Yüreğimden Damlayan Mürekkep...




‘’Ne olurdu, bazı sözleri hiç söylememiş olsaydım; ya da bazı sözleri hiç söylememek için kesin kararlar almamış olsaydım. Sana diyebilseydim ki, durum çok ciddi Bilge, aklını başına topla.’’(Oğuz Atay)

 

 

 

Kümülatif duygular içerisindeyim üstelik ruhumun penceresi eski ve kırık.

Küflenmiş bir yanılgı içerisindeyim de içtimada geçirdiğim gecenin kâbusu ve kara bulutu çoktan çöktü üzerime.

Bir iz sürüyorsam eğer ki gizil bir tarifesi vardır yalnızlığımın.

Sükûnet diliyorsam bil ki:

Ölümdür tek kurtuluşum.

Bu mektubu sana yazmak zorundayım ve durumum öylesine vahim ki:

Şerit değiştiren bir kamyon gibi.

Ruhun salındığı kanyon gibi.

Renklerin izdihamına tekabül eden tekil hanem ve çoğul sözcüklerim ve kabaran yüreğim sanki az evvel açtım hamuru sanki saniyeler içerisinde fırında pişmişçesine kabardı.

İhtimamla sevdiğim doğrudur.

İfa ettiğim ne ki ifşa etmekle mükellef garip bir sanrının da mahkûmu iken.

Ve hayallerim edimlere dönüşen.

Bir varsayım olsa bile aşk.

Bir veryansın olsa bile mutlak mutluluk.

Ah, içimde yaşattığım cendere kimse diğerine kulluk yapan ve işte özümsediğim kadar aşkı, İlahi Ateşin tek kıvılcımında bile yangına dönüştüğüm doğrudur.

Sevginin kutsallığı ve kutsadığı kadar uzundur boyum bir o kadar boyumu aşan dalgaların coşkusunda kâh balık gibi kâh devasa bir gemi gibi savrulduğum kadar saplandığım o buzdağında yankılanan iç sesimle de tav oldum ben sonsuzluğun titrine.

Batan batmayacak olan o gemi:

Kulpuyum da dalgaların ve kaptan köşkünde miskin miskin otururken ansızın çıkan fırtınada içime çöreklenen duygularla inşa ettiğim bir geminin de nezdinde ve de terk etmediğim kadar gemiyi sanır mısın ki gem vurmadım duygularıma?

Genleşen bir cisim gibi.

Geviş getiren hüzün gibi.

Gerdanımdaki imgeler misali bir ipe serildiğim bir ipsiz sapsız gölgelerden çektiğimden de öte içimde kalan ukde ile yazıyorum bu mektubu sana.

Tarihin tozlu sayfalarından firar ettim.

Öncem yok sonramsa muğlak mademki.

Ve andaki mevcudiyetim ile sivrildiğim bir güruhtur insanlığın sinesinde saklı kaygı misali sivri dili iblisin ve açık ara farkla seni sevdiğim de doğrudur.

Doğduğum gün öldüm ben.

Öldüğüm günse hicretim.

Miadı dolmuş sandığım duygularımdan arda kalanla idare ettiğim kadar idare lambasının ışığında ayırt edemediğim kadar kendimi ve kimsesizliğimi sarmalında bu aşkın semadaki nazlı rüzgâr gibi dalgalandığım da öte dalya dediğim bir ömür dilerdim öncesinde Tanrıdan.

Yarım asırlık bir ömrü devirdiğimden de öte.

Devindiğim şu son iki yıla dönüp bakıyorum da ve işte şerit değiştiren kalemimle ettiğim münazaranın neticesinde yazıya dökmekteyim hüznümü ve özlemimi.

Gafil avlansam ne ki?

Atıl yüreklerde izini sürmek mi sevginin?

Bir geyşa gibi peşine düştüğüm.

Bir ganimet bulmuşçasına sevindiğim.

Bir hezimet olsa bile yaşamak doruğundayım duyguların ve çağıltısı sözcüklerin elbet ben de çağ atladım.

Yirminci yüzyılda doğmaktan da öte alışamadım şu milenyum çılgınlığı ve teknolojiden haz etmediğim kadar da nasiplendiğim doğrudur teknolojiden sadece tek farkla…

Tek tuşla silebildiğim kadar duygularımı tek tuşla da şaha kalmakta ruhum.

Esen rüzgârın minvalinde.

Köpüren denizin de öfkesinde saklıyım.

Azadesi iken dünün yâdımda saklı binlerce anıyı bir sayfaya sığdırmakla iştigal ve sürgit kanayan yüreğimden damlayan mürekkebin de ta kendisi.

Damarlarımda akıp giden binlerce cümle binlerce şiir azığa aldığım düşlerden de öte arz ettiğim ve gerçek kılmanın da coşkusu ile sürmanşet yastayım ve ifa ettiğim kadar duygularımı vurdumduymaz bir edayla kapımı çalanlardan da uzak varsın tuzak addedilsin bu imkânsız aşk bana.

Künyemde saklı ismimle ve külliyemdeki yangınla da ihbar ediyorum kendimi.

Örtüştüğüm bir lanetten de öte.

Ötelendiğimden de öte.

Ötenazi yaptığım mazime de atıfta bulunduğum kadar…

Ve evet, ben bir isyankârım tüm isyanım tüm itirazım sadece kendime.

Kemik torbamda saklı ne varsa boşalttım sokak köpeklerine ve tüm kedileri ihbar ettim içimi tırmalayan binlerce pençenin izi kalsa bile asla dönmeyeceğim yolumdan.

İnzivada geçen hayatımın da sonlandığına delalettir yazdıklarım.

Azıcık da olsa hakkım varsa helal olsun sana.

Ne de olsa bu aşk ve kalemim helalimdir içtiğim şerbetin de susuzluğumu gideren acı tadında saklanmış bir yudum iken iç sesimin dışa vurumu ve kabrime yakın kanaat ettiğim kadar da hayata…

 


( Yüreğimden Damlayan Mürekkep... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 18.02.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.