 

 

( Kalemin Niyazı... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 12.03.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.