Usturuplu ölmeliyim ve çabucak. Biçilendense biçimlendirildiklerimle anılmalıyım.

 

Aklımın kıvrımlarından geçeni bilen İlahi Adalet mademki sancağım…

 

Kutuplarımı da ayrıştırmalıyım: bir eksik bir fazla ve gözüme düşen sarı-beyaz buklelerimi yontmalıyım kendimce tıpkı kalemimi ve düşlerimi yonttuğum gibi.

 

Sazı sözü bırak bence ve emir cümlelerine de engel koyuyorum tıpkı evrenin ve aklı yitik müritlerinin sunumdaki sevgime geçirdikleri kılıf gibi.

 

Abartmıyorum da: Ne cümlelerimi ne de yürekte biriken yasımı hem demediklerime binaen, aklımın kıtalarında kalan kaygan ve beyhude dizeleri diziyorum.

 

Ne başı var bu hikâyenin ne de sonu ama ortasındayım hayat denen yerkürenin ve her nasılsa sırlarımı ve sınırlarımı ihlal edenlere en ufak kin de beslemiyorum her ne kadar kinlerine boca ettikleri kir ile sıvamaya çalışsalar da içimdeki güneşi.

 

Balçıkla sıvamayı beceremeyeceklerin bilincindeyim ya da altıncı his diyelim zira Yaradan ile aramda geçen üstü kapalı cümlelerin altında yatan tüm gizemi ve tüm niyazımı sunuyorum gün ve gün.

 

Belki de gitmeliyim buralardan ama sığınacağım ikinci bir ben yok içimde aslında bensizliğimi benlikle örtüştüren yine yazdıklarım ve ben debeleniyorum hayat denen hengâmenin tozunu yutmaktansa üstümü başımı temiz tutma gayretim.

 

Sıfatlar… Ne gam!

 

Boyutsuzluğum… Şükürler olsun.

 

Sevecen kimliğim ki yanlış anlamlara mahal verse de: Asla harcamayacağım içimdeki ganimeti bilakis ben sundukça evrene, azalacağına büyüyen ve her dolduruşa geldiğimde yine sürüklendiğim gerçek dünyanın alacalı bulacalı seyrinden o derin huşu eşliğinde, Yaradan’ın varlığına müşerref olduğum.

 

Derdim yok da kendim haricinde hangi ölümlü ise yolumun kesiştiği hatta kesişmediği lakin yetkili merci bulmakta zorlanıp ben de derinlerden yüzeye çıkmak adına yazıyor da yazıyorum ama ne deli gibi ne de hırsla sadece anlık bir dokunuşla İlahi Aşka teslimiyetimle, vakıf olduğum o soru işaretlerinden de soyutlandığım.

 

Sevgiliye nazire eden bir nota mı?

 

Evet, hem de en şaşaalısından zira aşkı araya araya sonunda vakıf olduğum kıblemin boyutsuzluğunda şanlı gözyaşlarımla dikmekteyim bayrağımı hem de öyle böyle değil.

 

Yeri gelmiş iken… Çok isterdim; vatan topraklarında şehit mertebesine ulaşmayı ve belki de ilk kez ölüme gıpta ediyorum hele ki lal kıvamındaki o muzip ve çocuksu yanımla, hemcinslerime benzemediğim için kâh suçladığım kimliğim kâh kendime olan sevgimin de uzantısında saygı odaklı bir bakış açısı geliştirdiğim ve anlayışımın da asla gölgelenmesine izin vermediğim yine de sözüm meclisten dışarı zira gözümün önünde eşsiz iki örnekle büyüdüm.

 

Bir kadının dokunulmazlığı olmalı mı?

 

Belki evet belki hayır belki de saçma bir maruzat yine sunumda olan.

 

Ve bir kadının adı olmalı mı? Hem de en alasından ve üstelik o adına da soyadına şerefle sahip çıkmalı.

 

Üstünkörü geçtiğim bir pasajdı az evvel öne sürdüğüm ve bu anlamda bir açıklama getirmek istiyorum lakin tanık olduğum çok şey var ve bu da gözlemci olduğum gerçeğine duyduğum şükür belki de yarattığı sıkıntı bende zira insan geliştikçe, sorguladıkça ve de sorgulandıkça… Geçelim bu konuyu zira farkımla fark yaratmak gibi bir gayretim yok lakin otorite ve disiplin odaklı bir ailede, el bebek gül bebek büyütülüp akabinde sayısız mesuliyet de yüklenmişken sırtınıza bu yüzden pedagoji ve otorite kavramlarını doğru eşleştirmek lazım sanırım bu da benim yaşadığım sıkıntı ve güçlüğün ana nedeni.

 

Saygı ve sevgide sınırsız ise insan ve insanları gözünde ilahlaştırıyorsa, şu bir gerçek ki Yaradan asla sessiz kalmıyor zira bunu defalarca yaşadım, duyumsadım ve teyit ediyorum hele ki hiçliğime vakıf olup hidayetin merhalesindeki o İlahi Güce teslim olmanın şanı ve huzuru yok mu…

 

Çayımın deminde olmak gibisi yok hele ki satırların ve sözcüklerin cazibesine kapılmak yok mu?

 

Ne diyecektim ne dedim?

 

Aklımın pasajlarında büyüttüğüm bilinçli cümlelerim ve alt bilincimde çok da derin bir uykuda olmayan delişmen duygularım.

 

Gizlenmeye çalışmak mı?

 

İşte çıkış noktam.

 

Ya pes etmem gereken o yokuş yukarı izdihamı sözcüklerin ve ben sır tutan imgelerden soyutlanıp tüm yalınlığımla serilmişken beyaz sayfaya…

 

Zan altında olmak nedir bilir misiniz?

 

Ya beklentilere karşılık verememek?

 

Ya sizin beklentileriniz? Ama öncelikle kendinizden ve sınırlarınızı ihlal edenlere vereceğiniz en güzel cevap: Yine sığındığınız duyumların asalet ve nezaket ile olan iş birlikteliği aslında başka kavramlar da ekleyebilirim izninizle bunu içimde saklayım gerçi görünen köy kılavuz istemiyor ama.

 

Belki de zihinsel yetilerim ile yetim duygularımın zıtlaştığı tıpkı zıt kutupların birbirini çektiği gerçeği.

 

Bir cebimde rölantiye aldığım beynim ve işlevleri ve bir cebimde aralıksız istişare ettiğim duygu cumhuriyetim…

 

Azımsanamayacak kırıklardan bütüne ulaşma gayretim belki de bütünden üreyen hazana eşlik eden solgun nazirelerim yine yüklü ve yükümlü ama asla sevme ve algılama özürlü olmayan üstelik hem gerçekçi hem hayalperest.

 

Sevdiğim herkese selam olsun.

 

Seven sevmeyen herkese de sevgilerimle zira geri dönümü belki de ölümüne üzen ama eninde sonunda yine Hakkı andığım her hüzünlü saniye mademki Allah hüzünlü kalpleri seviyor üstelik gocunmuyorum da hüznümden ve acımdan hele ki hayata bakış açımda eşsiz bir tolerans ve akabinde neşe ile kenetlenip yine tozlarımı, evrene kelimeler eşliğinde serptiğim sanırım küllerimden doğmak azımsanamayacak bir doğru hele ki ömür boyu yanlışlara çentik ata ata çalmışken kendimden.

 

 

( İlk Kez Ölüme Gıpta Ediyorum... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 14.07.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.