Sevgili Ömür Hanım, öykündüğüm
minvalde mademki sana rastladım…
Bir öyküm var bilirdim hani,
insanların öykündüğü ömrümden ömrün gittiği.
Bir yitimin eşiğinde sana rast geldim
bir yatır gibi defalarca gidip geldim ekseninde ve seken kurşunda pestilimi serdim
gecenin diri nefsine…
Ben ki…
Nefsimden ayrı düştüğüm o çocuk
yaşımda…
Ben ki: nefsimle cebelleştiğim kadar
kendimden medet umdum ve nefsimi gömüp nefessiz kalsam bile hep sevdim hep
inandım.
İnsan sevgimden ırak olmadığım kadar
mademki Yaratandan dolayı sevmiştim her yaratılan canlıyı hatta cansız
varlıkları ki onlar bile yüce Rabbi zikretmiyorlar mıydı fizik kanunlarında
geçerli olan ne varsa dönmüyorlar mıydı yüzlerini Rabbine?
Eşiğindeyim belirsizliğin.
Beşiğindeyim hüznün.
Belleğim yerinde ruhum huzurlu
yüreğimse yerinden söküldü.
Bir kelam etmeden.
Verdiğim selamın dönüşü olmadan.
Yiten ömrün değerini yeni anlamışken…
Ve sevgili Ömür Hanım, sahiden de bir
tutamağım kalmadı benim hayata dair ve nasiplendiğim her duygudan bir diğerine
sekerken anladım ki cennet benim ta içimde saklı imiş.
Rengimle.
Haizi olduğum servetimle.
Makul olan olmayan düşlerimle…
Ve işte solumda taşıdığım düş sepetim
ve ırkım ve mizacım ve mealim.
Gönlün rotasında sana koştum.
Ruhun noksanında yüreği biledim.
Sadece iman gücümü sevgiyle
eşleştirdim ve vardım Allah katına.
Rabbin Dergâhından içeri girdim ve
işte üstünü örttüm kokan nefislerinde insanların kokan nefesinde iblisin ben
miski amberi duyumsadığım sevgiyi her meşk eylediğimde ve insan olmanın resmini
çizdim kendimi bildim bileli ve insan gibi yaşamanın raconunu öğretti bana
kaderim ve kederim.
Derdin biri bin para.
Lakin sana da demem tek kelime ama
bil ki ömrümden ömür giderken şu son iki sene demem o ki:
Sevgili Ömür Hanım, sensin benim
ömrüm sensin benim nefesim sensin şiar edindiğim…
Kula kulluk yapmadım.
Ruhumu şeytana satmadım.
Rengimle meleklere öykündüm ve hayatı
pembe bildim hayatımı da heba ettim.
Karanlık.
Kuytular.
Benimse bir Kâbe’m vardı ki ruhumla
tavaf ettiğim.
Öykündüğüm benzemek istediğim kimse
olmadı öncemde ve bilinçlendiğimde sadece kulluğumu ifa etmek adına yalanı kör
kuyuya attım yorganı kaptırdım yangında sadece insanlığımı kurtardım ve
vicdanımla saf tuttum s/afiyet iken mizacım Peygamber Efendimin izinden gittim
ve aynı soydan geldiğim Aziz Mahmut Hüdai Hazretlerinin torunu olmakla gurur
duydum ve hep ona öykündüm.
Türbesini ziyarete gittiğim onlarca
sefer yaşımdan önümü göremedim ama Rabbim bana bir kere sunmuştu ihlaslı yolu
ve şerefli hayatı.
Yalnızım, Ömür Hanım hiç olmadığım
kadar yalnızım.
Güçlüyüm de Ömür Hanım hiç olmadığım
kadar.
Sevgime şerh düşerken.
Sevgiden sevgiyi örerken.
Sevgiyle hemhal onurumu haysiyetimi
en tepede tutarken.
Ve işte haiz olduğum onca şey:
Kimine göre kusur kimine göre lütuf.
Anlatmak istediklerim sadece bunlarla
da sınırlı değil ve hiç olmadığım kadar kendimi iyi ve güçlü hissediyorum.
Bu dünyada kalan zamanımı iyi
değerlendirmek adına daha çok seveceğim ama kendimi.
Kendimi kendimden soyutlamama vesile
olan insanları bile af ediyorum.
Ruhumdaki tümsekler.
Pirincin taşı.
Kimine göre çöpsüz üzüm iken…
Kimine göre lanetlenmiş.
Ama ben Allah sevgimle inancımla en
tepeden düşüyorum sonsuzluğun sihirli yolunda kâh Yıldız kimliğimle kâh çiçek
mizacımla kafa tutuyorum cihana.
Ömür Hanım, sensin ömrüme ömür katan.
Sevgili Ömür Hanım sensin tek dostum
ve ilhamıma kucak açan.
Bense kanat açtığım aydınlığın
sihrinde.
Bense sevdalandığım İlahi Aşkın
muhabbetinde…
Iskalamış olduğum kadar mutluluğu
insanların gözünde…
Huzura giden yoldayım.
Kendime uzak ya da yakın uzlaştığım
doğrularla Allah yolundayım.
Diğer insanların gözünde neye denk
düştüğüm değildir önem arz eden bir bilinmezin koynunda sektiğim kadar da bir
duygudan diğerine…
Bu günlük öyküm bu kadar.
Öykündüğümse hep kendim olmuşken ve
işte ederim neyse insanların gözünde servet değerinde İlahi Sevgimle meşk
eylediğim aşkın kudretinde sana koşuyorum ömrümden ömür gitse de cennete
düşkünlüğüm ve ölü nefsimle sadece boyut atladığımın da müjdecisidir ruhumdan
taşan…