Ölü bir öfkeye bandım ölümü: öksüz
bir seyir izlerken yüreğim sevgimdi verdiğim sadaka.
Verip veriştirense zalim zulmü katık
etmişler bir kere mahrem sevgilerin diyalize girdiği ve ölümün kol gezdiği
hastane köşelerinde büyüyen bir hüzün seli en çok da kıblesinde yaşar iken
sahipsiz kaldığı kadar insan yüreği en çok da acısına ağlarken…
Sözcükleri seçme şansı ve lüksü
tanımıyorum bu gün kendime bir o kadar uzaklığın karesini alıp içimdeki acılara
b/ölüyorum yine ve sadece kendimi.
İlhamın yetilerinden nasiplendiğim de
değil aslında olan biten:
Yetim sözcüklerden beslendiğim kadar
diretmesi kalemin ve ettiğim kelamın yüzölçümü oysaki avuç içi varlığı
yalnızlığım ve tekabül ettiği kadar varlığım hem çaresizliğe hem de var olmanın
bilincinde yolum hiçlikle kesişmişken.
Günlerdir beni esir alan tuhaf bir
korku ve kaygı bileşimi:
Sadık kalsam ne ki kaleme kaile
alınmadığım kadar yazsam ne olacak ki ya da bunca yıldır yazıyor olmanın geri
dönümünde banka hesabıma geçen tek kuruş olmadığı kadar lirik acılarla lirik
hayal kırıklıkları ile kaç lira biriktirebildim ki kalemi bir kumbara gibi
görmediğim kadar kumarda da aşkta da kaybettiğim.
Rengi turkuaz gökyüzünün.
Rakımı olmayan derin bir tevazu ve
acı yüklendiğim.
Konuşmanın muadili ise sadece kalemin
beti benzi atmış afaki varlığı ve göğe d/okunma arzusu ile kanat açıyor
kalemim.
Ruhumdaki izdihamdan tutun da tekil
varlığıma şerh düşen gölgelerden çıkıp da yola: başımı alıp gidemediğim kadar
kendimden en çok da konu kendim oldu mu müşküle düştüğüm ve işte yazma arzusu
ile oturmuşken masanın başına meşgule veren iç sesim…
Bir alt yazı geçeceğim illa ki hem
hayata hem güne.
Soytarı güneş ise ıslıklıyor soğuk
bedenimi hali hazırda yaşıyor olabilmenin verdiği derin bir sızı ve hissiyatla
bekliyorum en çok da kalemin vadesinin dolup yok olmak arzusuyla yanıp
tutuşuyorum.
Başa alıp da seyrettiğim filmin
kaçıncı versiyonu kaçıncı karesinde saklıyım ki.
İsyanım kendime akabinde af dilerken…
Annemin ılık nefesinde uçuşurken
sevgi sözcükleri.
Bir o kadar: bir ömür ikmale kalmamış
başarılı öğrenci kimliğimin ertesi yaş haddinden bana verilmeyen pasonun hala
da derdinde iken ve işte yüksek lisans yaptığım o yılların acı tablosu
canlanıyor gözümde:
Çalışırken biriktirdiğim parayı okul
için harcarken üstüne üstük düştüğüm dar boğazın ertesi ders çalışmaktan lokma
geçmezken boğazımdan ve bir adım ötesi: ders çalışmak için ailemden ayrılıp
kiraya çıktığım o soğuk ve daracık giriş katı.
Sözcüklerim isyankâr umarım af eder
beni Tanrı.
Sözcüklerim lütufkâr umarım kalem
yine terk etmeyecektir beni.
Kıblemde yanan ateş ve de:
Ruhumdaki sarkaç ve gizem.
Kalbimin üstüne konan tonlarca
ağırlık.
Kalemse dibi görmenin efkârı ile bana
savaş açmışken…
Bense tüm dünyaya tüm zalimlere ve
iblise açtığım savaşta kaç cephede mücadele verdiğimi unutmuşken eklenen yeni
sıkıntılar…
Keşke, her şey dünde kaldı,
diyebilseydim ve dünümdeki derin hüznü dahi özlerken sadece sabır ve şükür
duygusu ile yaşıyor olabilmenin verdiği kâh huzur kâh hicap ve esefle kaderime
söylendiğim askıntı olan duygulardan ördüğüm bir cübbe misali üstüme geçirdiğim
kimliklerin de göz ardı edilmesinden de öte hayatla olan tek b/ağım iken canım
annem ve bir adım sonrası: iki arada bir derede kalemimle buluşup çalakalem
yazdığım kadar savruk nidaların esintisinde haz etmediğim onlarca belki
yüzlerce şiir ve yazıyı çöpe atmanın verdiği o tuhaf duyguyla hemhal olmanın
verdiği acı ile ruhumu da telaşla çöpe atma isteğini doğuran iken süregelen
hayal kırıklıklarım.
Latif bir esinti filan da değil hani
günlerdir esen poyraz.
Albenisi mi duyguların ya da dört
gözle beklediğim kış mevsim mi?
Kış güneşine müteşekkir olmaktan
başka da çarem yok iken ve doğal gazın verdiği sıcaklık değil ılık bile
değilken radyatörler ben şimdiden yazı ve baharı beklemeye başladığım kadar
içimdeki dağlara yağan karın soğuttuğundan da öte üşümekle yanmak arasında
gidip geldiğim…
Renklerin tutkusu ve sözcüklerin
tutulan nutku:
Günlük hayatımı idame ettirmekle idam
mangam da beni bir adım ötemde beklerken ve kurulan idam sehpasında hiçbir şey
yokmuşçasına kahvaltımı edip sözüm ona güne hazırlıklı kavuşmak adına bir
sakatatmışçasına çektiğim ıstırap ve işte üstüne içtiğim bir bardak dolusu
soğuk su asla da eritmeyecektir kabrimde yatan karı.
Ruhumdaki dev sarkaç ileri geri
tetiklerken duygularımı.
Kaleminse nazından usanıp yazdığım ne
var ne yok bir avazda silmek adına bastığım delete tuşunda saklı iken aslında
sefil hayatım ve bunca insan beni sildiği gibi ben de pek çoğunu silmişken ve
şimdi istikrarla bekliyorum içime doğacak ilhamın da güneşin de umurumda
olmadığı kadar beni ayakta tutan tek duygu iken; itikadın sarmalında serildiğim
huzur denen yatağın başköşesine konan bir umut gibi bir kelebek gibi ötüşen
sessizlikten ve kendimden kendimi azat etmek adına sırdaş kalemin de s/üzgün
çehresinde saklı iken ölümün beni uzaklardan çağıran sesi…