Günün son ders saati.Yorulmuş öğrencilerimi serbest bıraktım.Kitabımın ayıracı az bir sayfanın kaldığını gösteriyordu.Yorgun düşmüş zihnimi toplayamadım.Kitabı kapattım.Çocukların bağrışlarına sesiz kaldım.Umursamadım. Çocuklar buruşturdukları kağıtları birbirine fırlatırken;zaman atı beni geçmişe öğrenciliğime götürdü.Bizde öğrenciydik.Böylemiydik?Değildik.

Çocukluğumdan, öğrencilik yıllarımdan kopuk kopuk sahneler zihnime düştü.Çetin zamanların kıskacından geçmiş öğrenci siluetleriyle şimdiki öğrenci silueti biraya geldi.Fark çoktu.Essahlı sorular zihnime doluşuyordu.İmkanlar mı insanı kurardı? Yoksa insan mı imkanları zorlardı?İkincisi ağır basıyordu.Her şeyin rahatına amade edildiği bu zamanın nesline acıdım.

Gözüme çarpan çocuk simaları farklıydı.Kimbilir ne hikayeleri vardı.Kara kavruk köy çocuklarının belirsiz siluetlerinden kendi çocukluğuma yolculuk başladı.

Yedisinde bir çocuktum.

Yıllar seksen yedinin güzünü yaşıyordu.Akyazı Mezopotamya da bir köydü.Çetin bir coğrafyanın çetin şartlarına yaslanmış insan hikayeleri birkiyordu.Buğday rengi insan hayallerinde,kalplerinde,yüksek volümlü hüzün melodileri çalıyordu.Herşey hüzne yazgılıydı.Hayat mücadeleydi.Yaşam topraktı.Bereketli Mezopotamya toprağında kara kavruk insanlar durmadan çalışıyordu.Geçim darlığının hüznü yüz çizgilerinde birleşmiş.Tek dilekleri,ocağına helalinden ekmek götürmekti.Tarlalarda en çok buğday,pamuk yetişirdi.Hikayesini pamuk tarlasında kurmaya başlamış yedisinde bir çocuğun hayalini ne konuyorduysa,o hayal benden başkası değildi.

Okul başlamış,okullu olma zamanım gelmişti.Tarlamızın yolu köyün öteki ucundaki  köy okulunun yanından geçiyordu.Okul bahçesindeki  kara önlüklü,beyaz yakalı öğrencilerin kuşlar gibi cıvıldayan seslerine özendim. Kalbimin en müstesna yerinde okul imgesi gün be gün büyüdü.İyice sabırsızlanıyordum.

Okula kaydım yapıldı.Tez zamanda siyah önlüğüme, beyaz yakama da kavuştum.Her şey tamamdı.

Okulun ilk günü.

Siyah poşetimin içindeki defter ve kalemimle okul yolunu tuttum.Okul bahçesinde buyurgan sesler bizi sıraya alıyordu.Belli ki hizaya getirme yedisinde başlıyordu…

Bağırışlar,bağırışlar...

Sınıfta, sınıfın ortalarında bir yerde, öğretmenle göz göze gelmeyeceğim bir yere oturdum.Okulun ilk günü,ilk saati.Öğrenciliğimin ilk günüydü.Gözlüklü öğretmenin elinde demirden cetvel vardı.Eline aldı.Ürkmüştüm..Konuştu öğretmen.Anlamadım dilini. Çocukluğumun dili ile öğretmenimin dili birbirini tutmadı.Anlayamama daha da ürküttü beni.Hepsi yarım ders saatinde yaşandı.Sınıfın ortalarından bir yerden sınıf kapısını gözledim.Kapı açıktı.Siyah poşetimin içine attığım bir defter ve bir kalemimi kaptığım gibi koşar adım sınıftan çıktım.Öğretmen fark etmedi.Gözyaşlarıma bulanmış envai bütün sıvılar yüzümden akıyordu.

Yedisinde bir çocuktum.

Boyum,evimizin önündeki yüksek merdivenlerde kayboluyordu.Açık kalan evin kapısında rahmetli  ninem ile annem yün örüyordu.

Sesimi duyunca dışarıya fırladılar.Ne oldu? Niçin ağlıyorsun?Sorularıyla...
Ninemin kucağında tesseli ediliyordum şimdi.Ben yazma bilmiyorum,yazamıyorum demiştim.Ben şimdi oğluma yazarım demişlerdi...Oysa ne ninem,ne de annem yazma bilmiyordu,bilmediler(di)

Ders zili çaldı öğrenciler bağrışıyordu.Biri kağıdı buruşturdu diğerine attı.Seslendim duymadılar.Koşar adım herkes kapıya koştu.Birkaç öğrenci kapıda sıkıştı.

 

( İlk Gün(üm) başlıklı yazı seyda ay tarafından 28.04.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.