Ara durakların
çetelesi: Takriben yürüme mesafesinde şehr-i İstanbul’un gizemli yalnızlığına
bin bir kılıf geçiren yine yorgun tayfası şehrin…
Hali hazırda semtlere
yayılmış o yoğun sis.
Yürekten sızan
soluksuzluğumun da önyargılara riayet etmeden, yaşamla ölüm arasında zig-zaglar
çizen…
Anlam olmaktansa anlam
bulmaya meyyal. Sevmenin de bir sınırı olduğu gerçeği ile yüzleşmek belki de. Tepkisizlik
mahal vermezken sunumuna yüreğin yine en büyük tepki, beynin kıvrımlarına hâkim
olan cümle sağanağı…
Issızlığın tınısı belki
de ya da gamsız bir niyaz iken hicvini sıradan bir günle eşleştirme gayreti.
Nedensiz gözüken
nedenler.
Neden bulmak adına
nasıl’a rağbet ettiğim.
Hiç denen yargının
genelde varlıkla kesiştiği.
H/içim…
Sevdiceğim yine
kanarken o kayıtsız mertebede bir izdüşümü belki de kuramların pragmatik
düzlemdeki tantanası…
Yokluğumu pay etmişken,
İstanbul’un gizemiyle yine de ayrı düşemediğim tarikatı yüreğin.
Bilinmeze saygı duymak
olmalı oysa aslolan.
Bilineni ise farklı bir
akışla iliştirmek kanun nispetinde hangi anadan üryan cümle ise yine inhisarında
da sunum ekli üç beş kendini bilmez cümle.
Tüketmeye dairiz işin
aslı.
Türetmeyi ve
güncellemeyi mihenk taşı bellemişken yürek, artık hangi manifesto ise bir ikilimden
bir iklime geçiş yaptığım ve rüştünü ispatlamakla iştigal eden iç sesim.
H/içim aslında…
Kırık.
Kırgın.
Kayıp. Neden’lerini yüz
göz etmişken nasıl’larını da gömmüşken en derine.
Ne amaçla yazdığımın da
bilincindeyken.
Niyazın bin bir dili.
Y/aralar deşildikçe:
Duygular kazan, kalem
ise kepçe misali belki de üç harfli kelimeler cumhuriyeti.
Aşk.
Kin.
Acı.
Ne gelirse aklıma yeter
ki yosun tutmasın kalem.
H/içim alabildiğine bir
de notaların tınısında hapsolmuşluğum.
Nice şarkı yürek denen
orkestrada dış seslerin asla sonlandırma ihtimalinin olmadığı gerçeği.
Belki de şairin dediği
gibi: ‘’Ütüsüz ruhum.’’
Cümleler zaten askıda
bense yorgun bir gardırop hangi ara kat ise yine istimlak edilen ruhun
güncesinde kayıp bir taş kadar yerine oturtmaya çalıştığım onca taşı kayıp
mizacımın.
H/içim fazlasıyla; içli
bir şarkıdan çıkıp yola çocuk neşem ile hava attığım o ağır havası yine
yarattığım intibaının.
Sıra dışı.
Sırasız bir aşk.
Sıdkı sıyrılmış belli
ki hayattan.
Sicim yaş(s)ların da
ihlali.
H/içimin rüzgârlarında
defolu bir gül belki de solmaktansa soluklandığım her şiir yine h/içimin
yorgunluğunda yeniden doğmakla iştigal eden.
Kara kaplı defterime
pür-ü pak ruhu ve çürümeye yüz tutmuş ölü kimliklere de aldırmadan, yaşama
sevincimi çalmalarına asla izin vermeyeceğim gerçeği.
Çok muyuz yoksa
İstanbul gibi taşan sınırlarından?
K/ayıp bir şiirin,
yalnızlığın güftesine dâhil ettiği çoğul kişiliğim.
Göreceli aşkları esefle
kınadığım; sevgide, saygıda kusur etmediğim.
Küsuratlı bir sayıyım
zaman zaman, bölündükçe mutasyona uğrayan; sayılarla kelimeleri dost bilip
dostları ise saklı en derinde.
H/içim yangından
ibaret.
Aşk’a âşık bir şehirim
yine gizemin kucağında parantez açtığım hangi cümle ise rüyalarımda
kenetlendiğim…
Doymadığım.
Doyamadığım.
Şükrü eksik etmediğim.
Belki de sabrın sükûtunu
milat edindiğim.
Kayıp bir şehirim,
İstanbul’un titrinde…
Kayıp bir şiirim,
şairin esin kaynağı o duygular cumhuriyetinde yaşamaya a/şık ve sunumunda seçeneklerin,
tercihimi hep hiç biri’nden kullandığım:
a/şık.
b/azı.
ç/alıntı.
d/ensiz.
e/nkazından doğmaya
muktedir iken her ölümlü gecenin sabahında, DUALARIN GÜCÜ ile hayata ve
sevmelere doyamadığım.
H/içimin seslerine
yenik düşsem de İstanbul gibiyim işin aslı: Her gün başka bir semtine gönlümün
kaydığı ve benliğin yolunun düştüğü ve asılı kaldığım evren; fiziken
arşınladığım o ara sokaklar aklımın götürdüğü yerde bir bardak çaya dökerken
içimi…