Çekincelerimi otlattığım bulutlu bir
gün sözcüklerin derdimi paylaştığı ne de olsa fikrime denk düşmekte zikrim ve
işte göğün zifirinden sökün etti edecek yağmur damlaları.
Her adımımı temkinle atıyorum artık
ve umudumu saklı tuttuğum kadar dinmeyen nemine alıştım da ruhumun karanlığında
bandığım illa ki sevgi ve hayallerim ve ben sadece bir tek renkten ibaret
değilim: gök kuşağının belime dolandığı göğün temposu adeta bir çalgı heyeti
saklı bulutların üstünde ve sadece ben duyuyorum yüreklerindeki melodiyi.
Gamlı notaların isyanı yağdığı kadar
hüzün…
Gem vurabildiğim isteklerim elbet
neşrinde saklıyım şükrün.
Azadesi varlığımın yanlı bir aşk
masalına tekabül eden içimdeki o devasa lahza.
Her duygu ise kabulüm başa almıyorum
artık hayatı ve kaldığım yerden devam ediyorum:
Bazen ıslıklanıyor iç sesim en çok da
kaos yüklü iken cihan ve baskın dış sese duyduğum öfke lakin ansızın
solabilmekte ruhumdaki hezeyan ve huzura delalet bir öğle vakti aşkı ihbar
ettiğim kadar da aşina iken hasrete.
Recim edilen dünüm bense resmediyorum
günümü.
Acıların açmaza düşürdüğü bazen renk
körü iken insanlar ve işte kara deliğin nankör isyanı: her kör nokta adeta bir
kordan ibaret ve tek kozum sevgiyle eşelediğim közüm en çok da sözüm özüm bir
iken koştuğum sahil boyu oysaki şehrin ortasındayım her ne kadar çılgın
martılar beni denize çağırsalar da onlar da benim gibi otlanıyorlar hayatın
getirisi ayrı götürüsü ayrı iken sanki devasa bir şehir çöplüğünde martılar,
çığlıkları ile denizi arıyorlar.
Kara iklimine öykünen İstanbul
havası.
Pazenden ruhum pamuktan yüreğim ve
yırtık mintanım az evvel düştü yolum terziye ve şimdi ihtimamla giyiyorum
cübbemi cüsseme büyük gelen ve karanlığı delen gözleri ruhumun peçesinde uçuşan
kuş öbekleri.
Canıma minnet günün aymazlığı.
Canıma minnet aşkın özlemi.
Canıma minnet bazen ölümle örtüşen
duygularım.
Canıma minnet nasıl da vakur ve
ıssızım.
Sürgün edildiğim coğrafyalarda dağlar
tepeler aşıyorum en çok da yamacına sokulmayı seviyorum ulu dağların en çok da
ağlamayı ne zaman sokulsam yamacına İlahi Dağın, dağlanan yüreğimi ihbar
ediyorum Tanrıya.
Kulluğuma binaen haiz olduğum tek
zerremi sunup Rabbime İlahi Aşkın coşkusuyla sonsuzluğa düşüyor yolum ve başım
yana düşüyor ve işte sıcak bir el dokunup da saçlarıma ve ansızın firar
ediyorum hüzün bulutlarından sekiyorum yeryüzüne.
Yalnızlığım bir Ferman aslında.
Bazense feryat.
Yâdım dünüm yağan yağmura minnet
ediyorum lakin minnet etmediğim kadar bir Allah’ın kuluna huzurla doluyor içim
ve taşkınlara mahal veren hüzün çöreklenmişken yüreğime salkım saçak
seriliyorum kaygan zemine.
Mihrabımda saklı hayallerim ve
kıblemde dinmeyen bir yangın var.
Aşkın surelerinde saklı özlemin
sureti.
Cebbar gölgeler peşimde bense Allah
yolunda en çok da Allah rızası için yaşamayı sevmeyi şiar edinmişken…
Usulca yürüyorum yolumda ve başım dik
ve gözlerimi önüme odaklayıp arkaya bakmadan sokuluyorum yağmura ruhumdaki
zerreler taşkına sebebiyet veriyor ve sele kapılıyorum neferi olduğum bir rüya
taşıyorum tepemde:
Aşkın vuku bulduğu.
Özlemin hızına yetişemediğim.
Bazense duygularımın ve kalemimin
hızına yetişemezken…
Ve Hızır gibi yetişiyor bir el
dokunurken umudun buğusunda büyülenmiş yüreğimle korlara denk düşen iç sesimle
hemhal ve Rabbimin, ‘’yaz’’ emriyle kaldığım yerden devam ediyorum yaşamaya.
Öznemle özlemimle pekişen hüzne
delalet olsa da yazdıklarım asla yüksünmeden sevip yaşıyorum ve kendime ulaşmak
adına rüzgârın sırtına binip deli gibi esiyorum esneyen ruhuma konan umudu
tepede tutup sevgiyle dikiyorum bir bir göğün söküklerini az evvel boşalan
yağmurla ruhumu yıkayıp arınıp sadece bekliyorum sığınağım iken İlahi Ateşin
her bir kıvılcıma delalet iken ansızın infilak ederken kalbim ve kalemim bir
arada tutuşan yalnızlığımın izini sürüp gizimle teşrif ediyorum coşkuma eşlik
eden sözcüklerden tutun da sonu gelmez hayallerimin peşinde…