HAVAR GARDAŞ
Havar gardaş!
Şivan düşmüş toprağımın dağına.
Güneş buz tutmuş, gün doğmaz olmuş oralarda…
Keklikler, su yerine kan içer olmuş…
Gagaların kırmızısı ondandır, ayakları al-al olmuş, kandandır…
“Olur mu? Böyle olur mu?
Gardaş, gardaşı vurur mu?…”
Toprağım isyanda bugün…
Türküler buz tutmuş toprağımda…
Olmuyor gardaş, olmuyor…
Havar gardaş!
Havar!
Şehitler aşkına havar!
Din-iman aşkına havar!…
*
Havar gardaş!
Şivan düşmüş toprağımın dağına…
Kardelenler boy vermez, nergisler kokmaz olmuş.
Kan kokusu sezilir kayalarımdan.
Ceylânlar su içmez olmuş pınarlarımdan.
Kanadı kırık kuşlar, merhamet diler. Kopmuşlar yuvalarından.
Yavruları, dumanlarda boğulmuş. Çırpınıp duruyorlar.
Feryatlar, figanla şekillenir, kar kokulu dağlarımda…
Hele deki, kim öder?!…
Yüreğim eriyor.
Anaların feryadı inler kulaklarımda…
Havar gardaş!
Muhammed emri bilinmiyor, ata emri çiğneniyor…
Bir ateştir düşmüştür ki, söndüreni olmamış.
Sular bulanık akar, sular kan kokar.
Havar!
Allah aşkına havar!
Havar gardaşım havar!…
*
Havar gardaş!
Şivan düşmüş toprağımın dağına…
Yuvalarda korku, gözlerde uyku gezinir.
Analar dövünüyor damlar altında.
Damardan kanlar çekilmiş.
Soksan hançeri, tek damla kan düşmez olmuş canlardan…
Kengere giden anaların heybeleri boş… Yol sarhoş, ana sarhoş.
Yüreğim bende değil gardaş!
Sersefil!... Geziniyor başı boş!…
Kenger, dikene dönmüş gardaş.
Toplayan ana yok, dağda hayat yok.
Aşımda zehir var, dağlarımda ataş…
Ocaklar tütmez olmuş köy yerlerinde.
Tandır yanmıyor…
Yansa da, eşkıya göz açtırmıyor.
Balalar üşüyor, canlar üşüyor.
Böyle bir zulmü, Ermeni Mezaliminde, tarih bile yazmıyor!…
Ve hâlâ da orda, gardaş-gardaşa vuruyor…
Bir yanda can, bir yanda canan.
Bir yanda kar beyaz ölüm, bir yanda kıpkızıl kan.
Anaların boynu bükük, belleri iki büklüm.
Tarihim derinden inler, bayramlar bize küskün…
Kahreder yattığı yerden, bize bakınan atam.
Ki ne yana dönsem zulüm, ne yana baksam düşman.
Dağ üşür, çıplak ormanlar üşür…
Aç kurtlar, yiyecek insan arar mezralarda.
Tilkiler saklanır, çakallar üşür.
Ocakta ekmek, yatakta yorgan üşür.
Ve ben acıyla inlerken, toprağımı namert eller bölüşür.
*
Havar gardaş!
Şivan düşmüş toprağımın dağına…
Yavrular öğretmen bekler.
Masallarla avutur onları, tarihe eşlik etmiş seksenlik nineler!…
Baykuşlar öter viranelerde.
Köyler yıkık, bacalar sönüktür canımın bir parçasında.
Nasırlı elleri açık, Allah’a yalvarıyorlar.
“Bu ateş sönsün, gardaş-gardaşı vurmasın” istiyorlar.
Canlar yıkılıyor, canlar yanıyor.
Can dayanmıyor gardaş, buna can dayanmıyor!
Ve bir bayrak orada, hâlâ da rüzgâr bekliyor…
Havar gardaş!
Havar!
Ali’nin aşkına havar!
*
Havar gardaş!
Şivan düşmüş toprağımın dağına…
Ciğere işleyen acılar var.
Kurşun yarası değil, hançer yarası değil.
Bir gardaş yarası ki, zehirli sarmaşık misali. Her yanımızı sarıyor.
Aşımıza zehir girmiş, içilmiyor çorbalar.
Havar gardaş!
*
Hele de gardaş?
“Dereler neden kızıl?!”
Havar gardaş! Havar!
Ezan aşkına havar!
Vatan aşkına havar!