Mil çektim gözlerine o esintide başıma vuran ağrının…

Bir çağrının sanrısıydım, uyku öncesi içine düştüğüm o sefil yalnızlık belki de kulağını çektiğim yıllarım.

Pervasız ve patavatsız bir alfabeyim ben:

Ah, içimde seken kurşun ağırlığında duygular ve kelimelere sığındığım, kimse dar görüşlü uzağındayım ya da mezhebi geniş iklimlerde kıyıya vuran albenili söylencelerden haz etmiyorum.

Hazmedemedim hem ben dün yediklerimi:

Altı üstü iki simit üç beş kurabiye.

Hamt ediyorum bu gün süregelen açlığıma ve midemin parmaklıklarına asılı seyyah düşler ve demli bir çayı içerken içinde boğuluyorum satırların.

Sallama çaydan da saplantılı cümlelerden de nefret ediyorum ve içime diktiğim o söğüt ağacı.

Günse kaygılı.

Gece ise dört gözle beklediğim.

Seher ise tahayyülü imkânsız.

Ah, seyyah bedenim sefil yüreğim.

Ve işte heceliyorum aşkı.

Aşina olan mı?

Yoksa sıra dışı bir duygu mu beni benden eden bir o kadar beni bana sunan.

Uyruğum mu?

Kuyruğuma yapışan yıldız tozları mı?

Yıldız olmaktan haz etmiyorum bu gece ve ismimi uzay çöplüğüne atıyorum sadece çiçek olmak ve solmak adına dünyaya geldiğim gün gibi aşikâr.

Ve ben ilk göz ağrısı iken ailemin…

Ah, ağrılı başı hayatın bense bir çağrı merkezi gibi arayıp da meşgule veriyorum yürek sesimi elbet akılsız cep telefonum benim.

Bir ay içinde sürekli iptal ettiğim telefon numaram ve hatırlamıyorum bile telefon numaramı kaç defa değiştirdiğimi ve işin ilginci ve de komiği: ismimi kendime kayıt ettiğim ve telefon numaram kayıtlı kendi ismimin başlığında.

Canım sıkıldıkça kendimi arıyorum elbet ulaşamıyorum kendime.

Ve çok gülüyorum ama sadece kendime.

Arıyorum kendimi.

Ah, aşk iken tek lüksüm ve aşkla bağdaş kurduğum cihan.

Arıyorum aradığımı da bulmamın ertesinde.

Ve işte dua vaktim geliyor ve asla yanıtsız bırakmıyor güzel Rabbim beni.

Gün yitmiş.

Gece küfeyi devirmiş.

Yaşasın Rabbim ile baş başa kaldığım o sabah ezanında dünyanın en mutlu ve huzurlu insanına büründüğüm ve dışarıdan kulağıma gelen elbet ezan okunduğunda ben de içimi okuyorum ve Rabbime koşuyorum:

‘’Güzel Allah’ım, ben geldim ben geldim.’’

O zaten hep yanımda iken ve biliyor da iç sesimi ve iyi niyetimi ve yaşlarım çağlarken neyse dileğim hiç olmadığım kadar kavuşmuşken sonsuzluk denen çağrısına da yanıt vermişken.

Arayışım hız kesmeden bir ömür sürmüşken iyi kötü kendime de rast gelmişken.

Huzur ve hüzün beni benden eden duyguların kesişme noktası ve Yıldız kimliğimi boşluğa bırakıp bu sefer ölülerime rahmet okuyorum.

Babasının tek gülü tek kızı tek çiçeği:

Uzun süre beni beklemiş iken ailem, babam ‘’Gülüm’’ ismimde karar kılıyor ve bir de ön ismim: rahmetli halamdan miras iken göbek adım.

İkilemde kaldığım çünkü ben yıldızlar kadar uzak ve ulaşılmaz iken.

İkilemde kaldığım çünkü çiçek olmak beni cezbediyor ve açıp açıp solmayı çok seviyorum ve Süreya düşüyor aklıma:

‘’Önce öp sonra doğur beni, anne.’’

Defalarca öldüğüm defalarca can bulduğum evrenin rahminde saklıyım hala adeta bir cenin gibi içime dönük ve başa alıyorum hayatımı her ölüp de can bulduğumda…

Can suyum ise elbet sevgi.

Dünümde olduğu gibi güne eşlik eden yarınlara selam verdiğim.

Aşkın şehla gözleri.

Mabedimde salındığım.

Bazen eşikte bazen beşikte.

Rengimle müstesna bir pembelik rakımımla dokunmak en tepeye.

Hüznümünse kat izinde saklı huzura düşkünlüğüm ve sevecen evren beni asla refüze etmiyor.

Ömrün kuytularında aşkın duvarlarında ve yasın yaşlara denk düştüğü.

Bazense mutluluktan ağladığım.

Aşağı yukarı kırk sekiz saattir kalemimden ayrı düşmemin ertesinde koşa koşa ve de kıvançla oturuyorum masa başına.

Aşkın rakkasesi sözcükler.

Revnak yürek ve göğün yırtık retinası ve işte ç/ağlıyorum.

Ulvi bir duygu iken inancın nüksettiği aralıksız ve kendimi sevmemde inanılmaz payı varken kalemimin.

Yokluğum.

Yoksun kılındığım…

Ne olursa olsun asla da sahibi olamadığım pek çok şey bir o kadar umurumda olmadığı ve bol keseden severken kendimle olan mücadelemde oldukça yol aldığım.

Mahzenim bu gece sıcak.

Yüreğimse kıpır kıpır.

Gökteki salıncak.

Yerdeki lunapark.

Gönlümün kuytularında dahi saklı iken çiçekler.

Çiçek olarak yaşamanın da bir bedeli olmalı hem, değil mi?

Her solduğumda.

Her yorulduğumda.

Sevgi iken can suyum ve Mevla’m iken bana sevmeyi sevdiren.

Kendimi sevebiliyor olmanın verdiği huzurla gülümsüyorum yeniden ve yazıyor olabilmenin verdiği mutlulukla karanlıkta sekiyorum bir sokaktan diğerine; bir coğrafyadan diğerine…

Ben seyyah bir çiçeğim köküme sadık ama tüm evreni de arşınlayabildiğim yüreğimle ve gönlümde saklı tuttuğum her şey için şükrediyorum.

Ve evet:

Görünürde ne kadar da aciz ve yalnızım ve sahipsizim, değil mi?

Kariyerimi kendi ellerimle sonlandırıp akabinde sahibesi olduğum tüm dünya mallarını da kurban vermişken ve görünürde eşleştiğim hiçbir insan ya da varlık yok iken ben yürekten sever ve yazarken nasıl şükretmem?

Hep kaybettiğim onca şeyin ardından kendimi bulup da sevebilirken…

Kaybolmanın ertesinde infilak eden duygularımdan binlerce cümle kuruyor olmanın verdiği haz ve huzur ile biliyorum ki evrendeki en şanslı insanlardan biriyim.

Bol sıfırlı bir maaş çekim olmasa da.

Ya da toplum kural ve normlarına uygun bir konumum ya da kariyerim olmasa da.

Sahibesi olduğum hiçlik.

Hiçleşen yürek ama aynı zamanda koca kâinatı küçücük yüreğime sığdırabilmişken.

Ve ben Rabbime aşık ve hayata sevdalı iken ve onca şeye rağmen yaşama sevincimi ve umudumu muhafaza edebiliyorken…

Seviyorum işte seviyorum:

Kendimi de sizi de hayatı da.

Kızdığım kadar kendime kıyamıyorum da içimdeki çocuğa.

Yetim yüreğimi asla yalnız bırakmayan Rabbim ile bütünleştiğim her andaki mevcudiyetimi sürdürebilmek adına kalemin verdiği güç ve mutluluk ile biliyorum da:

Dünyanın en huysuz insanıyım ve de mızmız bazen çok hüzünlü ama coşkuma sahip çıktığım kadar sevgi ve umut doluyum başım her sıkıştığında yolum illa ki Rabbime çıkarken ve O, beni bir an bile sahipsiz ve yanıtsız bırakmazken…

 


( Arıyorum Kendimi... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 10/8/2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu