Ellerim yangın, yüreğim mert ve cüretkâr… daha ne olsun?

 

Sonların mealini arıyorum küçümen köylerinde iri adamların, it dalaşına rağbet eden insanlar babında bir cenine bile hürmet duyup, adamın hasına tekme vuranların kaybında soluyorum ağır ağır ve soluyorum bülbüle yarenlik eden yabani gül misali.

 

Gülme özürlüyüm kimine göre belki de gülümsemeleri teğet geçen mutluluğun ara evrelerinde kilitli kaldım.

 

Alımlı mısralar giyinmeliyim bu gün ve şiir sürmeliyim dudaklarıma.

 

Aklımın satırlarına hikâyeler dizmeliyim ve dize dize şarkılar biriktirmeliyim tüm saflığımla… ki kim ise saf bir tebessümün çağrısı iken aklımın iplerinde oynayan kukla… ben gibi ahenksiz sen gibi seyirlik ve asla olmayan bizli kulaçların kabarık saçları.

 

Ansızın doğmalı güneş ve ansızın batmalı ama anlık sızılardan da ibaret olmamalı evren yoksa nasıl doğardı yeni gün evrenin rahminden?

 

Şimdi desem ki, deme özürlü bir buse konduruyorum saçlarına ve helalinden bir sır fısıldıyorsun kulaklarıma üstelik kimselerin duymadığı ve tek şahidin de Tanrı olduğu.

 

Bitkiler bile aç sevgiye ya insan?

 

Nefretle sulasan şu çiçeği bil ki solacaktır ansızın ya bizler nasıl hala yaşıyoruz nefretin neferi bir alayla yıkanırken hayat denen musalla taşında?

 

Taşı gediğine koyanlara sözüm belki de ya da taşın taş üstünde kalmadığı bir limana rast gelme ihtimalini kondururken başucuna şu şiir yüklü mizacın yansıması iken ölümlü kalemin ölümsüz aşkı; üstelik ihaneti tatmış yüreğin ırmaklarında gidip gelen nice şiiri patavatsızca görücüye çıkardığım gecenin hazanında doğup, günün evrelerine yaydığım sonra savsaklandığım belki de şatafatlı bir hüzün dileyen mazoşist yanım.

 

Sevme özürlü cümlelerden haz etmiyorum keza sevme özürlü insanlardan da yeter ki solukları sevgi koksun belli ki ütopyanın dibine vurdum yine sabah sabah yoksa sabah bellediğim rüyalarımın kirinden arınan çocuk ruhumla kapışan evren mi?

 

Geç, sen bayat sorularımı ve açık ara ile düş peşine henüz yazmaya karar vermediğim yorgun hikâye kahramanımın.

 

Şimdilerde sonrayı uğurlama telaşındayım oysaki an’ı yaşa diyor evren ya an, dünde kalınca ne olacak. Ana ana an’ı, ansız bir sızı mı yine hücum edecek kasıklarına şiirin?

 

Ebe kadınlar gibiyim bu aralar belki de yazmanın büyüsünde evrilen hüzün taneciklerini serpiştirdiğim yorgun ruhumun ana kıtasına; yine de babayiğit bir gölge olmayı dilerdim kâh aşka meyyal kâh garibe yoldaş kâh evrene mucit belki de mücbir sebeplerle donanımlı olduğum seyrinde kâfir yönergesine beşerin şerh düştüğüm bir imge tadında da yaşamayı dilediğim…

 

Şahidimdense şerrinden uzak kalmak yine duada zikreden o söylem:

 

‘’Rabbim, hükümranlığındaki tüm canlıların şerrinden koru beni.’’

 

Zulüm, nifak ve gıybet yüklü terennümlerinde yıkamayı maharet bildikleri masum tınısında belli ki sevginin ve sevdanın ve düştüğüm çorak çöllerde galeyana gelen tüm münafıkların uzağında kalmam yine İlahi Gücün sunumunda bir dirayet göstergesi ve bu, beni bana yakın tutan ve kendini kınayan nefis ile mücadelesinde yine buğulu bir bakış üstelik gök kubbenin nezdinde kaygan bir zeminden İlahi Aşka uzayan o tecelli ve tesellim o ki; sınanmakla yükümlüyüm ve şahitliğim yine Allah katında en eşsiz huzur bir gün kavuşmayı dilediğim ve niyaz ettiğim.

 

 

( Şiir Sürmeliyim Dudaklarıma... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 12.06.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.